Kendi İtiraflarıyla Siyonist İsrail’in “ Koloniyal Jandarma –Polis Devleti” Olarak Doğuşu
MAKALE
Paylaş
24.11.2023 23:51
797 okunma
Süleyman Kocabaş

Siyonist İsrail’in ve Batı-Amerikan  Kapitalist Emperyalizminin  Düşen Maskesi                         

Siyonist İsrail’in, Filistin Kurtuluş Örgütü HAMAS’ın  “Aksam Tugayları” denilen yapılanmasının, 7 Ekim 2023’de İsrail’de yapılmakta olan bir “festival” alanına füzeler fırlatıp “400 kişiyi öldürdü” denilen olaydan sonra  İsrail hükümetinin de buna “misilleme” ve  “intikamını almak” için  Filistin’li  Arapların yaşadığı Gazze’ye saldırısı ile başlayan olaylar, o günden bu güne dünya kamuoyu  gündemine iyice  oturmuştur.  İsrail’in bu saldırılarıyla   sivil masum  kadın, erkek, çocuk  demeden hepsini öldürmesinin “uluslararası savaş hukuku anlaşmaları” ve “soykırımı önleme ve cezalandırma sözleşmeleri” ne aykırı olarak yaptıklarının   “savaş suçlusu” ve “soykırım yapmak”  nitelendirmeleriyle, dünyada kamuoyunu  ayağa kaldırmış ve neredeyse her ülkede  İsrail’in işlediği savaş suçları ve soykırımlarını  kınamak, derhal ateşkes istemeye yönelik  gösterileri  7 ekimden bugünü hemen her gün devam etmektedir. 

İsrail’in havadan, karadan ve denizden savaş hukukuna  aykırı olarak hastane, okul, cami, kilise, mülteci kampı vb. demeden ve üstelik de aynı hukuk gereği yasaklanmış silahları da kullanarak (kimyasal ve biyolojik silahlar) her yeri bombardımanlarıyla  ölenlerin “teröristlerden ziyade” denilerek  en başka çocukların ve ardından kadınların daha çok ölmesi ve bunların bütün medya organlarına ve özellikle  de televizyon ekranlarına canlı görüntülü olarak  yansıyan çığlıkları, yığın yığın   cesetleri  karşısında vicdanlar dayanılacak gibi olmamıştır. Özellikle ve öncelikle de dünya kamuoyunun vicdanını derinden yaralayan bunlar,  bir kısım devletler,  hükümetlerin  ve bunların başkanlarının vicdanlarını hiç yaralamamış, üstelik de “İsrail kendisinin varlığını ve güvenliğini sağlamak için bunları yapıyor” söylemleriyle de İsrail’in  bu savaş suçları ve soykırımını kendileri de açık açık destek vermişlerdir.  Bu devletler ve hükümetlerin  en başında gelenleri,  Batı –Amerika Kapitalist Hıristiyan dünyası devletleri ve hükümetleri olmuştur. Üstelik de öncülüğünü kendilerinin yaptıkları ve diğer dünya devletleri ve hükümetlerine kabul ettirdikleri halde    savaş hukuku ve soykırımı önleme anlaşmalarına aykırı bu halleriyle de  yaşadıkları “çifte standartları” nı bir kere daha göstermişlerdir.  İşlenen vahşetleri İsrail dışında herhangi bir devlet veya hükümet yapsa idi,  ona karşı aslan kesilirler, önlemek için her yola başvururlardı.

Bütün bu olup bitenlerden sonra dünyamız artık eskisi gibi olmayacaktır. Üstelik de   yıllardır demokrasi getirilmesi,  insan hak ve hürriyetlerine uyulması,  adaletin saığ4lanmaıas vb. şarkıları söyleyenlerin  maskelere bir kere daha düştüğü halde, bundan böyle bunlar hiç kimseyi kaldıramayacaklardır.

Antisemitizmin   Günahlarının Diyet Borcunun Ödenmesi

Özellikle de ve en başta gelen Batı- Amerikan Kapitalist –Evangelist Emperyalizmi devletleri ve hükümetlerinin, Siyonist İsrail’in Filistin’de sergilediği vahşetlerinin   suç  unsurları olduklarını bili bile ona  her halükarda   aktif destek vermelerinin büyük hukuksuzluk ve adaletsizliği  nasıl ve neyle izah  edilebilir?

