Mevlüt UYANIK
Felsefe, dünyanın seçkin zekalarıyla yolda/ş olup, onların varlık, bilgi ve değer üzerine görüşlerini anlamak, mevcut sorunların çözümüne olası katkılarını müzakere etmek ve seçenekleri artırmak diye tanımlıyoruz. Çorum İlahiyat Fakültesinde felsefe öğrenirken, felsefe yapmaya yönelik alt yapı hazırlamak için Farabi’nin İlimlerin Sayımı adlı eseriyle başlıyoruz. “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırma” adlı sistematik okumalarımızın hareket noktası bu metin. Sonra bu sıralar Aygün Akyol kardeşimle özgün metinle birlikte yayınlamanın son aşamasına geldiğimiz Gazzali’nin bir yöntem bilim kitabı olan ve Descartes’in Metot Üzerine Konuşma adlı eseriyle büyük benzerlik olan el Munkız adlı eserini okuyoruz. Ardından ibn Rüşd’ün Felsefe/hikmet ve din arasındaki uyumu inceleyen klasik metni Faslu’l-Makal’ı okuyoruz. Bunu da Arapçasıyla birlikte yayımladık.
Yaşanılan sorunlara çözüm önerisi üretmek bağlamında15 Temmuz 2016 günü terörist saldırıda dini bir grubun insanları nasıl akıl tutulmasına uğratabileceğinin şahidi olarak bireysel dindarlık tasavvurunun öncelenmesi gerektiğini düşünerek, varoluşsal bir dindarlık imkanını müzakere etmek için İbn Bacce’nin Tedbiru’l-Mütevahhid (Bireysel yönetim ilkelerini) yayımladık. Biz bu metinleri felsefe öğrenip öğretirken felsefe yapma ile bilgiçlik taslama yani sofistlik, ters sözcülük ve/ya şartalanlık yapma arasındaki farkı da sürekli vurguluyoruz. Bu noktada felsefe çalışmalarımıza hareket noktası aldığımız Farabi’ye de ilk ciddi eleştiriyi yöneltiyoruz.
Evet, Farabi filozoflar insanlara ulaştıkları hakikatleri anlatırken onların doğasına uygun yöntemleri kullanmayı öneriyor, bu bağlamda dil ve düşünce arasındaki ilişkinin doğru kurulabilmesi ve aktarılabilmesi için dış konuşmanın (dil) hatasız, iç konuşmanın (mantık) doğru yapılmasını istiyorlar.
İnsanlarla akılların yettiğince konuşmak, söylenilen kadar muhatabın anlama kapasitesine dikkat etmek için üç temel yöntemden ilki, Retorik (hitabet) olup, temsili kıyas (analoji) temel alındığı için hata ve doğru oranı eşittir; dikkatli olmak gerekir.
İkincisi Cedeli/diyalektik yöntemde doğruluk payı daha fazladır; ama hakikatı aramaktan ziyade kendi perspektifini doğrulamak her hâlükârda karşısındakinin görüşünü alt etmeyi hedeflediği için daima bir ötekileştirici dile sahiptir. Oysa Burhan yöntemi biriciktir; çünkü öncüller/önermeler kesindir, sonuç da kesin ve doğru olur. Burhan kesin ve zorunlu bilginin ilke ve kurallarını verdiği için mantığın esasını oluşturmaktadır. Görüldüğü üzere, “Felsefe Yapmak, yani Bilgelik ile Sofistlik, yani Bilgiçlik Taslamak Arasındaki Fark, Yöntemlerde Belirli Olur.”
Müslüman filozoflar, bu bağlamda Hakikatin izini Hikmet kavramı merkezli takip ederler. Çünkü Hikmet” kavramıyla hakikatin izini takip ederek, genel anlamda ed-Din olarak İslam; yani Hz. Âdem’den itibaren bilgilenme sürecini, özel anlamda Hz. Muhammed’in yol ve yöntemiyle son ilahi mesajın uygulamaya konulması arasındaki içlem ve kapsam ilişkisini kurmayı öncelerler.
