Varlığın bir parçası olan insan, tıpkı varlık bütünü gibi bir amaca yöneliktir. İnsanın hayattaki amacı mutluluğu elde etmek olarak ifade edilir. Din, felsefe ve ideolojiler kendilerine göre mutluluk reçetelerini sunuyorlar insanlığa. Din derken elbette vahiy menşeli semavî dinleri, özellikle İslam'ı kast ediyorum. İslam'a göre de insanın amacı mutluluktur. Mutluluk ise İslam alimlerine göre varlıklar arasındaki uyumdan ibarettir. İnsan varlıkla, hayatla, çevresiyle uyumlu olduğu oranda mutluluğu yakalar. İslam'a göre amaçlanan mutluluğa ulaşmanın yolu, vahiy ile hayat tarzı arasında uyum sağlamaktır. Eskiler uyum yerine münasebet derdi. Bugün de münasebet kullanılır, ancak biraz anlam daralmasına uğramış. Öyle ki bugünlerde uyumsuz anlamında münasebetsiz dediğimiz zaman bu sözümüz hakaret sayılır. Ancak bundan belki otuz kırk yıl öncesine kadar pekala bir durum tespiti olarak anlaşılıyordu.
Bugünlerde yolum Yozgat'a düştü. Çarşı içinde Çapanoğlu camiini, saathane dedikleri saat kulesinin civarını gezdim. Meşhur "aynalı kahve"de çay içtim. Dingin ve sakin bir topluluk gözlemledim. Çarşıda dolaşan insanlar, Anadolu kültürüyle uyumlu konuşmalar yapıyordu, sözleri hayat şartlarıyla uyumluydu, dert ettikleri de. Alışverişlerinde, yeme içmelerinde bir münasebet sezinledim. Dünürümün yayla sayılacak köyünde serin havada muhabbet ettik. Serin havada hararetli siyasî mevzular iyi geliyordu. Nohut ve buğday tarlaları arasında dolaşırken hayat pahalılığını, ürünlerle taban fiyatları arasındaki uyumsuzluğu konuştuk. Akşam çamlık dedikleri tepeye çıktım. Serin bir hava vardı. İnsanlar, doğa, şehir ve iklim arasında bir uyum vardı.