Bunun ilk “ipuçları” nı, dünya devlet başkanları içinde Filistinli mazlum ve ezilen  Arapların yanında yer aldığı ve onların haklı davalarını savunduğunu  her fırsatta ortaya koyan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın  sık sık dile getirdiği şu söylemlerinde bulmak  da mümkündür: “Müslümanların Yahudilere borcu yoktur; Batı dünyasının borcu vardır”. “Bizim tarihimizde antisemitizm hiç yaşanmamıştır.”

Antisemitizm, “Yahudi aleyhtarlığı” demektir. Tarihte Ortaçağ Avrupasında  bunun neredeyse bütünüyle cereyan ettiği dünya Batı Katolik Hıristiyan  dünyası yanında 19. asırda  Ortodoks  Slav Rusyası olmuş, 20. asır Avrupa’sında ise,  en radikal Alman ırkçısı Devlet Başkanı Adolf Hitler tarafından   Yahudilerin fırınlarda diri  diri yakılması, toplama kamplarında  ölümü terk edilmeleriyle  birlikte Antisemitizm zirve yapmıştır.  Ortaçağda   Yahudileri  Antisemitist olaylardan  çekip kurtaran  Osmanlı Devleti olmuş, Avrupa’da katliam ve zulüm gören Yahudilerin Osmanlı topraklarına  göçüne Osmanlı sultanları izin vermişler, bu olup bitenler,  İslam dünyasında Antisemitizmin yaşanmadığını apaçık ortaya koymuştur. Belgelere dayalı olarak   geniş bilgi için benim yazıp yayınlamış olduğumu “Tarihte Adil Türk İdaresi” isimli kitabıma bakılabilir. 

Bir kere, Hıristiyan dünyası , Yahudileri kendi peygamberleri Hz. İsa’yı  kendilerinden olmadığı için (Hz. İsa  Arami kavmindendir)  onu “çarmıha gererek” denilerek  öldürmelerini  hiçbir zaman unutmamışlar,  bu sebepten  olara hep “lanetli  kavim”, “vaftiz edilecek kavim”  gözüyle bakmışlardır.  Hıristiyan milletlerin, yukarıdaki  “dini sebep”  yanında  “ırkçılık ideolojisi” nin varlığı ve “ekonomik sebepler”  de Antisemitizm  diğer iki sebebi olmuştur.  Yahudilerin Avrupa devletlerinin finans kapitaline hakim olmalarının istenilmemesi yanında,  19. Yüzyılda 1789 Fransız İhtilalinin getirdiği “Nasyonalizm (Milliyetçilik)” fikirlerinin de Avrupa’da monarşik krallıklar ve  imparatorluklar yerine “anavatan topraklarında” denilerek küçük ve büyük   “safi ırk” esasına dayalı “milli –ulusal devletler kurmak” sürecinin de başlamasıyla birlikte, bunlar  kıta Avrupa’sına dayalı Antisemitizm’in yeni  sebepleri olmuştuk ki, işte Yahudilerin “Mesihçi Siyonizm” den “Siyasal Siyonizm” e geçişleri bu sayede olmuş,  bu  giderek günümüzdeki İsrail’in kurulmasına yol açmıştır.

Avrupa Ortaçağ Hıristiyan ve 1789 Fransız İhtilaliyle  gelen Yeniçağ’da  Seküler Ulusalcı  Kapitalist dünyası, yüzyıllar  boyunca Antisemitizmin yaşandığı neredeyse tek  bölge olduğu için, her ülke ve milletten çok Avrupa milletleri ve devletleri Antisemitizm suçluluklarının giderek “ıstırabı  ve vicdan azabı” nı duymaya başlamışlar, bundan kurtuluş için    Yahudilerin sempatisini kazanmak uğrunda  onlara  “diyet borcu ödemek” ten  emellerinin gerçekleşmesine her halükarda  sempatiyle bakmaya başlamışlardı.

Üstelik de ülkelerinde  yaşamakta olan Yahudilerin varlığını, yüzyıllar  ötesinde beri sürüp gelen  “potansiyel tehlike”, “birer güvenlik sorunu” olarak da algılamaya   devam ettiklerinden, bunların ülkelerinden  fırsatı doğmuşken  çıkarılarak  Filistin’e gönderilmeleri onlar için  bir “ek kazanç”  olacaktı.