Böylece insanlığın fikrî birikimindeki sürekliliği önemserler,”Hanif” ve “şer’u men kablena” bağlamında hakikate dair asli damarları takip ederler. Bu sürekliliği incelerken Hz. Muhammed’in uygulamalarını “yaşayan sünnet” haline getirerek, Kadim Hint, Fars, Babil, Mısır, Grek ve Helenistik felsefi verilerini “Hikmet”le özdeşleştirme riskinden kurtulurlar.
Bu husus önemli, çünkü Mutlak veya Külli İlim denilen Metafizik (her gerçeğin sebebi olan İlk Hak’ın ilmi) olan felsefi birikimi, diğer birikimlerle benzerliğine bakıp özdeş kılma veya birbirine karıştırma riski daima vardır. Felsefe tarihinde eklektik olmayan hiçbir düşünce sistemi olmadığı gerçeğinden hareketle İslam Felsefesinin özgünlüğü açısından benzerlik ve özdeşlik farkına dikkat etmek önemlidir.
Bu noktada Hikmet teriminin feraset ve basiret sahibi olma, bilgelik anlamlarına geldiğini, bunu da “belirli bir zihinsel olgunluğa sahip olma, sorgulayıcı bir tutumun sonucunda elde edilen bilgileri anlamlı ve ilkeli bir hayat doğrultusunda sağlıklı kullanma, hayatı iyi okuyup doğru ve anlamlı bir şekilde yorumlama” olduğunu hatırlamak gerekir.
İslam Felsefesinde Hikmet, düşünce gücüne ait bir fazilet olarak varlıktaki sebeplerin ve özellikle de en son sebebin bilgisine sahip olmak şeklinde tanımlanmıştır. ilim ve derin kavrayış sahibi olmaktır. “Hâkim” hikmet sahibi kişi ise mevcudatın hakikatlerini bilip hayırlı işleri yapan, iyiliğin temini için kötü bir şeye engel olmaya karar verendir. Bu bağlamda hikmet, terim olarak önce Nübüvvet (peygamberlik) anlamında kullanılır. Bu nedenle nübüvvet felsefesi aynı zamanda bir etik-politik siyaset felsefesi demektir.
Özetle, İslam Felsefesinde “hikmetlerin hikmeti olarak felsefe” ile “felsefeyi “Philo-sophia” yani salt “Bilgelik sevgisi peşinde koşmak ya da hakikat sevdalısı” olarak tanımlaması arasındaki önemli ve ince bir ayrım vardır. Bunun tespiti açısından sofist (bilgiç) ile philosophist (bilge/hakim) arasındaki farkı vurgulamak ve anlam değiştirme süreçlerini hatırlamak gerekir.
Sofist, yunanca bilgi anlamına gelen (sophia) teriminden türemiştir. İlk anlamı buradan hareketle, bilgili kişi, eğitim görmüş uzman kişi anlamına gelir. Bu terim, düşünce tarihinde bir kavramın daha sonra nasıl tahrif edildiğinin de ilginç bir göstergesidir. Zira sofist, insanlığın kozmos, yani evren ile ilgilenmesinin ötesinde artık insan üzerine yoğunlaşılması gerektiğini söyleyerek, bilgiye pratik bir değer yükleyen kişidir.
Sofizmin ikinci anlamı, siyasal uzman ve siyasal eğitmendir. Gençleri siyasal iktidara hazırlamayı hedefleyen sofistler, ilk dönemde, insan eylemlerinin temellerini araştırdı. Bunu araştırmak devlet ve toplumun kökeni üzerinde düşünmeyi getirdi. Demokratik düşünceyi ilk defa ciddi olarak savunan sofistler, iyi bir yurttaşın nasıl olacağı üzerinde durdular. Genel geçer yasalar olup olmadığını araştırdılar, bunun için farklı deneyimleri incelediler.
