Ponpon kızlar!
MAKALE
Paylaş
02.11.2025 13:04
267 okunma
Ersoy Baba

 

Sabah sabah aracıma yakıt almam gerekti. Keşke akşamdan alsaydım da sabah ona vakit harcamasaydım. Mecburen yolumun üzerindeki Ankara-İskitler Topal(!) istasyonuna girdim. Öndekiler dolu olduğu için en arkadaki pompaya yanaştım. Aracın benzin depo kapağını da açıp, bir önümdeki pompada beyaz araca yakıt koyan bayan (Hanım değil bayan) pompacıya parmaklarımla 500 liralık koymasını işaret ederek kart ödemesi yapmak için benzinlik marketine yöneldim. Girerken geri dönüp baktığımda beyaz aracın sürücüsü ile bayan pompacı konuşmaktaydı. Muhabbet derindi. “Nasıl olsa biter” diyerek içeri girdiğimde kasada 7-8 kişilik sıra vardı. Kasadaki ben yaşlardaki delikanlı(!) pos cihazını merdivenden çıkan 80’liklerin hızıyla kullanıyordu. Önündeki müşterisi kasanın arkasındaki raflara bakarak “acaba hangi sigara olsun” diye seçim yapmakta, kasiyer de tecrübelerini konuşturmaktaydı. 

Kasiyerin önünde 4 ayrı pos cihazı olmasına rağmen sadece biri ile işlem görüyor, sıradaki ödeme yapacakları ısrarla bekletiyordu. Mecburen sıra bana gelene kadar bekledim. Uzunca sayılacak sürenin sonunda ödememi yapıp dışarı çıktığımda bayan pompacının halen beyaz aracın sürücüsüne pompa sayacından bir şeyler gösterip gülüştüğünü gördüm. Benim aracım ise halen depo kapağı açık bekliyordu.

Pompacı bayana seslendim. “Geliyorum” gibisinden işaret edip sohbetine devam etti. Ben bağırıp çağırmaya başlayınca en uçta hizmet veren yaşlı pompacı koşarak geldi. Hemen giriş yapıp yakıtı doldurmaya başladı. Bayan pompacı halen sohbet ediyordu. Yaşlı pompacı da bayana bakıp kafa salladı. Belli ki o da işleyişten mustaripti.

500 liralık yakıt doldurmak zaten birkaç saniye. Ama 450 lirası dolduktan sonra sayacın bir lira, bir lira atması beni iyice çileden çıkardı. 450 liranın dolma süresinin yaklaşık 8 katı sürede son 50 liralık yakıt doluyordu.

-“Bırak eksik olsun” diye atar yapıp aracı çalıştırdım. Ama pompacı 500 liranın tamamı dolana kadar pompayı depodan çıkarmadı. Sinirle ayrıldım. Ayrılırken hatırladım; 7 sene önce de oradan yakıt almış ve pompanın yavaş yavaş hareketine gıcık olup “bir daha gelmemek üzere” oradan ayrılmıştım. Hafıza-i beşer nisyan ile ben de duruma isyan ile malulüm.

Son yıllarda akaryakıt istasyonlarında hanım kızları pompaların başına koyuyorlar. Amerika’da futbol maçlarından önceki “PONPON KIZLAR” gibisinden.

Emekli veya başka işte çalışamayıp pompacı olan erkek elemanları da gönderiyorlar. Bunun muhtemel sebepleri ne olabilir diye düşündüm. Yazdım. Siz de seçenekleri inceleyin:

  • Hanım kızlar erkeklerden daha kıvrak zekaya sahiptirler. Pompada yakıt miktarını yazıp kart okutmak ve yakıtı araca yüklemek önemli bir zekâ gerektirdiğindendir.
  • Hanım kızlar erkek personel gibi evlerin “tek” geçim kaynağı olmadıklarından daha düşük ücretle çalışabilmektedirler. Bu da şirketler için tercih sebebi olabilir.
  • Sürücülerin büyük kısmı erkek olduğundan onları istasyona çekebilmek içindir. Eğer sürücülerle iyi iletişim kurulabilirlerse “erkekler her yarım saatte bir gelip yakıt alırlar” diyedir.

Hani muhalifler slogan haline getirmişler ya:

-“Millet aç! Aç!” diye.

Kendileri onlarca, medyaya düşmüş vakalarda görüldüğü üzere ilçe başkanlıklarında su sebilinden su alan veya il merkezlerindeki hanım çalışanlarıyla bu açlıklarını gideriyorlar. Kimse de hesap soramıyor.

