Ezoterik-Kült Örgütlerin Radikalliği
Ezoterik dışa kapalı, içe dönük demektir. Ezoterizm (Batıniye), kadim bilgelikle günümüze kadar gelen ve gerçeğin yalnızca seçkin ve söyleneni anlayacak kişilere verilebileceği anlayışına dayalı bir öğreti biçimidir. Seçkincilik ezoterik yapıları tasavvufi mistik yapılardan ayıran en önemli unsurdur. Halkın içinde Hak ile beraber olmak ilkesini benimseyen tasavvufi düşüncenin seçkinci olmadığı aşikârdır.
Ezoterizmi muhtemelen mistizme yaklaştıran onun bilgi öğretisidir. Ezoterizme göre bilgi öğrenilmiş, kişisel çabayla elde edilmiş, akli tefekkür yoluyla kazanılmış ya da içtihadi bir bilgi değildir. Bir tür ilham, aydınlanma ya da vehbî olarak elde edilmiş bir bilgidir. Bununla birlikte Ezoterizme göre bu bilgi sırdır ve adaylara derece derece verilir ve her derece için yeniden ahit yapılır; ahde vefa ise en önde gelen değerdir. Ezoterik bilgilere göre sırrı dışa vurma kâmillikten yoksun olma anlamına gelir. Bu yüzden ezoterik öğretiler sırrı, sır tutmayı, hiyerarşik bilgiyi önemserler. Sırrın saklanması için gizliliği, sembolik bir dil kullanmayı, kelimelere yükledikleri çift anlamlılığı bir taktik olarak kullanırlar. Mistizmde ise sır gizlilik, saklanması gereken ve asla dışa vurulmaması gereken bir şey değildir.
Toplumsal yapıda yaratılacak büyük bir dönüşüme hazırlık için, dünyevi hayata karşı tamahkar olmamak, asketik bir yaşam, diğer bir deyişle züht hayatı, ezoterik örgütlerin en çok tercih ettikleri yaşam biçimidir. Ezoterik dönüşüm bireyin içsel yolculuğu, seyr-i sülÛkü, daha ahlaki ve kâmil bir rütbeye ulaşması anlamanı taşımaz, aksine ezoterik öğretinin dünyevi saltanatı için toplumsal değişimin sağlanması anlamına gelir. Bu yüzden tarihte çıkmış büyük ezoterik akımlar tıpkı masonik örgütler gibi ya dünyevi bir saltanatı kurmaya ya da dünyevi bir saltanatı ele geçirmeye çalışmışlardır. İslam ve Hristiyan dünyada ortaya çıkan Maniheizm ya da İslam dünyasını sarsan Hasan Sabbah’ın Nizarilik hareketi bu türden örnekler arasında sayılabilir.
Bu nedenle mistik bir hareket ile ezoterik bir hareket arasındaki en önemli fark mistik bir hareket gerçekten kalplerin fethine yönelikken, ezoterik bir hareket kalpleri kazanarak dünyevi iktidar alanlarını yönetmeye taliptir. Bu yüzden de ezoterik hareketler legal görünümlü yapıların arkasına gizli organizasyonları gömmeyi başarırlar. Bu legal yapılar yardım, eğitim, dinî öğretim vb. sivil organizasyonlardan oluşur. Legal yapılar aslında legal olmayan, seçkin örgüt yapılarının toplumdaki otoritesini ve gücünü tahkim etmenin araçlarıdır. Ya da örgütün toplumun kılcal damarlarına kadar sızması için gerekli eleman temini bu legal yapılar aracılığıyla devşirilir. Bu legal yapıların arkasında ise güçlü ve gizli organizasyonlar yer alır. Bunlar sır saklama, gizlenme, istihbarat toplama, eylem yapma konusunda eğitilmişlerdir. Bu yapıda bulunanların ayrılması asla kabul edilemez. Bu örgütün varlığı için de bir tehdit oluşturur.