Sofizmin üçüncü anlamı, deneyimlerini ücretle sunan kişi, siyasal danışman: Başarılı olabilmek için siyaset bilimi ya da siyaset sanatı öğrenimini zorunluluğu üzerinde durarak bunu ancak kendilerinin belirli bir ücret karşısında verebileceklerini söylediler. Çünkü artık onlara göre, felsefenin amacı, insanı anlamak ve ona günlük davranışlarını yönlendirecek, ün ve onur kazandıracak, yüksek mevkileri temin edecek görevler almasına yardım edecek bilgileri sağlamaktır.
İşte bu tanım, siyaset uzmanı bilge kişiden, hitabet (retorik) ustasına dönüşmeyi gösterir. Günümüzü anlamak için bu anlamlar arasındaki geçişe dikkat etmek önemlidir. Platon ve Farabi sayesinde önem kazanan anlam, safsatacı işte bu son tanımdır. Burada insanları ikna edebilmek için güzel söz söyleyebilmek ve tutarlı olmak temel olduğu için sofistlik bir sanat olarak görülebilir. Zira aklı kullanmak ve siyasal hayat üzerinde etkili olabilecek bir çok husus hakkında yeterli bilgi olmak şartı vardır.
Önemli olan sofistin bilge kişiden safsatacı kişi haline dönüşmesidir. Sofist yani bilgiç, gerçeği bilmeyen ama bilgelik taslayan, üstelik sahip olduğu az bilgiyi şişiren paraya tahvil eden kişidir. Bilgiç artık ters sözcü, dün ak dediğine bugün kara diyen bir söz çürütücüdür.
İlk üç anlamda sofist, demokratik bir ortamda ortaya çıkmışlar ve düşünceye esneklik kazandırarak, değişen toplumsal gerçekliğe uyum sağlayabilme yeteneğini kazandırmışlardır, dolayısıyla siyasanın aristokratlara özgü olmadığını, her şeyin müzakere edilerek çözümlenebileceğini söyler. Bu sofist düşüncenin insanlığın demokrasi deneyimine olan olumlu katkısıdır.
Dördüncü anlamda ise genel geçer bir bilginin olmadığı, sosyo-politik düzeyde kişinin yalnızca kendi sanılarına ve yargılarına güvenmesi gerektiğini göstererek, bireyi kendi dışındaki doğruları kabul etmemeye, dolayısıyla her türlü düzeni yadsımaya götürür.
Özetle söyleyecek olursak, insan eylemlerinin temellerini araştıran, devlet ve toplumun kökeni üzerinde düşünen, insanın nasıl mutlu olacağına dair siyasal söylemler geliştirmeye çalışan bilge kişi, herkesin nitelikli bir öğretmen elinde eğitilip uzman hale gelebileceğini söyleyen ve kurumsal eğitimin temellerini araştıran ile siyasal uzman ve siyasal eğitmen anlamlarının kaybolma riskine dikkat etmek gerekir. Çünkü Platon ve Farabi’nin şarlatan şeklindeki son evreyi öncelemeleriyle felsefi düşüncede diğer özellikle olumlu iki anlamın içeriği boşaltılmaktadır. Deneyimlerini belirli bir ücret karşılığı sunan (sofist) danışmanın sonra bir retorik/hitabet uzmanına dönüşmesi ve safsatacı hatta şarlatan diye anılması sofistin dördüncü anlamıdır. Platon ve Farabi tarafından aktarılan da budur.
Platon’un hocası Sokrates’in söylemlerini aktarmak ve genel geçer bilginin olabilirliğini ve insan her şeyin ölçüsüdür söylemenin ortaya çıkardığı sorunları aşmak için böyle bir tercihte bulunduğu iddia edilebilir. Fakat erdemli bir toplum kurma projesini savunan bunun için insan ve yetileri, bunun aile ve toplum/devlet üzerinde nasıl olabilirliğini düşünen Farabi’nin bu hususta Platon’un tercihini öncelemesi ve etik-politik sistemini kurarken diğer anlamları göz ardı etmesi tutarlı değildir.
(Çorum; 26.5.2020. Ramazan bayramının 3.günü, sokağa çıkma yasağının son günü)