Bugün Kurban Bayramı...
Hicri 1445 yılının Kurban Bayramı'ndayız. Bayramınız mübarek olsun, Rabbimiz ailelerinizle birlikte, hepimize, memleketimize, alem-i İslam'a ferahlıklar, kurtuluşlar, iyilikler, güzellikler, huzur nasip etsin... Bu yazıyı arife gününden yazıyorum. Hatta şu anda hacılarımız vakfede duaya durmuş haldeler. İçimdeki umut, vekillerimiz olarak dualarına bizleri de katıyor oluşlarını fısıldıyor.
Vakfe, duaların dalgalar halinde yükseldiği bir yer, bir zaman dilimi. Odaklanma enerjisinin en üst seviyede olduğu adeta mıknatısa dönüştüğü biricik zaman aralığı. Biliyorsunuzdur gerçi ama tekrarlamak isterim, Hacda gerçekleştirildiği mekâna nispetle anılan iki vakfe vardır: Arafat ve Müzdelife vakfeleri. Her ikisi de tam bir devrim mahiyetindedir bizim gibi yerleşik düzen konformistleri için... Tam bir altüst oluş, oradan oraya geçmek, tahliye oluş misali.
Sözlükte "durmak, ayakta durmak, bir yerde beklemek" anlamındaki vakfe terim olarak hac ibadetini yerine getiren kişinin belirli bir zaman diliminde belirli yerlerde bir süre durmasını ifade eder.
Durmak... Tüm dünya koşusundan, gailelerin alın terleten baskısından, hedeflerin zorlayıcı mesafesinden sıyrılarak, durmak, her şeyi geride bırakarak yönelmek, ruh ile, gönül ile, beden ile, nefs ile, birlikte yönelmek ve düşünmek, istikamete odaklanarak düşünmek... Dünyanın en orijinal ibadetidir belki de, durmak ve beklemek: Allah için.