Sayılı saatlerin kaldığı 2022’ye girerken gündemimiz yine pandemi, ekonomi ve dış politika endeksli olacak gibi duruyor. Süper ekonomilerin ve gelişmekte olan ülkelerin iklim sorununa dair güçlü adımlar atması beklenmiyor. Dünyanın farklı coğrafyalarında gerilimler derinleşiyor. Silahlanma politikaları bölgesel iş birlikleri ekseninde daha da derinleşecek gibi gözüküyor.
Dünyanın farklı bölgelerindeki gerilim hatları elbette önemli ancak ben doğrudan kendi yakınımıza dikkat çekmek istiyorum.
Uzun yıllardan beri NATO’nun en uç karakolu konumunda olduğumuz için övünürdük. Çünkü bu bizi NATO’nun stratejik öneme sahip üyesi yapıyordu. Ancak bu tanımlama daha ziyade soğuk savaş yılları için geçerli idi. Bugün ise Soğuk Savaş’ın geride kalması bir yana bambaşka bir küresel ve bölgesel sistemlere geçiyoruz. Dolayısıyla bizim de NATO için önemimiz ve stratejik değerimiz yeniden tanımlanıyor.
ABD birçok operasyona artık NATO’ya gerek duymadan, “koalisyon gücü” oluşturarak giriyor. Rusya ve Çin rekabeti Afrika ve Ortadoğu’da kıyasıya devam ediyor. Ancak 2022’de kıyasıya rekabet alanı, en riskli bölgelerden biri olan Karadeniz havzası olacak.
Karadeniz’deki gerilim, burada kıyısı olmasa da Yunanistan’ın lehine işliyor. Zira NATO ve ABD, Yunanistan üzerinden Karadeniz’de silahlanmayı destekliyor. Yunanistan bir yandan askeri pozisyonunu Türkiye’ye karşı güçlendiriyor bir yandan da Dedeağaç’taki üslenme vasıtasıyla, ABD’nin Karadeniz’e geçiş istasyonu olarak Rusya’nın dikkatlerini üstüne çekmemek kaidesiyle gerilimi Türkiye üzerinden sürdürmek istiyor.