İnsan, fıtrî yapısı gereği sahip olma duygusuna da sahiptir. Nitekim her insan, çocukluğunda oyuncaklarına ve yiyeceklerine; büyüyünce de parasına, malına ve mülküne sahip çıkar ve onları korumaya çalışır. Miras ve ekonomik hayattaki kavgalarının ana sebeplerinden biri de, sahip olma duygusudur. Şayet bu duygu, insan tarafından kontrol altına alınmaz, merhamet, paylaşma ve yardımlaşma duygularıyla dengelenmez ise zamanla ihtirasa dönüşür, tutku haline gelir. Sömürgeciliğin temelini oluşturan, Kapitalizmi vahşi kılan da bu tutkudur. Zira bu tutku, insanı insanlığından uzaklaştırarak arzularına kul-köle yapan bir etkiye sahiptir. Bu nedenle Kur’an, insandan nefsine, arzu ve isteklerine köle olmamasını ister, böyle olanları da kınar.
Ne var ki her toplumda sahip olma duygusunu, tutkuya çeviren ihtiraslı insanların varlığı da bir gerçekliktir. Nitekim Hz. Peygamber de “Adem oğlunun bir vadi malı olsa, onun bir misli kadar daha olmasını ister. Ademoğlunun gözünü ancak toprak doyurur. Allah tövbe edenlerin tövbesini kabul eder” ( Buharî, Rikâk,10) sözüyle bu konuya dikkat çeker. Nitekim onun zamanında yaşayan Sâ’lebe de buna bir örnektir. Diğer toplumlarda da benzer örnekler söz konusudur ve bu örnekler kimi yazarlara da ilham kaynağı olmuştur. Mesela ünlü Rus yazar Tolstoy, bunlardan biridir ve “İnsan Ne İle Yaşar” isimli kitabında sahip olma tutkusu ve ihtirası sebebiyle ölen bir çiftçinin hazin hikayesine yer veri
Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin olma hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, gerekli hazırlıklarını yaptıktan sonra yola koyulur, reisin huzurun çıkıp talebini iletir. Reis gerçekten herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir ve Pahom’a istediği toprağı vereceğini söyler. Reis, bir tepeye gelir ve Pahom’a eliyle bozkırı göstererek -“İşte! Gözünün alabildiği her yer bizim. İstediğin yeri seç” der ve sonrada tilki başlığını çıkarıp yere koyar, “Başlangıç burası olsun. Buradan başlayıp tekrar buraya geleceksin. Etrafını dolaşıp geldiğin tüm arazi senin olacak” der. Ancak bir şartı vardır, o da güneşin doğuşu ile yürümeye başlayacak, batmadan da yürüyüşe başladığı yere gelecektir.
Pahom, güneşin doğuşuyla beraber eline aldığı bir kürekle yürümeye başlar. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Daha çok yer elde etmenin gayreti içindedir. Çevireceği yerleri işaretlemek için küreği ile çukurlar kazar. Geri döneceği sırada sulak bir arazi görür ve orayı da alacağı araziye katmak ister ve biraz daha yürür. Sonra da acele ile geri döner hızla yürümeye başlar. Fakat yorulmuştur, takati tükenmek üzeredir. Bütün gücüyle yürümeye gayret etse de, arzu ettiği hızla yürümeyi bir türlü başaramaz Çok yorgun ve bitkindir. Ha düştü ha düşecek bir halde tepeye zorlukla ulaşır, fakat o anda güneş batmış ve ortalık da kararmıştır. İleriye bakar, Reisin başlığını ve önünde duran Reisi görür. O anda dizlerin artık tutmadığını hisseder ve oraya yığılıp kalır. Reis ona bakarak “Aferin! Bir sürü toprağın oldu!” der.