Bulgaristan Türklerinde de, güreş sporu,en az, Anadolu kadar yaygındır.Orta Asya-Türk kökenli olan bu spor etkinliği, Bulgarlar arasında da yapılmaktadır. Türk köylerinde, düğünler, bayramlar vs. muhakkak güreş etkinlikleri ile gerçekleştirilir.
Diğer Türk köylerinde olduğu gibi, Tırnova Sancağı, Elena Kazası, Kalaycılar Köyü’nde de durum aynıdır.Bu köyün,baş pehlivanlığa kadar yükselmiş olan bir meşhur Pındık Pehlivanı vardır.1.60 m.kadar olan boyundan dolayı, “Pındık Pehlivan” olarak tanınmaktadır. Pındık Pehlivan, normalden çok kısa sayılabilecek boyuna rağmen, hayatında, hiç yenilgi yüzü görmemiştir. Önüne geleni devirmektedir. Hem Kalaycılar’ın, hem de, komşu Türk köylerinin, gurur kaynağı, yüz akıdır.
Kalaycılar Köyü’nde düzenlenen bu şölenlere, zaman zaman, Türklerle Bulgarların birlikte yaşadıkları, komşu köy, Terziler Köyü’nden iştirak eden, Bulgar pehlivanlar da olmaktadır. Bu köyün meşhur başpehlivanı da, 2 metrenin üstünde boya sahip, Stefan’dır. Adamda, adeta, tabiri caizse sırık gibi boy vardır.
1940’larda, Kalaycılar Köyü’nde, çevre köylerden de katılımın olduğu, geniş çaplı bir güreş etkinliği düzenlenmiştir. Başa güreşmek için gelenlerden biri de, Bulgarlar’ın gurur kaynağı, Stefan’dır.
O yıllarda yapılan güreşlerde, eşleştirme, güreşçilerin ulaştığı derecelere göre yapılmakta ve kilo ve boy farkı bir ölçü olarak kabul edilmemektedir. O günkü müsabakalardaki, eşleştirmede de, Pındık Pehivan’ın şansına, bu zayıf, incecik, cılız fakat adeta sırık gibi boyu olan Stefan çıkmıştır. Ancak, bu sefer ortada, çok anormal görünen, tuhaf bir durum vardır. Pındık Pehlivan’ımızın boyu, sırık gibi boylu Bulgar pehlivanın, ancak, yarı beli hizasına gelmektedir. Güreşler başlamazdan önce, pehlivanlar, adet olduğu üzere, topluca, alanda bir ileri, bir geri giderek, peşrev çekerler.
Bu peşrev gösterisinin bitiminden hemen sonra, pehlivanımız Pındık ve Stefan adet olduğu üzere, birbirlerine karşılıklı nara atarlar: -Hayda pehlivan, hayda koçum! Diye ve güreş başlar. Seyircilerin tamamı, bu gurur kaynakları, yüz akları olan, Türk pehlivanın tarafını tutmakta ve O’nun kazanmasını, şiddetle arzu etmektedirler.
Pehlivanımızın acı gücü ve tecrübesi pek işe yaramamakta ve Bulgar – gavur pehlivan- boy avantajını çok iyi kullanmaktadır. Sırık boylu Stefan’ın, vücudu da, adeta lastik gibidir. Pehlivanımız, sık sık, Bulgar Pehlivanın bir yarısını altına almayı başarsa da, bu lastik vücutlu adamın öbür yarısı, yılan gibi pehlivanımızın üstüne dolanmaktadır.
Pehlivanımızın taraftarları naralar atarlar:
-Haydi bre pehlivan, tek paça kap!
-Kılçık at! -El-ense çek! -Kündeye getir!
-Boyunduruk at! -Altına al, ez O’nu!
-Haydi pehlivan be, haydi!
Fakat, bu tezahüratlar, Pındık Pehlivan’ımıza bir fayda sağlayamamış ve bu heyecan verici ilginç güreş, saatlarce sürmüş, ve yenişme, bir türlü mümkün olmamıştır. Çok uzun süren bu yorucu karşılaşmanın sonunda, pehlivanımız, hayatının ilk yenilgisini almıştır. Hem de, bir gavur pehlivan karşısında...
Kendisinden, büyük bir umutla galibiyet bekledikleri pehlivanımızın, bu beklenmedik ilk yenilgisi, Türk seyircilerin, onurlarına çok dokunur, kederlendirir ve adeta mateme boğar. Gözyaşlarını tutamazlar, kimileri sessiz sessiz, kimiler de hıçkıra hıçkıra ağlarlar. Ama ne yaparsın, sonuç olarak güreş bu, yenmek de var, yenilmek de...
Aradan hayli zaman geçtikten sonra, köyde durum yavaş yavaş normale döner. Bu onurlu insanlar ve pehlivanımız, bu yenilgiyi hiç bir zaman unutmazlar. Fakat gerçeği olduğu gibi görüp kabullenmekten başka, bir çare de yoktur. Bir gün, yolda karşılaştığı köylülerinden biri, Pındık Pehlivanımıza sorar:
-Yahu sen, o zaman, o gavura, nasıl oldu da yıkıldın?
-Görmediniz mi be yahu? Nessine kodumu (**) gavuru, yarısını altıma aleerim, öbür yarısı yılan gibi üstüme dolaneeri.
(*) Fındık Pehlivan
(**) Bu ifade, Bulgaristan’ın, Deli Orman Türkleri arasında, bir sövme ifadesidir. Esasen, Bulgaristan Türkleri küfür bilmezler. En azından, bir muhacir evladı olarak, küfürlü konuşmaların yapıldığına, ben tanık olmadım. Başka bir şekilde de, ifade etmemin mümkün olmadığı, bu sövme ifadesini, biraz masumane bulduğum için, yaşanmış olan bu hikayeye aynen koydum. Buna rağmen, okuyucunun affına sığınıyorum. M.Uslu