BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA Anonim, Tekke ve Âşık Şiiri
MAKALE
Paylaş
29.03.2022 11:15
822 okunma
Batuhan Bağatır

Anonim Halk Şiiri, Tekke Şiiri ve Aşık Şiiri birbirleri arasındaki geçişkenlikleri, homojenlikleri, biçim ortaklığı ilişkileri ve kümeleniş şekilleri bakımından yeni başlayanlar için halen kafa karışıklığına sebebiyet veren üç şiir tarzıdır. Lise müfredatı bilgilerimizi şöyle bir yokladığımızda Halk Edebiyatı dediğimiz deryanın üç bölümde incelendiğini ve bunların adı geçen türler yahut diğer adlarıyla -sırasıyla- Ortak Şiir, Tasavvuf Şiiri ve Saz Şiiri olduğunu görürüz. Anonim Halk Şiiri, adından da anlaşılacağı gibi, söyleyeni belli olmayan, ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılan, halkın ortak malı olan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır. Aşık edebiyatı ise İslamiyet’in kabulünden önceki sözlü edebiyatımızdır. Yine lise bilgilerimizle söyleyebiliriz ki şiirini doğa, aşk, kahramanlık gibi konularda sazının eşliğinde söyleyen şairlere eskiden verilen isimler ozan, baksı, kam iken günümüzde, daha doğrusu İslam’ın kabulünden sonrasında, yerini ‘aşık’ ya da ‘saz şairi’ne bırakmıştır. Tekke Şiiri’ndeki durum ise dinsel içerikli konuları işlemek ve bunların ilahi, nefes, şathiye gibi koşma nazım biçiminin nazım türleriyle zaman zaman bestelenerek söylenegelmeleridir. Bu bilgilerin ışığında ele alınması gereken en temel konular biçim, tema, dili kullanış biçimi, türlerin alt dalları ve bunların icra edicileridir. Bu yazıda ‘‘ilk bakışta müşterek karakterler göstermeyen, hatta çok defa bambaşka estetik ve düşünüş telakkilerine sahip görünen birtakım şairler’’[1] ile meydana gelmiş Anonim Halk Şiiri, Tekke Şiiri ve Âşık Şiiri sırasıyla irdelenecek ve Anadolu kültürünü -en azından bir zamanlar- canlı tutan bu üç farklı bölümün birbiriyle olan ilişkisi yukarıda bahsedilen konular bakımından tartışılacaktır.

     ‘‘Halk şairleri ekseriyet itibariyle, saz çalan ve şiirlerini sazla söyleyen şairlerdir.’’[2] Bir halk şairi çocukluğundan itibaren usta-çırak ilişkisi yoluyla, dinleyerek ve gözlemleyerek, zaman içinde kendi repertuarını oluşturarak olgunlaşır. Zamanı geldiğinde ise rüyasında bir pirden, üstattan el alarak bade içer. Okuma paketimizdeki makalede bu konu hakkında tıpkı tasavvufu ve İslam’ı bilmeyen yahut iyi idrak edememiş her akademisyen gibi ‘‘Rüya motifinin kaynağını kuşkusuz şamanlığa giriş motiflerinde aramak gerekir.’’[3] deniyor. Oysaki İslamiyet’te mana alemi başlı başlına bir konudur fakat bu yazının konusu değildir. Rüya gördükten sonra şair hem geleneği sürdürmek hem de şiiri rahat ezberlemek ve kolay aktarmak gibi pragmatik sebeplerle belirli yöntemlere bağlı kalmalıdır. Bu durum da aslında akademi dünyasının formülleştirdiği ve metot adını verdiği kurallar bütününü oluşturur. Bu kurallara göre öncelikle halk şairleri kendi aralarında sınıflanırlar. Bunlardan ilki Yunus Emre gibi, Dede Korkut gibi evrensellik mertebesinde olan isimlerdir. İkinci grubu Kaygusuz ve Dadaloğlu gibi kendi halklarının sesi olan, onların hakikatini anlatan orijinal şairler oluşturur. Son grup ise bu isimler dışında kalan yeniçeriler ve halka mal olmayı başaramamış aşıklardır. Her ne kadar bu şekilde bir sınıflandırmaya gidilse de birbirlerinden ayrıldıkları nokta biçim değil, temadır. Çünkü biçimsel olarak belli başlı kalıplara ve nazım şekillerine sadık kalırlar. Bunlar Doğan Kaya’nın sözünü ettiği maniler, ağıtlar, bilmecelerden tutun Boratav’ın ele aldığı tekerlemeler, İlhan Başgöz’ün hakkında yazdığı türkülere kadar uzanan, kendi içinde dallanıp budaklanan bir yelpazeye sahiptir. Fakat belirttiğim gibi, tüm bu yelpaze içinde bu şairleri birbirlerinden farklı kılan şey genellikle ele aldıkları konular ve onları ele alış şekilleriyle kanona girip giremedikleridir.

