Özerklik; yerel yönetimlerin, merkezi yönetime ve bürokrasiye bağlı kalmadan, boğulmadan kendi kendini yönetmesi olarak ifade edilmesine rağmen işin pratiğinde ve sonucunda özerklik verilen yerin vatan topraklarından koparılması demektir ve bu kadar da nettir. Bu kadar net olmasına rağmen bu özerkliği isteyenler kimler, ve bunlar Türkiye’nin dostu mu düşmanı mı? Çanakkale’den işgali başlatmak için gelenler bunlar değil miydi? Yoksa Çanakkale’ye piknik yapmaya mı gelmişlerdi bu insanlar? Bu insanların isteklerini dillendirmek bu ülkenin parçalanmasının yol taşlarını döşemek değil mi?
Belki, “hadi canım” diyenler olup olayı basit görenler hatta anlamayanlar olabilir. Bu hissiyata kapılmak; oluşturulan algı etkileme-yönlendirme çalışmalarıyla tehlikenin kamufle edilmesi sonucudur.
Peki özerklik nasıl bir şekilde yürür de ülkemizde vatan bölme faaliyetinin bir sonucu olarak karşımıza çıkar.
Anlatalım:
Söz konusu özerklik, bazı siyasilerin seçim vaadinde de yer almaktadır. Ne hikmetse özerklik ilan edilmesi vaat edilen bölgelere bir baktığınızda buralardan petrol fışkırıyor. Biz bunu yeni bulup çıkarıyoruz ama bu şer güçlerce bizden önce bildikleri bir bilgiydi. Amerika kıtalar ötesinden Irak ve Suriye’ye ne için yerleşti ve Türkiye’nin oralarda gezinmesinden, askerinden neden rahatsız? Neden Türk askeri Suriye’den çekilsin isteniyor? Neden Türkiye’de petrol fışkıran ve potansiyeli olan yerler için özerklik isteniyor? Tabii ki bütün bu zenginliklere çöreklenmek için. İyi de bu nasıl mümkün olacak? Halbuki “Vatan bölünmez bir bütündür, vatanın toprağından bir karış bile vazgeçmeyiz..” sözünü hiç eksik etmeyiz oysa. Allah korusun öyle bir an gelip te bunlar sadece sözde kalmış olmasın.
Sözü fazla uzatmadan olası özerklik uygulamasına dönelim;
Bu işin iki ayağı var. Birincisi; Suriye’den Türk askerinin çekilmesi (siyasi vaatlerde bu da var). İkincisi ise; Türkiye’de bazı şehirlere özerklik vermek.
Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını sonlandırıp döndüğünü düşünün. Boşalan bu bölgede Amerika’nın Akdeniz kıyılarına, Lazkiye’ye kadar Amerika’nın emrine amade uydu kantonları kuracağını bilin. Bu kantonların bizle ilgisi ise bambaşka. Türkiye’de özerk ilan edilen bölgeler hemen kısa süre içinde yapmacık bir referandumla biz Türkiye’ye bağlı kalmak istemiyoruz, biz kantonlara bağlanacağız diyecekler ve Birleşmiş Milletler koruması ve güvencesiyle hemen Türkiye’den koparılıp uydu kantonlara bağlanıverecekler. Türkiye o şehirlere özerklik vererek kendi kendilerini yönetme hakkını resmen verdiği için resmen bir şey diyemeyecek. Bu iş bu kadar kolay ve basit olacak ve Amerika çok kolay bir şekilde petrole, yer altı hazinelerine çökecek, bunun adı da demokrasi götürmek olacak!
Bir zamanlar 28 şubatta dokuz doğuranlar ya da “Vatan sana canım feda, Şehitler ölmez vatan bölünmez” deyip te vatanseverliklerini bildiğimiz halde özerklik yolunu açanlara destek verenler, “biz böyle olacağını zannetmiyorduk” diyecek olsalar da artık geçmiş olsun…
Bir kimse birilerini sevmese de hatta nefret de etse bu düşmanlık adaletli davranmayarak vatanı tehlikeye atmaya dönüşmemeli. Yoksa tarih “kinine öfkesine vatanı harcayanlar” listesini de yazar,(Allah kimseyi bu listeye yazdırmasın) tam aksine “her şeye rağmen önce vatan diyenler listesi”ni de yazar, tarih hep yazar.
Gelin; Amerika’nın, Avrupa Ülkelerinin, İsrail’in vel hasılı Haçlı güruhunun ve uzantılarının sözünü ve sesini dinlemeyelim. Hakkın, ezanın, bayrağın, vatanın bütünlüğünün, vicdanının sesine, İmam Şafi’nin sözüne kulak verelim. Zaman zaman tekrar ettiğim bu sözünde İmam Şafi’ye “Fitne zamanı hakkı tutanların tarafını nasıl bilelim” diye sorduklarında o da der ki; “Düşman oklarını takip edin, oklar sizi hakikat ehline götürecektir.”
Bu yazı, vatanını seven, inancıyla, bayrağıyla, ezanıyla yücelmek isteyen ve hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun bütün vatanseverlere bir çağrıdır. Selam ve dua ile..