Siyonist Yahudiler şimdi,  Avrupa’da kendilerine yapılan katliamlar, soykırımlar  ve sürgünleri Filistin’e tek başlarına hakim olmak için Filistin’in yerleşik halkı ve toprağının tek  sahibi  Araplara yapmaya başlıyorlardı. Kendilerine Antisemitizmle  Avrupa’da yapılmak istemediklerini şimdi kendileri  düşmanları olarak algıladıkları  Filistinli Müslüman  Araplara karşı kendileri yapıyorlardı. Bu halleriyle  Yahudilerin  bu çifte standartlarını, Avrupalıların kendileri de bildikleri halde,  Siyonist Yahudilere her halükarda destek olmalarının büyük rezillik hali ve çifte standardının  dünyada neredeyse bir benzeri yoktu.  Hele, Batı dünyasının “diyet borçları” nı kendileri üzerinden değil de (Yahudilere tazminat ödemek vb. gibi ) , Yahudiler gibi  bir çeşit düşmanları olarak gördükleri Müslüman Araplar üzerinden  ödetmeleri  inanılacak ve kabul edilecek bir durum değildi.

İşin esasına bakılırsa, Müslümanlara “ilahi bir mesaj” olarak, Kur’an –ı Kerim’in şu ayet mealleri gerçeklerin  bütün sır perdelerini  gözlerimizin önüne indirmektedir:  Bakara suresi 51 ‘inci ayet: “Dinlerine uymadıkça  Yahudiler ve Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar.” Maide suresi ayet 51: “Ey iman edenler, Yahudileri ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin. Onlar ancak biribirlerine dostturlar. İçinizden kim onları dost edinirse muhakkak ki o da onlardan sayılır.  Allah zalimleri doğru yola çıkarmaz.”   

Batı’nın  “diyet borcu” nu ödemek yanında, Filistin’de Müslümanlara nazaran yukarıdaki   surelerde de dile getirildiği halde,   Hıristiyan devletlerin Filistin’de kurulacak bir Musevi Yahudi  devletinin kendilerine Müslüman devletlere  nazaran daha iyi bir  dost olacağından da, böyle bir devletin kurulmasının Ortadoğu’da Batı –Amerikan Kapitalist Emperyalizmine  daha iyi hizmet edeceğinden,  kurulacak Yahudi devletinin   bölgede sürekli “koloniyal jandarması –polis devleti” yapılanmasında  ona her halükarda destek vermişler ve bunu da aşağıda göreceğimiz üzere itiraf ettikleri  halde   günümüz itibariyle de her halükarda savunur göründükleri  demokrasi getirilmesi,  insan hak ve hürriyetlerine riayet ve adaletin sağlanmasına vb.  aykırı olarak da vermeye devam etmektedirler.  

Mesihçi Siyonizm’den Siyasal Siyonizm Geçiş

Siyasal Siyonizm’in  doğuş alanı, 19. Yüzyılda Avrupa’da yeni ideolojik ve siyasi  yapılanmaların ortaya çıkmasına bağlı olarak, bu kıta olmuştur. Adı geçen asra  1789 Fransız İhtilalinin yeni fikir ve siyasi cereyanları gereği,  bunlardan birisinin de “Nasyonalizm” (Milliyetçilik)” olması sebebiyle, bu cereyan bu kıtada  monarşik krallıklar  ve imparatorluklar yerine bir anavatanda ırk esasına dayalı olarak  küçük ve büyük “ulus  devletler” in doğmasına  yol açmıştır. Yahudiler, Avrupa’da bu yeniden yapılanmaya kadar    M.S. 135’de “Roma Sürgünü” nden beri, Filistin’de yeniden toplanarak “kurtuluş” için hep “Mesihçi Siyonizm” geleneğiyle yaşamışlardır.  Esasını, Hz. Davut’un soyundan geleceğine inanılan  “ilahi kurtarıcı” bir  “Mesih” in  Yahudileri dünyanın dört bir tarafından toplayarak Filistin’e getirip burada bağımsız devletlerini yeniden kurmak teşkil etmiştir. Yahudiler, bu özlemleri ve emellerini  hiçbir zaman unutmamışlar, bunu dile getirmek için her cumartesi günü yaptıkları Sabbat ayininde dualarını  hep “Gelecek yıl Kudüs’te buluşalım” cümlesiyle bitirmişlerdir.    (Richard Allen, Imperialism and Natıonalism the Fertile Crescent, Oxfort Unıversity Press, London, 1956, s. 189). 19. asrın ortalarında Mesihçi Siyonizm Siyasal Siyonizm’e evrilince  bu sefer de Kudüs ve Filistin’e geri dönmenin emeli olarak yeni  “Kudüs Sloganı” şöyle olmuş, bunun kararı  29 Ağustos 1898’de İsviçre’nin Basel şehrinde yapılan  I. Dünya Siyonist Kongresinde alınmıştı:     “Ey Kudüs seni unutursam, sağ elim marifetlerini unutsun.” (Nahumn Solokow,  A History Zıonism 1600 – 1918,  Ktav P. Hoıuse Inc.,  New York, 1969, s. 270) Sağ el marifetlerini hiçbir zaman unutmayacağına göre , Siyonist Yahudiler Kudüs’e dönmek emelleri   hiçbir zaman unutmayacaklardır.