     Söz konusu anonimlik olduğunda ise bir kanondan söz etmek mümkün değildir. Anonim halk şiirinin temel özelliği belirli bir sahibinin olmaması ve halkın ortak ürünü olarak kabul edilmesidir. Halkın ortak ürünü olduğu için de ‘‘dil bakımından nisbi sadelik … müşterek vasıflardan birini teşkil ediyor.’’[4]. Çünkü mecazlara ve edebi sanatlara fazla yer vermezler. Amaç yarım kafiye, 8’li hece ölçüsü, dörtlük gibi basit kalıplarla ölüm, aşk, tabiat, ayrılık, özlem, yiğitlik gibi toplumsal hikayeleri bir sonraki nesle aktarmaktır. Dolayısıyla somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır. İşte bu noktada tekke edebiyatından ayrılmaya başlar.

     Kullanılan kalıplar her ne kadar -yeri geldiğinde kullanılan aruz ölçüsü dışında- uyuşsa da Tekke Şiiri dediğimiz ekol Allah, ibadet, felsefe, kamil insan olma çabası gibi temalar işlediğinden anonim halk şiirine göre oldukça soyut konuları ele almaktadır. Çünkü 13. yüzyılla beraber Anadolu sahasında gelişmeye ve genişlemeye başlayan tasavvuf öğretisi büyük kitleleri etkisi altında bırakır ve ‘‘[h]alk şairleri eğer bir dini ideolojinin mümessili iseler, dini-mistik mevzular nazımlarının dokusunu teşkil ederler.’’[5] Bunları ilahi, nefes, deme, nutuk, şathiye, devriye gibi nazım şekillerini kullanarak aktarırlar. Tabi ki kullandıkları nazım şekli içinde bulundukları dergahın geleneklerine veya bireysel olarak Allah’la olan muhabbetlerine göre değişkenlik gösterebilir. Fakat, Allah’a ne kadar yakın olurlarsa olsunlar en önemli husus şu olsa gerek: ‘‘Yunus milyonlarca bedbaht, garip, masum insan diliyle konuşabiliyor. Pir Sultan ayakları yerden kesilmeyen, son nefesine kadar köylü kalan bir şehit olabiliyor.’’[6]

