Seksen öncesi göz gözü görmez, kulaklar işitmez, yürekler paslanmış, kendinden olmayana her türlü kötülüğün yapılabildiği yıllardı. Gerçi şimdilerde değişen bir şey yok….
İdeolojik fikirlerin gözleri kör ettiği yıllarda bir öğrenci kendi fikrinden olmayan öğrenciyi fena döver. Dayak yiyenin üstü başı kan içinde kalır.
Dayak yiyen öğrenci okul müdürüne başvurur. A şahsının kendisini bu hale getirdiğini ifade eder. Okul müdürü öğrenciyi doktora sevk eder. Doktor öğrenciye on günlük rapor verir.
Şikâyet il disiplin kuruluna gönderilir. Döven şahsın artık okuldan atılma süreci başlar.
Sürgün olacak öğrencinin fikir daşı olan öğretmenler bu işe üzülür ve çareler arar. Tam bu sırada okul müdürünün dayak atan öğrenciyi dolandırdığı, yakalarsa döveceğini öğrenirler.
Artık mizansen hazırdır. Cezasını bekleyen öğrenci uygun bir yere götürülür ve kafası, gözü şişecek kadar dövülür. Adalelerinde sopa izleri vardır.
Kendi arkadaşları ve öğretmenleri tarafından dövülen öğrenci hastahaneye götürülür ve on beş günlük rapor alınır.
Artık müdüre son darbe vurulacaktır. Hemen bir iftira atarlar. On beş günlük rapor alan öğrenci okul müdürü tarafından dövülmüş ve müdür şikâyet edilmiştir.
Müdür şaşkındır. Müdür ve öğretmenler bir araya gelir. Öğretmenler müdüre: “ Sen şikâyet dilekçeni kaldır bizde kaldıralım” derler.
Müdür işin ciddiyetini anlar ve şikâyetini geri çeker böylece taraflar anlaşırlar. Olay kapanır.
Olayları yaşayan, tezgâhı kuran öğretmen yukarıdaki olayı anlatarak yıllar sonra müdürden helallik istediğini söyler.
Evet; dostlar dün iftira olduğu gibi bugünde devam ediyor olması ne kadar kötü değil mi…..?
İşte Türkiye gerçeği bu. Olay iki sağ gurup arasında geçmiş ve tarihin içinde kaybolup gitmiştir.