Türkiye, çok yönlü, kapsamlı ve zorlu bir istiklal ve istikbal mücadelesi veriyor...
Bu mücadelenin ne olduğunun tam olarak anlaşıldığını da, tam olarak anlatıldığını da sanmıyorum toplumda.
İstiklal ve istikbal mücadelesi, Türkiye’nin yönünü ve yörüngesini bulma, yeniden tarihin akışını değiştirecek uzun soluklu bir medeniyet yürüyüşüne soyunma mücadelesidir.
BİR TOPLUM VARLIK SEBEBİNİ YİTİRİRSE...
Bu iş, hamasetle, sloganla filan olacak bir iş değildir.
Bu iş, öncelikli olarak, Türkiye’nin başına ne geldiğini, Osmanlı’yla birlikte Türkiye’nin niçin ve nasıl durdurulduğunu, dolayısıyla tarih yapan bir aktörden, tarihte tatil yapan bir figürana nasıl dönüştürüldüğünü, kısacası Türkiye’nin yönünü, yörüngesini nasıl yitirdiğini, yönünün, yörüngesinin yegâne kaynağı medeniyet iddialarını nasıl terk ettiğini ya da terk etmeye zorlandığını ve Batılıların güdümüne nasıl girdirildiğini derinlemesine idrak edebilmeyi, bütün görünür görünmez boyutlarıyla görebilmeyi gerektirir.
Bu cümleyi biraz açayım…
Bu toplumun varlık sebebi İslâm’dır. Bu toplum Müslüman olduktan sonradır ki, sadece İslâm tarihini değil, dünya tarihini yapmaya başladı.
Bunun sağlamasını yapmak hiç de zor değil. Kabaca iki bin yıllık insanlık tarihi boyunca, Asya’nın içlerinden Avrupa’nın içlerine kadar iki büyük yolculuk gerçekleştirdik.
Müslüman olmadan önce gerçekleştirdiğimiz ilk yolculukta, pagan ve barbar Batılılardan farklı bir şey yapmadık: Yaktık, yıktık ve sonunda biz de yok olduk: Köken olarak esas itibariyle Türk olan Bulgarlara ve Macarlara bakmanız kâfî nasıl yok olduğumuzu görebilmeniz için. Ne Türklükleri kaldı, ne de Müslümanlıkları.
Türklerin Türklüklerini, Kürtlerin Kürtlüklerini, Arapların Araplıklarını koruyabilmelerinin de yegâne şartı İslâm’dır.
Bu toplumun yegâne varlık sebebi de, tarihte, üstelik de insanlık tarihinin akışını değiştirecek kadar varlık gösterebilmesinin yegâne sebebi İslâm’dır.