Bu nedenle ezoterik örgütler aslında bilinen mistik yapılar, züht ve insanın kemalini sağlayan ahlaki cemaatler değil, toplumu esoterik liderlik aracılığıyla kurtuluşa eriştirmeye çalışan radikal yapılardır. Bu yapıları bilinen sert radikal örgütlerden (DAEŞ gibi) ayıran özellik radikalleşme için daha yumuşak araçlar kullanmaları ve kitlelerini daha uzun hedefler için hazırlamalarıdır. Ezoterik radikal örgütlere katılan elemanların örgütün gizli, örtük hedeflerini içselleştirip şiddete başvurması bir anda olup biten bir süreç değil aksine zamana yayılan bir süreçtir. Birey örgüte sempati duyarak, önce gönlünü kaptırır sonra zamanla örgütün fikir ve ideolojilerine ve empoze edilen grup kimliğine aklını kaptırır ve fikirde radikalleşmeye başlar. Son aşama ise örgütün dinî ideolojisine hizmet etme, gerektiğinde canını vermeyi göze alma ve suç içleyerek kanunları ihlal etmeyi meşru sayma sürecidir.
FETÖ liderinin ezoterik kimliği
FETÖ anatomisi görünüşte bireyin ve toplumun ahlakileşmesini, dindarlık ile modern hayatının uyumunu esas alan bir cemaat algısı verse de, onu ele veren en önemli özelliği liderinin nasıl ezoterik karizmatik bir kişiliğe büründürüldüğü ile ilgili anlatılardır. Bu anlatılar İslam geleneğinde ve muhafazakâr çevrede uzun yıllardır avamileştirilmiş halk dindarlığı ve tasavvufi kültürle uyum arz ettiğinden fark edilmemiş olabilir. Bu açıdan bu ezoterik kimliğe yönelik anlatılara biraz daha yakın açıdan bakmak faydalı olacaktır.
FETÖ lideri birtakım olağan üstü olaylar, büyü, cin, rüyalar ile herkes tarafından anlaşılmadığı iddia edilen, sözde aşkın, metafizik bir kaynaktan bilgi aldığı varsayılan ezoterik bir kişiliğe büründürülmüştür. Örgüt liderinin kitaplarında kullanılan semboller, kitaplar için seçilen isimler örgütün ezoterik yapısını deşifre etmektedir. Söz gelimi örgüt liderinin dokuz seri hâlinde bastığı kitabın adı Prizma’dır. Örgüt lideri kitaplara bu ismin verilme nedeni şöyle açıklar: “İster vehbî, ister kesbî yollarla elde edilen ışık tayfları misillü bilgilerin, önce tasnifinin yapılıp sonra zaman, mekân ve şahıs unsurunun nazara alınarak muhataplarının idrakleri ölçüsüne “indirgendiği” bir kitaptır Prizma.”
Prizma aslında piramidin sembolüdür ve piramidal yapı ezoterik ve batıni örgütlenmelerinde sıklıkla karşılaştığımız hiyerarşiyi ifade eden en uygun geometrik şekildir. Piramit sözcüğü Yunancada “Pyros” sözcüğünden türetilmiştir. “Pyros” Yunancada “Ateş” anlamına gelmekteydi. Bu sözcüğün “Muhteşem Işık” anlamında mecazi kullanımı da bulunmaktadır. Piramit ile ışık evleri sembolizmde birbirine işaret eder. Çünkü Piramidin ezoterik bir anlamı vardır. Ezoterizmde Piramit “Dünyasal Güçler” ile “Kozmik Güçler”i bir araya getirmeyi ve böylece dünyayı yönetmeyi sembolize eder. Nitekim Kitapta Prizma serisi kendi dilinden vehbî bilgileri içerdiği ve bu bilgilerin muhataplarının idrakleri ölçüsüne, yani hiyerarşik bir düzene göre verildiği açıkça ifşa edilmektedir. Bu ifadeler de bu ismin özellikle seçildiğini göstermektedir. Vehbîlik kazanılmamış, doğuştan getirtilen bilgi anlamına geldiği gibi ilham edilen bilgi imasını da taşır.