Akaryakıt istasyonları da bu açlığın sürücü taifesine dağılmış oranlarından istifade etmeye çalışıyor. Bu bayan elemanların iyi eğitimli, hızlı hizmet veren, çalışkan olması da önemli değil. “Aç”ları yakalaması ve sürekli müşteri haline getirmesi yeterli. O sebepledir ki fiziği ve yaşı uymayan bayanları işe almıyorlar. Genç olacak, fiziği iyi olacak, tebessümü yüzünden eksik olmayacak. Standartları bunlar.

İşyerime vardığımda Topal’in o akaryakıt istasyonunu internetten buldum. Telefonunu çevirdim. Karşıma çıkan bölge müdürlüğü idi. Başka yayınlanmış bir telefonları da yoktu. Bir sürü teferruattan sonra biriyle konuşabildim. İlgili benzinliğin müdürünün telefonunu istedim. Bana KCK, KVK ya da TCK gibi ne olduğu belli olmayan bir harf grubunu sayıp onun gereği olarak müdürün ya da istasyonun direk numarasını veremeyeceklerini belirttiler. Şimdiye kadar 40 yılık süre zarfında birçok akaryakıt firmasıyla sıkıntılarım olmuştu. Hepsiyle de istasyon müdürü ile konuşarak sıkıntımızı çözmüştük. Ama buradaki 7 yıl öncesinin sıkıntısı bile eklenerek artmış. Çözülmemiş.

Siz siz olun Ankara’da iseniz yolda kalma pahasına İskitler Topal’den veya daha geniş anlamda herhangi bir Topal’den yakıt almaya kalkmayın. Bir tane yolda kalmışlık sıkıntınızı 4’e 5’e katlamayın.

***

Suça karışmış çocukları ıslah etme çalışmalarını izliyorum. Bazıları öyle vahşice be bile-isteye cinayetler işliyorlar ki; bana tek çözüm idam gibi geliyor.

Tabi bizim muhalif kesimimiz hemen bu idam cezasına da muhalif oluyorlar. Onlar suçun azalması için önemli yer tutan bu caydırıcı cezanın uygulanmasını istemiyorlar.

Suç oranları düşer ise istikrar olur. İnsanlar her yerde huzurla gezer. Bu da işlerine gelmez. Hatta hemen:

-“O zaman her hırsızlık yapanın da elini mi keseceğiz. Burası Şeriatla yönetilmiyor! Biz Laik bir ülkeyiz.” Demeye başlarlar. “Hem de Cumhuriyet kurulduğundan beri Laikiz” derler. Ama on binlerce insanı (alacak parayı ya da şapkayı bulamadığından veya bu devrime karşı geldiğinden) şapka takmadığı için idam etmişsiniz. El kesmeyi kötü gösterip kafa koparmak da acayip bir ikiyüzlülük.

Bence suçun büyüklüğüne veya tekrarına göre İdam cezası geri gelmeli. Hayata kıyan hayatını kaybetmeli.

Ticari bir suç sebebiyle 3 aylık bir süre için cezaevine girmiş bir arkadaşım var. Bu üç aylık sürenin bir ayı kapalı cezaevinde geçmişti. Cezaevinde yatanların %99 u genç. Hayatlarının en verimli çağında cezaevindeler. Uyuşturucu kullanmak veya satmak temel suçları. Uyuşturucu için para bulamadıklarında bu suça hırsızlık ekleniyor. O da yetmezse gasp ekleniyor suçlarına. Kapalı cezaevi suçlular için çok iyi bir iletişim alanıymış. Birbirleriyle sohbet ettikçe yeni yeni kaynaklar öğreniyorlarmış.

-“Orada hırsızların bile branşlaştığını gördüm. Oto lastik hırsızları, kablo hırsızları, bilgisayar hırsızları gibi onlarca ayrı hırsızlık branşı vardı. Bilgisayar hırsızı Lastik hırsızına bir lastik deposunun yerini tarif ederken kaç girişi olduğundan tutun da bekçinin hangi saatlerde hangi kapının önünde beklediğine kadar detay verip sigara karşılığı bu desteği verdiğini gördüm.”

Cezaevleri suçluyu ıslah etmekten uzak, hatta daha keskin bilgilerle dolmasına sebep olan kültür merkezleri haline gelmiş. Uyuşturucu hakkında hiçbir şey bilmeyen biri uyuşturucu çeşitlerini, fiyatlarını, nerelerden nasıl temin edileceğini, hatta hiçbir şey bulamayınca florasan lambanın içindeki tozun nasıl uyuşturucuya dönüşebileceğinin uzmanı olarak tahliye olabiliyor.