        Siyasal Siyonizm’in teolojik –ırkçı – siyasal  bir ideolojik  ve eylem biçimi  olarak kendisini göstermesinde,  ilk üçü haham, dördüncüsü Rusya Yahudisi tıp doktoru şu isimler “öncü rol” oynamışlardır:   Haham Yehudah Alkalai (1798 – 1878), Haham Zwi Hirsch Kalischer (1795 – 1874),  Haham Moses Hess (1812 – 1875) ve Rusya Yahudisi tıp doktoru   Leo  Pinsker (1821 – 1891).

         Mesihçi Siyonizm’den Siyasal Siyonizm’e geçişin  ilk kitapları  olarak Alkalai 1845’de “Yahuda’nın  Teklifi”, Kalischer  1862’de  “Siyon’a Bakış”, Hess,  1862’de  “Roma ve Kudüs” isimli kitaplarını yazarken, Leo Pinsker de 1883’de Rusya’da  “Pogromlar” (Yahudi Katliamları) başlayınca, Siyasal Siyonizm’in ilk teşkilatlanması veya cemiyeti olarak “ “Lovers of Zion” (Siyon  Aşıkları Cemiyeti) cemiyetini kurdu. Bunun,  1884’de  Polonya’nın  Kattowizt şehrinde ilk kongresini yaptı.

          Siyasal Siyonizm’in ölçüsü bu dört Yahudi’nin  de buna geçişte ilham kaynakları, İtalyan, Alman, Polonya, Macaristan, Yunanistan, Karadağ,  Sırbistan, Roman ve  Bulgaristan milliyetçilik  hareketleriyle   anavatanlarda  küçük ve büyük “ulusal devletleri” in kurulması  olmuştu.  Kalscher,   bunların etkisinde  kalarak nasıl harekete geçmek istediklerini kitabında şöyle dile getirir: “İtalyan milleti ve diğer ülkelerin milletleri  babalarının vatanı için hayatlarını kurban ederlerken, biz kendimiz, niçin güçsüz ve cesaretsiz, hiçbir şey yapamaz mahrumiyetine  düşmüş adamlar gibiyiz?... Ciddi olarak  düşünmemize izin verilirse, mesela,  İtalyanlar, Polonyalılar ve Macarlar milli bağımsızlıkları için   savaş verir ve  hayatlarını feda ederlerken, bizler , İsrail’in çocukları, en şanlı ve mukaddes bir vatan mirasına sahip olduğumuz halde  niçin cansız ve sessiziz…?” (Shlomo Avineri, The Marking of Modern Zionism the Intellectual Origins of the Jewish State,  Weidenfeld and  Nicolson, London, 1981, s. 42  ve 48)          

Siyasal Siyonistler, “Yahudisiz Filistin” in öncelikle  koloniyal – özerk – otonom Yahudi yerleşimleriyle  “Yahudi Milli Yurdu” haline getirilmesinin ardından bağımsız İsrail devletinin kuruluşuna gider yolda, bunu tek başlarına ve kendi güçleriyle gerçekleştiremeyecekleri için kendilerine yardım için şu arayışlar içinde bulunmuşlardır: :

1-Yahudilerin Filistin’e gönçlerini finanse etmek için Yahudi zenginlerini ikna ederek onların yardımlarını almak ve bu uğurda bankalar ve finans   fonları, teşkilatları kurmak,

2-Büyük Devletlerden  biri veya birkaçının aktif desteklerini almak suretiyle de   bağımsızlık emellerini onların yardımlarıyla gerçekleştirmek.

Dünyada çok Yahudi zengini bulunduğu ve özellikle de dünya finans piyasasına  Yahudi zenginleri hakim oldukları için Siyonist Yahudilerin bunlardan para tedarikleri   ilk zamanlarda zor olmasına rağmen, giderek   ikna edilmeleri   sonucu onlardan göç için para tedariki sağlanmıştır.

