Merhaba değerli okurlarım.
Öncelikle Ramazan Bayramınızı kutluyor, size ve sevdiklerinize hayırlar, güzellikler getirmesini diliyorum.
Geçtiğimiz hafta Çanakkale zaferimizin yıldönümü idi. Her yılki kutlama yeni bilgi kırıntıları ile geliyor ve tarih dağarcığımız biraz daha genişliyor.
Mesela: “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” diye yönlendirilen 57. Piyade alayının tamamının şehit olduğu yazılır, söylenir.
Oysa ki bazıları emri dinlememiş(!). Taarruz etmişler ama ölmeden de zafere ulaşmışlar.
Emre itaatsizliğin(!) sonucu 57. Piyade Alayından sağ kalanlar Galiçya cephesine gönderilmiş, orada da zafer kazanmışlar.

Cumhuriyeti yönetenler 1960 yılına kadar Çanakkale’de şehit olanların bırakın şehitlik yapılıp defnedilmesi, kemiklerini bile ortada bırakıp umursamamışlar. Türk vatandaşlarının Çanakkale Gelibolu’ya girişleri yasaklanmış. Oysa daha Cumhuriyetin ilk yıllarında Fransız ve İngilizlerin ölen askerleri için anıtlar ve mezarlıklar yapılmasına göz yummuşlardı. Hatta onlara ait mezarlıkların koruma ve imarını da o ülkelere bırakmışlar. Yani Çanakkale’de elin gavuruna onların kontrolünde olacak topraklar vermişler. Ellerinden gelse vatanın her karış toprağını uygarlığın(!) ve medeniyetin(!) üzerinde güneş batmayan imparatorluğuna tahsis etmekten çekinmezlerdi. Maalesef.
.JPG)
Çanakkale’de şehitlik abidesinin yapılması kararı ile temel atma zamanı arasında geçen süre bile 10 yıl. Neden diye sorgulamak tarihe biraz merakı ve saygısı olan vatan evlatları için ayıp bir sorudur. Neden olduğu bellidir. Bugün bile o zamanın yöneticilerinin partilerinin koltuğunda oturanların aynı zihniyete sahip oluğu artık aşikardır. Bunlar bugün:
-“İngiltere neden yanımızda değil. Terk edilmişlik hissediyoruz” diyebilmekteler.

Bu zihniyet iktidar olsa (Allah korusun) İngilizlerle savaşan askerlerimizin şehitliklerini bakımsızlığa bırakır şehitler anıtını da yıkıp oraya kitap okuyan eşek, ya da büyük tuvaletini yapan çocuk heykeli dikerdi. Yapmadıkları iş değil. Daha önce yapmışlar, gene yaparlar. O iman (!) gücü onlarda var!
“Gaye vasıtayı meşru kılar”
Amaç Türkiye’ye, ekonomisine, ticaretine zarar vermek, iktidarı devirmek olunca hırsızlık, rüşvet bile mübah, hırsızlık yapan, çalan çırpan da kahraman ilan ediliverir. Yüksek puanlarla girilen üniversitelerin öğrencileri sahte diplomalarla ülkenin başına geçmek isteyen sahtekarları desteklemek için çırpınır durur.
.jpg)
Geçen haftaları meşgul eden saraçhane eylemleri Gezi eylemleri ile benzeşse de onun kadar uzun süremedi. Gezi eylemleri sırasında Seçim çalışmaları vardı ve o zamanlar Mizah Ekibi olarak Ak Parti’nin “Seçim Koordinasyon Merkezinde” üzerimize düşeni profesyonel olarak yapmaya çalışıyorduk. O SKM’de yaklaşık 30-35 kişi vardık. Bu kadar adamın arasında vakit namazlarını kılan sadece 4 kişi idik. Cuma namazlarına giden de 2 kişi idik (diğer 2 hanımefendi Cuma’ya gelmiyordu). O dönemin SKM’sine Namazında niyazında olanların arasına FETÖ’cüler karışabilir diye özellikle dinden habersiz sol takımından insanların seçildiğini de ağızlarından kaçırdıklarında tesadüfen öğrenmiştim.
Ak Parti’nin SKM sinde gündüz birlikte çalıştığımız arkadaşlardan bazılarının akşamları gezi eylemlerinde faaliyette bulunduğuna orada şahit olmuştum. Onlar yemekhanede açık olan Tv’de Reis’in konuşmasına bile tahammül edemiyor televizyonu kapattırıyorlardı. Ak Partinin seçim kampanyalarının bir bölümünün yapıldığı yerdeki durum buydu. Bu kişilerden birkaçının seçim sonrası bazı bakanlıklarda yüksek maaşlarla danışman yapıldığı bilgisi ise nedense ne il başkanının ne de diğer yetkililerin garibine gitmiyor sadece benim midemi bulandırıyordu.