     İşte bu halktan biri oluş, halkla birlikte oluşa en çok şahit olduğumuz alan Âşık Şiiri olsa gerek. Mehmet Zeki Pakalın, ‘âşık’ ve ‘halk şairi’ terimlerinin birbirinden farklı kişilere tekabül ettiğini savunmaktadır. Ona göre ‘âşık’ ellerinde saz ismi verilen telli çalgı olduğu halde şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy dolaşarak şiirler okumak, maniler söylemek suretiyle maişetini temin eden bir kısım halka verilen unvandı.[7] Fakat böyle sıradan bir meslek olmaktan öte âşıklık dediğimiz olgu, daha önce de sözü edildiği gibi, bâde içmek, mahlas almak, saz çalmak, çıraklık eğitimi gibi kendi içinde bir sistem barındırır. Bu insanlar kahvehanelerde, fasıllarda, meydanlarda kurulan eğlencelerde yer yer başka bir meslektaşıyla atışma üzerine yer yer birlikte mini bir orkestra edasıyla halkın kulaklarının pasını silerler. Sadece saz çalıp şiir okumakla kalmaz, buna ek olarak, Boratav’ın da üzerinde durduğu gibi ‘‘şiirlerin arasında dinleyicilerle sohbet ederler’’[8] ve ‘‘bazen de bir halk hikayesi örneği verirler.’[9]. Bu halk hikayeleri Kerem ile Aslı gibi klasik örneklerdir. Fakat bu durum yine de âşık şiirinin sadece zevk üstüne kurulmadığı, belirli bir öğretisi olduğunu da gösterir.

     İşte halk edebiyatının üç ana bölümünü oluşturan Anonim Halk Şiiri, Tekke Şiiri ve Âşık Şiiri ‘‘insanlara bir şey katmak, bir öğreti yaratmak’’ dediğimiz bu temel amaç etrafında meydana gelmişlerdir. İster dünyalık konuları işlesinler ister bir hikaye etrafında şekillensinler ister tasavvuf ummanına dalsınlar; hepsi halkın kılcal damarları haline gelmiş ve topluma nüfuz etmişlerdir. Elbette ki bu nüfuz edişin bizlere aktarımı tamamen politik gerekçeler sonucu cereyan etmektedir. Örneğin bundan birkaç on yıl öncesine kadar Yunuslar, ondan öncesinde Tekke edebiyatı, hatta padişahlarla atışmaları dolayısıyla bir zamanlar âşıklar bile edebiyat müfredatında kendilerine yer buladıkları zamanları yaşadılar. Türklük ve bir söylem inşa etme çabası içerisinde divan şiirinden uzakta bir geçmiş yaratma gayesi edinen Köprülü gibi isimler halk edebiyatımızı bizlere kazandırmıştır. Bu sayede bu isimleri derinlemesine inceleme fırsatını bulmakta, halk edebiyatının bu üç bölümünün birbirleriyle olan ilişkilerini değerlendirme şansını edinmiş olmaktayız. Bu vesileyle, her ne kadar alt ve üst kültürün iç içe geçtiği ve popüler kültürün kapitalist gerekçelerle ön planda tutulduğu bir dönemin çocukları olsak da halk şiirlerimizden ve şairlerimizde kopmamayı içtenlikle dilerim.

Kaynakça

Kaya, Doğan. Anonim Halk Şiiri. Ankara: Akçağ, 1999. 44-81.

Başgöz, İlhan. Türkü. İstanbul: Pan Yayıncılık, 2008. 15-33; 63-76; 136-146.

Boratav, Pertev Naili. Zaman Zaman İçinde. Ankara: İmge Kitabevi, 2009, 40-59, 71-76, 94100.

Gölpınarlı, Abdülbaki. "Halk Edebiyatımızda Zümre Edebiyatları." Türk Dili XIX/207 (1968): 357-375.



[1] Doğan Kaya, Anonim Halk Şiiri (Ankara: Akçağ, 1999), 81.

[2] A.g.e., 82.

[3] İlhan Başgöz, Türkü. (İstanbul: Pan Yayıncılık, 2008), 191.

[4] Doğan Kaya, Anonim Halk Şiiri (Ankara: Akçağ, 1999), 84.

[5] Abdülbaki Gölpınarlı, "Halk Edebiyatımızda Zümre Edebiyatları." Türk Dili XIX/207 (1968): 376.

[6] A.g.m., 386.

[7] Doğan Kaya, Anonim Halk Şiiri (Ankara: Akçağ, 1999), 188.

[8] Pertev Naili Boratav, Zaman Zaman İçinde (Ankara: İmge Kitabevi, 2009), 202.

[9] A.g.e., 202.

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya