Amacım, kişiyi övmek değil, yapılan güzelliği, iyiliği yüceltmek, paylaşmak. Ortada güzel bir eser varsa, müessirini de bilmek gerek: Adı, Murat Ülker.
Murat Ülker, hayırsever bir aileden geliyor; iş adamı, Türkiye’nin vergi rekortmeni. Dünyanın sayılı zenginleri arasında. Diğer zenginlerden farklı bir profili var; iyi bir entelektüel. Düşünüyor, yazıyor, yönetiyor… iyi bir takım kurucusu, lider.
Bir süredir Murat Ülker’in blog yazılarını takip ediyorum. Yazılarının her biri emek mahsulü, dolu dolu. İstifade ediyorum. Dil, yönetim, kişisel gelişim, iş hayatı, teknoloji, inovasyon … alanlarında ufuk açıcı yazılar yazıyor. Değerlerimize bağlı, insani tarafı kuvvetli, olaylardaki gidişatı okuyabilen nitelikleri ön plana çıkıyor. Özellikle sosyal içerikli projelerde öncü ve destekleyici olduğunu eskiden beri duyuyorum, biliyorum.
Sahibi bulunduğu holding bünyesinde yeni bir eylem başlattığını onun sosyal medya mecralarından öğreniyorum: “Mutlu et, mutlu ol.” İngilizce slogan haline getirmişler: “Make happy, be happy.” Projenin uluslararası boyutta olduğunu anlıyorum.
Projeye inanmış bir ekibi var, liderliğini kendisi yapıyor. "Mutlu Et, Mutlu Ol" kampanyasının Yıldız Holding tarafından gerçekleştirilen bir sosyal sorumluluk projesi, amacının da insanların birbirine olan iyi niyetini ve destekleyici tutumlarını artırarak toplumsal mutluluğu güçlendirmek olduğunun tespitini yapıyorum.
Bu proje kapsamında bugüne kadar, insanların iyilik üzerine düşünmelerini teşvik eden çalışmalar yapıldığını, ihtiyaç sahiplerine maddi ve manevi destekler verildiğini, iyiliğin ve mutluluğun yaygınlaştırılması amacıyla çeşitli atölye çalışmalarının, eğitim programlarının gerçekleştirildiğini, gıda, su, toprak tasarrufuna yönelik kampanyaların düzenlendiğini öğreniyoruz.
Duygular bulaşıcıdır: İyilik yapan, iyilik bulur; mutlu yapan, mutlu olur. Tebessüm, sadakadır, demiş Peygamber’imiz. İşin hem psikolojik hem dini boyutu var. İnanmış kişi olmak, işte budur.
Zengin birine nasıl bu kadar zengin olabildiğini sormuşlar. “Ben Allah’la yarıştım. “Ben verdim, Allah da bana verdi, ben verdim o yine verdi, O beni geçti.” diye cevap vermiş.
İyilik yapmak, kişiye uzun soluklu mutluluk sağlar. Önce beyinde karar vermek lazım, “Ben iyilik yapacağım, iyi insan ve iyilerle beraber olacağım.” demek lazım. İyilik, kişiye kendini iyi hissettirir, stresi, kötümserliği azaltır veya yok eder. Vadideki yankı gibidir iyilik. Yalnızlıktan da kurtarır bizi. Kişinin kendine güvenini, saygısını artırır. Bir işe yaramanın övüncüyle mutlu, yeni güzel projelerin kahramanı yapar. Başlamasına neden olduğumuz bir iyiliğin devamlılığını görmek daha da bahtiyar eder bizi. Öldükten sonra da devam edecek sadakamızdır kalıcı iyilikler.
Bir gönle girmenin, bir muhtaca yardım etmenin ötesinde ne olabilir yaşamanın amacı? Namaz, oruç, zikir zaten bir hesaplaşma, gönle girme ritüeli değil mi? Bizi kötülüklerden alıkoymayan, iyiliğe yönlendirmeyen ibadetler yüzümüze vurulmayacak mı?
Boş bir sevda değildir insanları mutlu etmek. Kişinin nefsini ezmesi, kendini aşmasıdır. Düşmana karşı kazanılmış zafer, terfi edilmiş en yüksek rütbedir. Cömertliktir bu makamın adı. Bu yolculuğu hayırlısıyla bitirmek, sonuna kadar götürmek, herkese nasip olmaz. İyiliksever, cömert insanın ayrıcalıklı yeri vardır vicdanlarda, gönüllerde.
İyilik yapmak, bir bakıma zorunluluktur. Hem psikolojik hem sosyal hem ekonomik zorunluluktur. Zengin biri, yaptığı yardımlarla aslında kendini zengin edenlere karşı borcunu ödemiş olur. Onlar sayesinde zengin oldu o kişi. Bir kişi cimriyse aynı zamanda zalimdir, hırsızdır. Sermaye, emanettir; sermayesini dağıtan kişi, emaneti sahibine iade etmiş sayılır. Sosyal adalet, bu idraki gerektirir.
Cömertlik, toplum barışının anahtarıdır; bencillik ise toplumdaki huzurun zehridir. Karun isimli biri varmış bir zamanlar. Hazinelerinin anahtarlarını katar katar develer taşırmış. Karun, şimdi kötülüğün örneği olarak dilden dile dolaşıyor. Kaç kişi Karun rol modeliyle anılmak ister, cömertliğiyle bilinen Hz. Ebubekir varken?
Mutlu etmek ve mutlu olmak, sadece slogan olarak kalmamalı, bir görev olmalı. Mutlu edenler, görevini yapanlar, borcunu ödeyenler, ayrıcalıklı grupta yer alanlardır. “Bekara karı boşamak kolay” denir, olamayanı vermek de böyle. Varlıklı insanların cömert davranması daha zordur, bir imtihandır onlarınki. Duamız, “Allah, cömertlere daha çok versin.” olmalı.
Hiçbir bekçi, kendisine emanet edilen malın sahibi değildir; biz de zenginliğin sahibi değiliz. Servet emanettir. Emaneti sahibine vermek, kişiyi rahatlatır, mutlu eder. Zenginlerimizin cömertlik eğitimine ihtiyacı var. Onlar, toplumdaki gerilimi bertaraf eden akım koruyucularıdır, emniyet supaplarıdır.
Vererek mutlu eden, mutlu olanların, rol modellerin sayısını artırmalı, mevcutların kıymetini bilmeliyiz. Düşmanlığa değil, barışa ihtiyacımız var. Haydi zenginler, eller cebe!
Kadir Durgun
kadirdurgun1957@gmail.com