Mansur Yavaş’ın seçim kazanıp ABB başkanı olduğu seçim döneminde de Ankara SKM’de ekip içerisinde Mansur’cu 4-5 kişiyi biz çözmüştük. Yapılacak her çalışma karşı tarafa gidiyordu. Biz çalışırken onlar yanımıza geldiğinde kendi çapımızda tedbir olarak ekranı değiştiriyor, farklı konularda konuşuyorduk. Onları il başkanı ve SKM sorumlusuna iletmemizin de bir faydası olmadı. Üst katta kebap tepsilerini devirme arasında bunlarla uğraşacak zamanları kalmadığından bir tedbir almadılar. Sonunda da Mansur kazandı ve bu köstebeklere de ABB’de müdürlükler verildi.
Seçimlerden sonra elimizdeki belediyelerde birkaç arkadaşımıza sembolik ve çok çok düşük maaşlarla işler verdiler. Bir süre sonra onları da sepetlediler. Diğer çoğu da unutulup bir kenara itildi. Bizler bizdendik. Zaten kazanılmış fertlerdik. Mevki makam ve maaşlar olmasa da “saf değiştirmeyecek kadar saftık.” Onlar ise kazanılması gereken insanlardı. Makam ve maaşlar onlar için seferber ediliyordu. Onların partiye kazandırıldığı zannedilerek onlara kazandırılıyordu.
Seçimlerin büyük farklarla kazanıldığı dönemler artık bu ve benzer sebeplerle çok geride kaldı. Saraçhane’de birkaç bin züppenin yaptığı eylemler sosyal medyalarda 2 milyon kişi ile yapılmış gibi gösterilebiliyordu. Bir sürü paylaşım bombardımanı, mesajlar yorumlar hepsi eylemcilerin çevresinden gelirken kendi haklı mesajımızın hiçbir yere ulaşamamasının arkasında eski SKM ekiplerinin karşı taraftan seçilip beslenmesinden kaynaklandığı artık belli.
Bu vurdumduymazlıklar bitmez. Bütün seçimler kaybedilip şeflik dönemi zulümler tekrar başlayınca birkaç samimi ancak etkisiz insanımız tarafından pişmanlıklar belki dillendirilir. Ancak bu sefer kayıp olan sadece bir 80 yıl olmaz. Önümüzdeki yüzyıllar olur.
Şimdi birileri:
-“Ersoy Baba ne güzel geyik muhabbetleri yapıyordu. İşimize geliyordu. Şimdi siyasi yazmış. Bu bizi bozar” diyecekler. Hatta bu yazının yayınlandığı bazı siteler yazıyı kaldırıp kaldırmama konusunda tereddütlere düşecekler. Olur ya bir zaman sonra bunlar kitap halinde yayınlanacak olursa;
-“Gazetede tamam, engelleyememişiz yayınlanmış, ama kitapta bunları böyle yayınlayamayız” deyip makaslara sarılacaklar.
Onlar öyle diyecekler diye dert ettiğimden değil; yazı fazla uzadığı için bu muhabbeti bitiriyorum.
Gelelim bu haftanın fıkrasına.
Temel, Dursun ve Cemal balığa gitmek için sözleşmişler. Geçte olsa bir araya gelip balığa çıkmışlar.
Yolda eşlerinden nasıl izin aldıklarını konuşuyorlarmış. Başlamışlar anlatmaya. Dursun:
-“Valla ben eşumden izin alabilmek için pütün evi paştan aşağı boyayacağimi söyledum. Bu teklifim karşisinda istemese da izin verdi” demiş.
Cemal anlatmaya başlamış:
-“Ben da evdeki koltuk takimlarini değiştireceğumi söyledum. Yine da zor ikna oldi. Ama izin almayi başardum.”
.jpg)
Temel sırıtarak konuşmaya başlamış:
-“Pen sizun kadar zorlanmadum ki. Fadime’ye sordum; pugün Annemlere mi gitmek istersun? Yoksa ben baliğa mi gideyum?
Cemal ile Dursun:
-Eee o ne dedi?
-“Cevabi kisa ve net oldi: “Balikta üşütme, sıkı giyin”
***
Kalın sağlıcakla.