Zira F. Gülen vehbî kelimesini, rüyaların kozmik bilgilerin elde edildiği bir iletişim olduğunu ispat etmek için de kullandığını görürüz. Şöyle der: “Rüyalar ruh haletine bağlıdır. Her insanın ruhu incelmeye müsait olarak yaratılmıştır. İnsanın ruhi mertebeleri esfel-i safilinden alayı illiyyine kadardır. Ruhun melekûtiyet kazanması da nüve hâlinde insanda vardır ve işte bu vehbîdir. Sonra herkes kendi gayretiyle bu nüveyi kuvveden fiile çıkarabilir. Bu da kesbîdir…
Rüyaların bazısı da irşat mahiyetindedir. İçtihatlarıyla yanlışa gidenleri Cenab-ı Hak bu şekilde ikaz eder.”
Rüyaların İslam geleneğinde, özellikle de Hanefi-Matüridi gelenekte dinî konularda ya da dini anlama ve yorumlamada kesinlikle delil olmadığı bilindiği hâlde örgüt lideri ezoterik yapılanmasını sürekli rüyalar ve kendisine ilham olunduğu varsayılacak kozmik bilgiler aracılığıyla yapacağında rüyanın kesinliği konusunda bir algı yaratmaya çalışmaktadır.
Ona göre: “Eğer herhangi bir arızadan hâli olarak görülürse her rüya misal âleminde bir tenezzühtür. Ve rüyalar kıyamete yakın yalan söylemez olur… İlham rüya tabirine apayrı bir buud ve mana kazandırır. İlhamsız yapılan tabirler sathidir. Zorlama ile yapılmıştır. Bilhassa mübarek yer ve zamanlarda içimize gelen esintiler mühimdir. Ben şahsen abdest alırken ve namaz kılarken içime gelen esintilere önem veririm.”
Birçok eserinde Nurculuğun Mesih’in manevi şahsiyesinin kıyamete doğru tezahür edeceği anlayışı ile tasavvufun Nur-ı Ahmediyye anlayışını iç içe kullanarak, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) risalet nurunun ve Mesih’in manevi şahsiyetinin kıyamete doğru bir kişinin zatında tecelli edebileceğini ima eder. Hem Peygamberin nuru hem de Mesih’in manevi şahsiyeti ile tahkim edilmiş böyle bir zatın artık kozmik olayları yönetme ve yönlendirme becerisi olması kaçınılmaz olacaktır. Kâinattaki, sebep-sonuç bağını kaldıran ve mucizeler yaratma yetkisi taşıyan bu ruhu şöyle anlatır:
“Mesihi ruhun bir başka yanı da, onda kozalite’nin, yani sebep-netice münasebetinin aşılmış olmasıdır. Yani vazife ve hizmetlerde esbap-üstü olma gibi bir hususiyetin varlığıdır. Bunu şimdiye kadar çok arz etmişimdir. Cenab-ı Hakk’ın, bugünkü mürşitleri muvaffak kılıp, inayetiyle yürüttüğü hizmetlerinde, “illetler”le “maluller”, “sebepler”le “neticeler”i, “mebde” ile münteha’yı tenasüb-i illiyet, yani sebep-netice uygunluğu prensibine göre izah etmemiz mümkün değildir. Mesela, bugün dünyaya açılmanız, matematiğe göre milyarları aşan ihtimal hesaplarıyla bile izah edilemez. En az on ihtimal aynı anda zuhur ediyor ve buna göre siz dünyaya açılıyorsunuz. Bunun apaçık bir inayet olduğu ortadadır.”
Piramidin tabanı karededir. Kare üzerinde üç üçgenin dairesel dönüşümüyle koni oluşur. Kareden konik düzene geçiş ruhsal bir yolculuğu ve yükselişi ifade eder. Piramit üst tepe noktasından aşağıya doğru Kozmik veya spiritüel/ruhani bir kaynaktan yeryüzünün gözetlendiğini anlatır. Bu yüzden piramit kozmik mabet olarak kabul edilir. Bu açıdan Işık Evleri örgütün kozmik mabedi olarak kodlanmıştır. Kozmik mabet’ten kasıt ruhsal güçlere sahip olan birine bağlı bir grubun dünyevi iktidarını tamamlamak için yetiştiği ve gizli sırlara vakıf olunduğu bir yerdir. Bu evler gelecek nesillerin yetiştirildiği ve köklerini Hz. Muhammed’in nurundan aldığı mekânlar olarak tanıtılır. Tarihte Hz. Peygamber’in Mekkeli müşriklerin baskısından dolayı gizlice bir araya geldikleri Daru’l-Erkam adı verilen ev ile Işık evleri arasında benzerlik kurulur.
“Evet, Müslümanlar bir defa çıkar ve geri adım atmaz. İbn-i Erkam evlerinde yetişmeden, sabırla pişip olgunlaşmadan yapılacak her şey ham hayaldir. Bizim bu hususiyetimiz, şeytan cephesini tedirgin eder. Belki de bize karşı hassasiyetlerinden midir nedir, geçenlerde onlardan biri, bu durumu hissetmiş olacak ki, aynen bu benzetmeyi kullanarak, belli güçlerin dikkatini çekiyor ve ‘Onlar fırtına önünde ekin gibi davranıyorlar, bu durum sizi aldatmasın’ diyordu.”
Işık Evleri’ni Mekke dönemi müşriklerin baskısından dolayı gizlice toplanılan Mekke’de Müslüman olan ilk sahabelerden biri olan Erkam b. Ebi’l-Erkam’ın evine benzetmek siyasi ve sosyolojik birçok anlamalar içerir. Bu, biz ve onlar algısının nasıl görüldüğünü gösterdiği gibi, Işık evleri ile dışarısı arasında kurulan zıtlığı da açıklar. Buna göre Işık Evleri inanç ve imanın gizli mabetleri olurken, dışarısı her türlü kötülüğün, pisliğin ve temizlenmesi gereken alanın adı olur. Böylece mevcut siyasal ortamı şeytanlaştırarak, nefret ve yabancılık hissi yaratarak ışık evlerinde kalan bireyleri verilen ideolojiye sıkı sıkıya bağlamak ister. Her kitle hareketi öncelikle değiştirilmesi gereken bir sorun alanı belirler ve kitlesini bu alanı değiştirmek üzere harekete geçirir. Sorun ve sorunun kaynağı ile kendisi arasında mutlak ve uzlaşmaz bir zıtlık belirleyen kitle hareketi, böylece öteki üzerinden kendisini yeniden tanımlamış olur ve kendi varoluşuna meşruiyet kazandırır. İçinde yaşanılan an, şeytanlaştırılmadan ve yasa dışı hale getirilmeden onu yıkmanın meşruiyeti kitlesine kabul ettirilemez. İşte Işık Evleri hem sorunun sınırlarını çizmiş olur, hem de korunması gereken ile değiştirilmesi gereken arasındaki sınır belirlenmiş olur. Kuşkusuz Işık Evleri’nin var oluşu da o ışığın kaynağı olan ezoterik kozmik güçlere sahip lidere bağlanmıştır. Böylece karşımıza bireyin dönüşümünden daha öte bir amacı taşıyan ve aslında tüm toplumu ve meşru düzeni yönetmeye aday olan bir yapı çıkar.
Bu yapının en büyük özelliği de Işık Evleri içinde olup biteni asla dışarıya vermeyecek olan gizli bir sır kardeşliğidir. Bunu şöyle ifade ediyor: “Ayrıca, Allah (c.c.) bizi koruyor diye tedbirsizlik de yapamayız. Evet, daima tedbirli ve dikkatli davranmak mecburiyetindeyiz.”
“Bir diriliş hamlesi ve bunu hayatın her kesimine yayma çabası içinde bulunan bu gruplar sırran tenevveret düsturuyla hareket etmektedirler. Böylece bir taraftan bu hayati faaliyetleri hiçbir engel ile karşılaşmadan daima artan bir hızla devam ettirirler, diğer taraftan da kendilerinden sonra gelecek nesillere iyi bir zemin, müsait bir atmosfer hazırlamış olurlar.”
Sır, gizem, rüya, ilham, kozmik güçlere sahip, Mesihi bir Ruh ve toplumu dönüştürmek için her şeye hazır bir kitle. Bu yapının dinî, ahlaki bir cemaat olmaktan çok öte anlama sahip bir yapı olduğunu fazlasıyla ortaya koymaktadır.
Prof. Dr. Hilmi DEMİR