Sallandıracan böyle on tanesini, bak bi daha yapıyorlar mı? :)))

Geldik yazımızın son bölümüne. Bu bölümde “Hayaller Paris, Gerçekler Ofis” sözünü adeta doğrulatırcasına fıkra yerine bir nasihatin açılımı ile karşılaşıyorsunuz. Ben okuduğumda beğendim. Aman aman değil belki. Ama bununla idare edeceğiz bu haftalık.

Bir padişah varmış. Bir akıllı dervişi kendisine fikir hocası olarak tutmuş. Her gün belli saatlerde yanına alır, konuşurmuş. Derviş de her sohbetin sonunda:

-“Padişahım sen doğru ol, eğri bulur belasını” dermiş.

Padişah dervişe teşekkür anlamında her gün bir altın verirmiş. Saray çıkışında bekleyen kör bir dilenci varmış. Derviş de evine giderken padişahın verdiği altını o kör dilenciye verirmiş. Uzun süre bu böyle devam etmiş. Mizacı ve zihniyeti bozuk olan kör dilenci;

-“Bu altını her gün bu dervişten alacağıma, dervişi kovdurur padişahın kendisinden alırım” diye düşünmüş.

Bir yolunu bulup padişaha çıkmış.

-“Efendim” demiş: “Bu derviş seni beğenmiyor, senin aleyhinde eleştirilerde bulunuyor. Hatta ağzınızın koktuğunu söylüyor. Bir dahaki konuşmaya ağzı ve burnu kapalı olarak yanınıza gelecek.”

Bunu diyen kör, sonra dervişi bulup ona da şöyle diyor:

-“Padişah, senin ağzının koktuğunu söylüyor. Yarınki görüşmeye ağzını ve burnunu bağlayarak git.”

Her şey Kör’ün planladığı gibi gelişiyor. Padişah ağzı burnu kapalı dervişle görüşmenin sonunda, Derviş’e altın yerine, içine idamını emredip yazdığı bir zarf veriyor.

-“Bunu haznedarıma götür, ücretini oradan alırsın” diyor. Derviş huzurdan ayrılıyor. Sarayın dışında bekleyen Kör dilencinin yanından geçerken kör durumu soruyor. Derviş de olanı biteni aynen anlatıyor. Kör: “Her halde pusulada büyük para veya mücevherat verilmesi emrediliyor. Çünkü adam haznedara havale edilmiş.” diye düşünüyor. Israrla mektubun da kendisine verilmesini istiyor. Dünyada gözü olmayan derviş, mektubu da kör dilenciye veriyor. Kör dilenci koşar adımlarla hazineye gidiyor. Yazıyı veriyor ve büyük bir ödül beklerken haznedar adamlarına padişahın emrini uygulatıyor ve kör dilencinin başı uçuyor.

Ertesi gün padişah, mutat vakitte dervişi huzurunda görünce şaşırıyor. Haznedara gidip gitmediğini soruyor. Derviş ödül zarfını kör dilenciye verdiğini, hatta neden verdiğini başından sonuna anlatıyor. Olay anlaşılıyor. Derviş, o gün ki sohbetin sonunda da o sözünü yine söylüyor:

-“Padişahım, sen doğru ol, eğri bulur belasını.”

Elasını elasını...

Kalın sağlıcakla.

 

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Ersoy Baba
YAZARIN ÖZGEÇMİŞİ

Yazarın Özgeçmişi:
Ersoy Baba sınıfta kalma yokkenki yıllarda ilkokulu okudu. Hastalıkları sebebiyle okula gidemese de zorla mezun edildi.
Lise tahsilinden sonra Ankara'ya yerleşti.Teklifler Oxfort'tan gelmesine rağmen Gazi Eğitim Fakültesini tercih etti.  Ersoy baba bi gazetenin matbaasında tashihler  yaptı. Sonra birden kendini aynı gazetenin editör masasında buldu. Editör yemekten döndüğünde masadan kalkmak zorunda kaldı. Hırs yaptı ve rakip gazetede köşe yazarlığına kadar yükseldi. Şimdilerde emekli oldu. Gidip kahve köşelerinde oturacağına gazete köşelerinde milleti yazılarıyla meşgul ediyor.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya