Yıllar önce Kapadokya’ya gezmek için gittiğim Nevşehir’de ve yine o yıllarda İstanbul’da Cağaloğlu’nda o muhteşem sabah Ezanlarıyla uyanmak ruhumu mest etmiş aklımdan hiç çıkmamıştı.
Evet, bugünde Erzurum’da güzel bir sabah ezanıyla uyanmak nasip oldu. Sıcak yatağımdan kalkıp gereken hazırlığı yapıp sokağa çıktığımda yerler bembeyaz olmuş, adeta gelinlik giymişti. Kristal zenginliğinde yağan kar taneleri beni birden 1914’ün son ayında Allahu Ekber Dağlarında rüzgârın savurduğu mermi gibi işleyen kar tanelerinin Mehmetçiğe çarpmasını hatırlattı.
Hava güzel yerler beyaz, caddeler boş ses ise hiç yoktu. Mumcu caddesinden Cumhuriyet Caddesine doğru yürürken bir zamanlar doktor tabelalarıyla dolu binaları hatırlayıp yürürken 1600 yıllarında yapılan Morgov kışlasını, Paşa Sarayını hatırlarken Yakutiye Medresesinin yedi yüz yıllık serüveni gözlerimin önünden şerit gibi geçti.
Karşımda 460 yıldır müminlere kucağını açan Lalapaşa Cami ve güneyinde Müstahkem Mevki Komutanlık binası ve tam 200 yıllık vali konağı bütün heybetiyle geçenleri selamlamakta.
Yol üzerinde 300 yıllık Caferiye Cami ve az ileride Cimcime Hatun Kümbeti karlara bürünmüş zamana meydan okur gibi dimdik..
Saltuk Oğullarının Anadolu’da yaptırdığı en büyük Ulu Cami.. 5000 müminin aynı anda namaz kıldığı cami 1178 yılında tamamlanmış. Neler görmüş neler… Özellikle 1850’lerden sonra Osmanlı devleti tarafından askeri erzak ve silah deposu olarak kullanılmış, Rus işgalinde ve Ermeni işgalinde aynı amaçla kullanılan cami bakımsızlıktan yıkılmış.. Ancak 1957-1977 yılları arasında restore edilerek ibadete açılmış.
Cami İmam Efendinin okuduğu Kuran ile hayat bulurken özellikle genç müminlerin gelmesi benim dikkatimi çekti. Bir saf olan cemaatle kılınan ve insana huşu veren namazla, yapılan dualarla herkes evlerine giderken bende Taşmağazalarında aşağıya doğru yürümeye başladım.
Tebrizkapı’da Turan Pastanesi, Esefin Kahvehanesi, tarih olmuş, Dabakhane ve Şabakhane çeşmeleriyse asırlardır sularını cömertçe akıtmaya insanlara hizmet etmeye devam ediyorlar.
Caddeden aşağıya giderken 50 yıl öncesinden tanıdığım nice güzel insanlar aklıma gelirken çaylarını yudumladığım; sohbetlerini can kulağıyla dinlediğim o güzel insanların bugün esemelerinin okunmadığını hissedince ürperdim.
İşte bir zamanlar İttihat Terakki Hanı ve Albayrak Mektebi binasının geride kalan kısımları. Erzurum’da ilk karma okul olma özelliği gösteren mektebin biraz aşağısında Habip Baba Türbesi olarak halkın zihninde yerleşmiş olan Timurtaş Paşa Türbesi. Fatihalarımı okuyup giderken bir zamanlar tüccarların emtialarıyla dolu olan Hacılar Hanı ihtişamlı günlerini arar gibi.
1606 yılında yapılmış Banisi Zağaracı Ali Ağa Cami yeni yapılan şekliyle insanları karşılarken az aşağıda İhmal Cami ve yanında yarım asırdır en erken açılan dükkân olan Kadayıfçı Hacı Ahmet Ustamın yanında nefes alıyorum.
İrfan ehli Ahmet beyle tarih, felsefe, akaid üzerine bir saatte yakın güzel bir sabah sohbetinden sonra ayrılıp Kazım Karabekir Caddesinde yürürken eski Ilıca Garajı, Nuraniye Hamamı ve bugün olmayan tanıdığım güzel esnaflar sanki bana el sallayıp selamımı alıyorlar.
Evet değerli dostlar karlar ince ince yağarken fırından aldığım ekmeğimle evime doğru giderken bu güzel vatanı bizlere emanet eden şehitlerimize, gazilerimize, ecdadımıza dua ederken kendimi evin önünde buluyorum.
Tüm bu nimetleri bahşeden, bize her türlü nimeti ikram eden Âlemlerin Rabbi Alan Allah’a sonsuz hamdü senalar olsun.