Biri fakir, diğeri ise çok zengin iki arkadaş yıllar sonra buluşmuşlar. Bir gölün kenarında bir şeyler yedikten sonra uzanmış uyumuşlar. Zengin olanı erken uyanmış. Bakmış fakir arkadaşı halen uyuyor, dürtüp uyandırmış. Uyandırılan sağına soluna bakınmış. Canı sıkkın bir şekilde zengin arkadaşına söylenmeye başlamış:
-“Uykumda çok güzel bir rüya görüyordum. Çeşit çeşit arabalarım vardı. Çok büyük ve muhteşem bir evdeydim. Etrafımda bir sürü hizmetçiler vardı. Muhteşem bir masaya oturmuştum. Etlisinden sütlüsüne çeşit çeşit yemekler gelip gidiyordu. Ceplerim para doluydu. Bu kadar güzel bir ortamdayken sen beni dürttün ve gözüm açıldığında tüm o zenginlikler kayboluverdi.”
Arkadaşının rüyası komiğine gitmişti. Onun haliyle biraz dalga geçmeye kalkmıştı ki Fakir konuşmaya devam etti:
-“Benim gördüğüm zenginlikler gözümü açtığımda kayboldu. Senin zenginliğin de gözünü kapattığında kaybolacak.”
***
Rahmetli Hüseyin Eker kardeşim vardı. Beyin kanaması sonucu vefat etmişti. Hayatının büyük bir dönemi zorluklar içinde geçmiş, açtığı bir sanayi tesisiyle sıkıntıları biraz aşmıştı ki; son zamanlarında işini, eşini kaybetmişti ve emekli maaşıyla yaşamaya çalışıyordu. Bir gün bana:
-“Rahmetli Sakıp Sabancı haklıymış.” Dedi.
-“Hayırdır? Hangi konuda?” diye sordum. Hüseyin anlattı.
Bir Tv röportajı sırasında sunucu Sakıp Beyin emekli olduğunu öğrenmişti. Sakıp Bey’e:
-“Ne kadar emekli maaşı bağladı devlet size?” diye sormuştu. Sakıp Bey tebessüm ederek:
-“Benim gibi yüzlerce sanayi tesisi kurmuş ve on binlerce işçi çalıştırmış, yüzbinlerce insana geçim kapısını açmış birine devlet 1.750,- lira emekli maaşını uygun gördü.”
-“Sakıp Bey, sizin için bu rakam komik bir rakam. Bunu devletten alacak mısınız cidden?”
-“Elbette almaya devam edeceğim. Sabancı tesisleri batabilir. Her imkân yok olabilir. Ancak Devlet batmaz. Devlet o parayı vermeye devam eder. Onun için alacağım.” Demiş.
***
Rahmetli Hüseyin’in son zamanlarında da görüştükleri gençlik arkadaşı vardı. Arkadaşı varlıklı bir hayat sürmüş, ancak bu çok büyük imkânları kaybetmiş, emekli maaşıyla ailesini geçindiriyordu. Hüseyin bir ara bu arkadaşına takılmış:
-“O kadar zenginlik yaşadın. Şimdi ise her şeyini kaybettin ve emekli maaşına talim ediyorsun. Güzel imkânlara alışmışken emekli maaşıyla yaşamak zoruna gitmiyor mu? İçin hiç yanmıyor mu?”
Arkadaşı tebessüm etmiş ve:
-“Hüseyin kardeşim. Lise yıllarımız birlikte geçti. Üniversite zamanında da seninle birlikte aynı şartlarda yaşadık. Şimdi ikimiz de emekli maaşıyla geçinmeye çalışıyoruz. Ama o aradaki yıllarda Allah bana öyle imkânlar verdi ki; En güzel arabalara bindim. En geniş evlerde yaşadım. Dünyanın birçok ülkesini gezdim. Harika yolculuklar yaptım. Dünyanın en iyi otellerinde kaldım. Bu güzel nimetler için hamd olsun Rabbime. Neden üzüleyim. Sen kendine yan!”
***
Hüseyin’in anlattığı bu diyalog bana yıllar önce yapılmış bir röportajı hatırlattı.
Dünya Wimbledon Tenis Turnuvası şampiyonu AİDS hastalığından ölüm döşeğindedir. Bir spor muhabiri kendisini ziyaret eder. Bir dizi sorudan sonra vurucu soruyu sorar:
-“Dünyada milyonda bir görülen rahatsızlıktan dolayı burada yatıyorsunuz. Hiç “TANRIM NEDEN BEN?” diye sorgulamadınız mı?”
Hasta şampiyon anlatmaya başlar:
-“Dünyada 5 milyon insan tenis oynar. Bunların ancak 5 bin kişisi profesyonel olarak oynar ve müsabakalara katılır. 5 milyon insandan sadece 100 tanesi Wimbledon Tenis Turnuvasına katılma başarısı sağlar. Ben o yüz kişiden biri oldum. Ve bu yüz kişinin arasından sıyrılıp şampiyon oldum. Kupayı havaya kaldırdığımda “TANRIM NEDEN BEN?” diye sormadım. Şimdi neden sorayım?”
***
Siyasilerin hayatı mı yoksa ticaret yapanların hayatı mı zordur? Bana göre ticaret yapanların hayatı zordur. Ticaret yapanlar, sanayiciler bir kere kaybetti mi her şeye yeniden aşağılardan başlayarak tekrarlarlar.
Çünkü bir kere kaybedip iflas ettiğinde aynı yerden devam etme şansı yoktur. Yüzlerce işçinin maaşını vermeye devam edemez. İcra ile elinden giden tesisinde kiracı olarak bile kalma gücü bitmiştir. Üretimi tökezlediği için hemen rakipleri o alanı doldurmuştur. Yeniden sadık birkaç işçisi ile üretime başlasa da aynı yere ulaşması uzun yıllar alır. Bu eskisinden daha zor ve yorucudur.
Siyasetçi öyle mi? Bir kere kaybediyor, iki kere kaybediyor, 12 kere kaybediyor. Halen zirveden devam edebiliyor.
Değerli okurlarım. Yazarlar da siyasetçiler gibi. Bizim yazar taifesinin İflası yok. Batağı yok. Yazısını biri beğenmezse diğeri beğenir. Kimse beğenmese de gene yazar. O gazete olmazsa bu gazete. Mutlaka bi yerlerde beğenen çıkar. Çok beğeniliyor diye de fazla fazla yazılamıyor. Ben de onun için pazardan pazara yazıyorum.
***
İlerideki yazılarımda kullanabileceğim çok acayip konular var notlarımda. “Allah onları yazamadan canımı almasın” diye de dua ediyorum. Duamın kabul olduğunu varsayıyorum. O konuları hep bir sonraki yazımda kullanmak üzere öteliyorum. “Yaşa Ersoy Yaşa!”
Sadece kendim için değil okurlarım için de dua ediyorum. Birlikte uzun yaşayalım.
Kalın sağlıcakla.