Genelde insan türü, özelde bizim milletimiz neden böyledir?
“Hak etmedikleri makamlara gelenler, astlarını ısırır, üstlerine kuyruk sallar.” der İmam Gazali.
“Isırmak, kuyruk sallamak” sözleriyle etkili bir istiareye başvurulmuş. Hak etmedikleri ya da layık olmadıkları makamları işgal eden kişi, konumu gereği “köpek”leşebiliyor İmam Gazali’ye göre.
Bir profesörün öğrencilerine uyguladığı bir deneyi okumuştum bir tarihte. Profesör, öğrenciyi kürsüye çağırıp “Anlat, konuyu.” demiş. Öğrenci başlamış anlatmaya. “Şimdi kürsünün üstüne çık, anlatmaya devam et.” demiş, profesör. Öğrenci kendine hocasının söylediğini yapmış. Bu defa, “Masanın üzerine bir sandalye koy, üstüne çık, konuyu anlatmaya devam et.” demiş. Arkasından “Şimdi sandalyenin üzerine tabure koy, üzerine çık, konuya devam et.” talimatı gelmiş profesörden. Öğrencinin, düşmemek için bir yandan dengesini korumaya çalışırken dediklerinde de tutarsızlıklar başlamış. Hoca, denek öğrenciyi arkasına alarak sınıfa şunları söylemiş: “İnsanın, yükseldikçe söylediklerinde tutarsızlıklar olur; çünkü artık beyin söyleneni değil, bulunduğu yerden düşmemeyi önceler.”
Sözde vurgulanan, deneyde gözlenen insan örneğine denk düşen pek çok kişi görebiliriz çevremizde. Belki biz de bunlardan biriyizdir. Siz “makam” yerine, “haksız şöhret sahibi olmuş”, “helal olmayan ya da kolay yolla zengin olmuş” kişileri de koyabilirsiniz.
Makam, şöhret, zenginlik kişiyi cezbeder. Makam yükseldikçe kişinin hükmetme yetkisi de genişler. Yetki insanda güç oluştur. Güç de zamanla, güç zehirlenmesine yol açar. Herkes tarafından bilinir olmak, saygı görmek nefsin gıdasıdır, buruk bir tadı vardır şöhretin. Siyasi partilerde ve derneklerde üye, tarikatlarda mürit, sosyal medya mecralarında takipçi sayısı önemsenen bir durumdur. Zenginsen paranın gücüyle pek çok zor kapıyı kolayca açabilir, olmaz denilen işleri oldurabilirsin. Bu değerlerin sevgisi, fıtratımıza kodlanmış gerçeklerdir.
Yükseklere çıkmak, yükseklerde bulunmak bir tutkudur, haz verir insana. Yükseklik, cezbeder. İnsan için özlemdir, yükseklere tırmanmak, çıkmak ve yerleşmek. Her cazibenin de bedeli vardır; sert eser, yüksek tepelerde rüzgarlar. Soğuktur, üşütür, kişiyi yalnızlaştırır orası. İnmek de zordur, yükseklerden. Düşüp yuvarlanmak, en yüksek ihtimaldir.
Yükseklerde sürekli kalmak mümkün değildir, kalma çabası, işin doğasına aykırıdır. Ömür, sınırlı; yaşlılık var, ölüm var. Tutkuların, hazların geçiciliği var.
Yüksekler her zaman tehlikelidir. Beyin rahat çalışmaz, akıl sağlıklı düşünmez. Bir gün buradan inmek zorunda kalacağı gerçeğinden hareketle, en onurlu, en güvenli şekilde geldiği yere ulaşmanın çarelerine kilitler kendini. Belki de pişmanlık duygusu bir kurt gibi kemirecektir içini. Göreceği halüsinasyonlar, sırdaşı olacaktır.
Başarıya endeksli bir eğitim sistemimiz var. İtibar elbisesini, başarı bedenine giydirmişiz. Birinci, ikinci olanı; edepli, ahlaklı, paylaşımcı, cömert olandan daha fazla alkışlıyoruz. Paran kadar, şöhretin kadar, derecen kadar adamsın. Bencil, acımasız bir nesil yetiştiriyoruz. Kolaycılık, amaca ulaşmak için her yol mübahtır anlayışı, ahlak olarak hayat tarzı haline geliyor. Ailemizde, eğitim kurumlarımızda canavar ruhlu nesil yetiştiriyoruz, medya kanalıyla da bu yanlışlığı canlı tutuyoruz, körüklüyoruz. Sonra da var ettiğimiz yalancı, riyakâr, çıkarcı, acımasız insan tiplerinden şikayetçi oluyoruz.
Tekil başarı, her şey değildir; hatta hiçbir şeydir. Başarı, birilerini ezmeyi, ikiyüzlülük yapmayı, münafıkça ilişkileri gerektiriyorsa, ruh sağlığımızı bozuyorsa, toplumu ifsat ediyorsa zehri tedavi edilemeyen bir yılandır.
Başarının yeni bir tanımını yapmak lazım. Başarı, birinci olmak değil, eşit ve adil birinciler yetiştirmektir. Başarı, en zengin olmak değil, herkese varlıklı olmanın yollarını öğretmek ve zenginliği hakkaniyetli şekilde paylaşmaktır. Başarı, hep alarak biriktirmek değil, imkanlarını dağıtarak iyiliğe örnek olmaktır. Başarı, yaşamak için değil, yaşatmak için var olduğunun bilincinde ve bu bilincin eylemi içinde olmaktır. Başarı narsist duyguları beslemek değil, herkese yaşama sevinci tattırmaktır. Başarı, zafer sarhoşluğu yaşamak değil, her an seferde olma sorumluluğu taşımaktır.
Komşusu açken tok uyamamaktır başarı, mazlumların acısını duyabilmektir başarı, statüsü ne olursa olsun üstlendiği görevi hakkıyla yerine getirebilmektir başarı. Kişiye kuyruk sallatan, ısırtan başarı; başarı değildir.
Anneler, babalar, siyasiler, eğitimciler; astlarını ısırtmayan, üstlerine kuyruk sallatmayan başarı anlayışını hayata geçirme yolculuğumuzda birbirimize başarı dileyelim mi?
Kadir Durgun
kadirdurgun1957@gmail.com