Ötekileştirmenin Türkçesi
MAKALE
Paylaş
21.01.2024 07:16
647 okunma
Ahmet Karataş

 

Bu yazıya “kem söz sahibine aittir” başlığı da yakışırdı ama konumuzun öznesi “ben” ve “öteki” .

Bireylerde ve ideolojik öbeklerde “öteki” algısı her nedense seçim dönemlerinde siyasetin ana belirteci haline geliyor. Oluşturulan kamplaşmış gruplar aklıyla değil de zehirlenmiş duygularıyla hareket eden bireylere dönüştüğünde onları gütmek, yönlendirmek hatta konsolide etmek politikacının daha kolayına geliyor. Böylece seçmen aldığı güdüyle kullanıldığının farkına varamıyor. Narkozun etkisi geçtiğinde ise seçim bitmiş oluyor.

Peki nedir bu “ben” ve “öteki’nin kaynağı?  Varoluşcu felsefenin 20.yüzyıldaki temsilcisi Fransız düşünür Sartre’nin deyimiyle “öteki”ni cehennem görmekle, bir fırsat ve zenginlik olarak görmek arasındaki farkın nereden kaynaklandığını bulmadan, çağın hastalığı haline gelen toplumsal kutuplaşmaların önüne geçilemeyeceğini bilmeden ve kabul etmeden ”milli mutabakat” zemininde buluşmamız mümkün olmayacaktır.

Ontolojik açıdan da bakıldığında varoluştan bu yana kendini dünyanın merkezinde ve atanmış olarak görenlerin ötekini barbar, parya veya katli vacip olarak görmesindeki hastalıklı ruh halini gözden kaçırmamak gerekir. Bu gerçekliği hafife alan milletler hastalıklarının bedelini canlarını, hürriyetlerini hatta vatanlarını kaybederek ödemişlerdir.

Gazze’deki vahşet ve soykırım dahil dünyadaki katliamların ve emperyalist yayılmacı savaşların ana nedeni; kendilerini evrenin merkezinde gören bu aptal ve doyumsuz yaratıklardır. Ötekileştirmenin ve aşağılamanın doğal bir sonucu olarak teammüden ( kasten, tasarlayarak) marjinalleşmeye ve radikalleşmeye zorlanan, terörize edilen Batı- dışı toplumları ölümcül çıkışların dışında başkaca seçenek bırakmayan bir dünyada barıştan, demokrasiden, insanlıktan bahsetmek insan aklıyla alay etmekten başka bir şey değildir.

İnsanları, toplumları önce ötekileştireceksin, hakkını arayanlara hiçbir demokratik çıkış yolu bırakmayacaksın, sonra da suçlu ilan edip kadın, çocuk, bebek demeden katledeceksin. İşte öykündüğümüz güya modern- çağdaş dünyanın geldiği nokta bu.

İngiliz sömürgeciliğini öven şiirleriyle ilk Nobel edebiyat ödülünü kapan İngiliz şair Rudyard Kipling şiirlerinde, “Doğu, doğudur, Batı batıdır. Bu ikili hiçbir zaman bir araya gelmeyecektir” demekle bizim teslimiyetçi Batı hayranlığımıza da, Batılılaşma serüvenimize de okkalı bir mesaj vermiş olmuyor mu?

Diğer yandan da Kipling yaptığı bu çıplak itirafla Batı’nın Doğu, yani “öteki” algısını tescillemiş oluyordu.

Aslında Avrupa medeniyetinin ”ötekileştirme”, çatıştırma ve parçalama serüveni orta çağdan bu yana devam ediyor. İlk ve orta dönemlerde bunu teolojik-dinsel gerekçelerle yapıyordu. Modern dönemde ise aynı barbarlığı ve yayılmacılığı din dışı ve seküler gerekçelerle yapıyor. Pagan- Hristiyan- modern-materyalist dönemlerde bu gerçeklik hiç değişmedi. Batı bildiğimiz batı.

Biz, yani diğer, yani Doğu bu oyunu bozmazsak sömürü düzeni devam edecek. O halde ne yapmalıyız? Nereden başlamalıyız?

Ontolojik ve diyalektik açıdan incelendiğinde “öteki” dayatmasının insanlığa, uluslara ve bireylere neye mal olduğu apaçık ortada. Bunca acı tecrübelere, vahşet ve sömürüye rağmen bu iğrenç “ötekileştirme” tuzağına niçin ve nasıl düşüyoruz?

Niçin hala sağcı-solcu, şucu-bucu, çağdaş-gerici, laik-antilaik… gibi ithal yaftalarla birbirimizi kırıyoruz? Niçin hala Türkiye düşmanlarının değirmenine iştahla su taşıyoruz? Irkçı, kutuplaştırıcı, aşağılayıcı, kışkırtıcı söylem ve eylemleri ne zaman terk edeceğiz?  Vatan elden gidince mi?

Bunca tarihi gerçeklerden ve acı tecrübelerden sonra temennim odur ki; 31 Mart yerel seçimlerinde Bodrum adayları hileye, yalana, iftiraya başvurmadan, ötekileştirmeden adam gibi medeni ve onurlu bir şekilde yarışsınlar.

Dileğim odur ki; politikacılarımızın esin ve besin kaynağı kendi öz kültürümüz, milli ve yerel değerlerimiz olsun. Aslında siyaset ona buna çamur atmak-dalga-dubara değil; millete hizmet etmenin ilim ve sanatıdır. Yani bir başka deyişle kutsal bir görevdir. İnşallah seviyeli ve onlara yakışan bir seçim sürecini birlikte yaşarız.

Türk tarihi ve kültürü açısından eşsiz bir hazine olan “Kutadgu Bilig“ siyasetnamesinin yazarı YUSUF HAS HACİP (1017-1077) ne güzel anlatmış;

“Gerçek insan odur ki kalbini avcuna aldığında, yüzü kızarmaya.”

Demem o ki; sonradan utanacağımız, mahcup ve pişman olacağımız basit ve süfli yöntemlere başvurulmazsa seçim hem projelerin yarıştığı tatlı bir havada geçer, hem de Bodrum’da siyasetin kalitesi yükselmiş olur.

Hoşça kalın.

Ahmet KARATAŞ

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya