İnsan, kendi iç âleminde taşıdığı iki büyük güç arasında sürekli bir mücadele hâlindedir: hakikati gösteren akıl ve kötülüğü fısıldayan nefis. Bu mücadelede hangi taraf ağır basarsa insanın istikameti de ona göre şekillenir. Fakat işte bu kavşakta, tarih boyunca sayısız insanı felakete sürükleyen bir hâl var: Ahmaklık.
Sakın kelimenin hafifliğine aldanmayın. Burada kast edilen, gündelik hayatta “dalgınlık” ya da “saflık” değil; hakikate kapalı, nefse ram olmuş, bile bile yanlışta ısrar eden zihnin manevi körlüğüdür.
Hakikati Gördüğü Hâlde Reddeden Zihin
Kur’ân sürekli sorar: “Akletmez misiniz?”
Bu soru aslında bir sitemdir. Çünkü insan, hakikati görür, duyar, bilir ama yine de reddederse, mesele artık bilgi eksikliği değildir; kalp körlüğüdür.
İmam-ı Gazâlî bu hâli “akıl nurunun kendi elinle söndürülmesi” diye tanımlar. Ömer Nasuhi Bilmen ise akletmenin bir zihnî işlem değil, kalbin nurlanması olduğunu hatırlatır.
Kalbi kararan kişi, hakikate değil, nefse yakın durur. Böyle birinin yanlışta ısrarı, artık düşüncesizlikten değil; hakikate kin tutan bir ruh hâlinden kaynaklanır.
Ahmaktan Kaçın! Neden?
Hadis açık:
“Ahmaktan uzak durun.”
Çünkü ahmak, sadece kendini değil çevresini de tüketir.
Hakikatin söylediğini duymaz; duyduğu şeyi çarpıtır; çarpıttığını gerçek sanır.
Bu yüzden büyükler, ahmağın değil sözünün, sadece susmasının hayırlı olabileceğini söylemiştir.
Hazret-i İsa’nın “Ölü diriltirim ama ahmağa tesir edemem” demesi boşuna değildir.
Zira hakikat, kilitli bir kalbe tesir etmez.
Nefsine Teslim Olanın Kaderi
Kur’ân buyurur:
“Nefis kötülüğü emreder.”
İşte ahmaklık, bu kötülüğe gönüllü esarettir.
İmam-ı Rabbânî’nin tespiti yerinde:
“Dünya için ahireti feda eden en büyük ahmaktır.”
Bugün de hâl böyle değil mi?
Nefsine uyan insan, hayatı bir oyun gibi yaşar; kötülüğü meşrulaştırır; ahlâkı küçümser; hakikati erteler. Ama aynı insan, “Neden huzursuzum?” diye sorar durur.
Cevap basit:
Hakikat ertelenmez. Hakikat ertelendiği yerde yok olmaz; sadece kalbi karartır.
Peki Akıllı Kimdir?
Hadis net bir tanım verir:
“Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için hazırlık yapandır.”
Akıllı insan, nefsine “dur” diyebilendir.
Akıllı insan, hakikate kapı açabilendir.
Akıllı insan, kalbini karartan değil, kalbini aydınlatan tercihler yapabilendir.
Okuyucuya Ne Söyler Bu Yazı?
Bu satırlar, kimseyi suçlamak için değil; kendimizi tartmak için yazıldı.
Çünkü ahmaklık, başkasında arandıkça büyür; kendine yönelince kaybolur.
Bu yazı şunu söylemek istiyor:
-
Hakikat çağırıyorsa duymamazlıktan gelme.
-
Nefs seni çekiyorsa, ipi kimin tuttuğunu fark et.
-
Kalbin kararmaya yüz tutmuşsa, ışığa yönelmek için hâlâ vakit var.
-
Akıllılık, bilgiyle değil, hakikate teslimiyetle olur.
-
Ahmaklık ise sadece bir yanılgı değil; kulluğun kaybıdır.
Sözün özü
Ahmaklık, insanın kendi eliyle kendi ruhunu felç etmesidir.
Akıllılık ise, hakikatin sesine kulak verip kendini yeniden inşa edebilmektir.
Hangisine yakın olduğumuzun cevabı, her akşam başımızı yastığa koyduğumuzda vicdanımızda yankılanır.
O yüzden sormak gerekir:
Bugün, hakikate mi yakındım, yoksa nefse mi?
Cevap, hem bu yazının, hem de hayatın ana meselesidir.
Selam ve dua ile.