Birinci dönem Siyonist Yahudi öncülerinin para yardımlarını almak için üzerlerinde en çok durdukları Yahudi zenginleri,   Edmond James de Rothschildler, Monefiors  Mois, Foulds ve Albert Kanss’tı.   Ömrünün sonunu kadar sürekli en büyük kazançları   Rothschildler  olmuştu.  Kendisinden  “en büyük Yahudi zengini ” olması yanında,   “en büyük Yahudi sevdalısı” olarak da bahsedilen  Rothschildler, Türkiye üzerinde ekonomik ve siyasi nüfuzunu kurmak için daha 1830’lu yıllarda Türkiye’yi ziyaretlere başlamıştı. En büyük nüfuzunu, Kırım Harbi yılları ve Sultan II. Abdülhamit zamanında kurmuştu. Osmanlı Devletinin  dışarıdan  ilk borçlanmasına, Osmanlı padişah  ve sadrazamlarına telkinleri ve tavsiyeleriyle    Rothschildler en başta gelen sebeplerden birisi  olmuştu.  İlk dış borcu, Kırım Harbi sırasında para sıkıntısı çeken Osmanlı’ya harp sırasında ve harp bittikten sonra o vermeye başlamış, Sultan II. Abdülhamit bile zamanında ondan borç almış ve hatta bu hizmetleri karşılığı ona  Osmanlı nişanları vermişti. 

Rothschildler’ in , “Siyonist emellere hizmet” uğrunda Filistin’den ilk toprak satın alarak burada Yahudi   kolonileri kurması 1867’de  Batılı Büyük Devletlerin baskısıyla  çıkarılan Osmanlı Arazi Kanunnamesi ile olmuş, bu kanunnameyle   yabancılara toprak satışı da serbest bırakılmıştı. Rothschildler bundan faydalanarak 1882’ye   kadar Almanya’dan ağırlıklı  olarak Yahudi göçleriyle,  Filistin’de 80 bin dönüm toprak satın alarak, Gazze – Yafa arasında sahil şeridi ve içlerinde tam 10 Yahudi koloniyal yerleşim merkezi kurarak bunlara  120 bin Yahudi göçmeni yerleştirmek suretiyle  kurulması planlanan bağımsız  İsrail’in temellerini   fiilen  o atmıştı.

Sultan II. Abdülhamit, Siyasal Siyonistlerin “vatan bölücü” emellerinin farkına varınca, 1883’ den başlayarak Filistin’e Yahudi göçlerini yasaklamış, bunun sonucu olarak Rothschildler’ le de ilişkileri giderek iyice bozulmaya başlamıştı. (Geniş bilgi için özellikle Osmanlı arşiv belgelerine  dayalı olarak bakınız: Prof. Dr Mustafa Balcıoğlu – Prof. Dr. Sezai Balcı, Rostschıldler ve Osmanlı İmparatorluğu,  Erguvani Yayınevi,  Ankara, 2023, s.   17 – 511)

Rothschildler’in Siyonizm’e hizmetleri o derece  büyük olmuştu ki, I. Dünya Harbi yıllarında İngiliz hükümetlerine büyük  para ve diplomatik  destekleri sebebiyle,  İngiliz devleti ona bu hizmetleri karşılığı “Lord” unvanını vermiş, “Lord Rothschildler” adıyla anılmaya başlanmıştı.  Bu lord,  İngiltere’ye büyük hizmetleri karşılığı  ondan,  İngiliz hükümetinin  Filistin’in bir “Yahudi  Milli Yurdu” haline getirilmesi ve burada  bir Yahudi Devleti kurulmasına destek veren 2 Kasım  1917’de Balfour Deklarasyonu’nun yayınlanmasına en büyük  sebep kendisi olmuştu.  Hatta   Siyonist lider  Chaim  Weizman’ın hatıra kitabında yer aldığı üzere, adı geçen deklarasyonun “taslak metni”    18 Temmuz 1917’de  Rotschildler tarafından yazılarak İngiliz hükümetine gönderilmiş,   İngiliz Dışişleri Bakanı  A. W James Balfour bunda   çok az  değişiklik yaparak, kendi adıyla anılacak adı geçen deklarasyonu, üstelik de  ilk  defa   Rochschildler’ e göndererek yayınlanmasına sebep olmuştu. (Chaim Weizman,  Trail and  Error, Happen and  Brothers  Pubsishers, New York, 1949, s. 203 ve 208)

                                                           Birinci Bölümün Sonu     

Süleyman KOCABAŞ
kocabassuleyman@gmail.com 

 

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya