Şiir dediğimiz zaman akla hep bir acı, keder, kaybediş ve ulaşılamazlık gelir. Öyle ya, kimse ilk olarak çiçekler veya kahkahalar hakkında yazılan bir şiiri anımsamaz. Üstelik öyle bir şiir yazılıp yazılamayacağından dahi şüphe eder. Zira bunun sebebi de şiir dediğimiz kavramın bir cümbüş değil de bir kaçış, yakarış ve içindeki karanlığı kusma aracı olarak görülmesindendir. Cemal Süreya, ‘‘[Ş]iir, eğlence niteliğini hiç taşımayan bir sanat.’’ (Papirüs, Ağustos 1969) diyerek bu görüşü perçinleyici bir açıklama yapmıştır. Birçok şair de bu şiir yazma uğraşının bir eğlencede olmadığının ciddiyetinin farkındadır ve şiirlerinde genelde kasvetli bir hava sezdirme, hatta bize o havayı solutup okuru zehirleme gayretindedirler. Bu zehir dediğimiz sembolik olgu ise genellikle bize yalnızlığımızı, korkularımızı, hasretlerimizi yüzümüze vuran temalardır ve aslında bu zehri hepimiz arzular, içselleştiririz. İşte Necip Fazıl’ın erken dönem şiirlerinden olan “Kaldırımlar” şiirinde de şiirin teması yalnızlık ve korkudur. Yalnızlık ve korkunun simgesi olarak kaldırımlar, bu şiirde bu imgenin çağrıştırdıklarına tezat oluşturacak biçimde bir sığınağa dönüşür.
İlk üç dörtlükte kaldırımlar sokak imgesi aracılığı ile karanlığın, yalnızlığın ve korkunun mekanı olarak anlatılır. Başka bir deyişle kaldırımlar, tüm bu unsurlara şahit olan bir birey gibidir Necip Fazıl için. Bundan dolayı, şiirin ilerleyen kısımlarında kaldırımlara sığınacak olan fakat şu an sokaklardan korkan persona, ‘‘İçimde damla damla bir korku birikiyor / Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…’’ mısralarıyla bir endişe hali içinde kaçacak, kendini kurtaracak bir yer veya kişi aradığını okurlara sezdiriyor. Bu noktada göklerden, yıldırımlardan, hatta evlerin camlarından bile çekindiğini açık açık belirttikten sonra, en sonunda çareyi kendisine benzetip yoldaş olarak gördüğü kaldırımlara sığınmakta arıyor. ‘‘İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş[1] uyanık / Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.’’ mısralarında da halen korku öğelerine yer vermeye devam etse de, kaldırımları özellikle yoldaş kelimesiyle tanımlamasıyla bir nebze rahatladığını gözler önüne seriyor. Kaldı ki, kimsenin olmadığı bir sokakta gecenin bir yarısı dışarıda olmasını da kendisine değil kaldırımlara serseri diyerek dolaylı yoldan tanımlıyor. Tüm bunlar, zamanla kaldırımların sıkı bir ahbap gibi güveneceği bir sığınağa dönüşeceğini bizlere önceden sezdiriyor.
Şiirin takip eden beş dörtlüğünde ise şiir öznesinin tek yoldaşı olan kaldırımlar kadın/anne imgesinin temsil ettikleri üzerinden bir sığınağa dönüştürülür. Elbette ki bu imgeyi tam olarak anlayabilmek için öncelikle bizlerde çağrıştırdıklarını gözümüzün önüne getirmeliyiz. Kişisel olarak değil, toplumdaki bir genel-geçer görüş olarak bakıldığında kadın ve anne kelimelerinin insanda uyandırdıkları çoğunlukla şefkat, koruma, emek, fedakarlık, sevgi gibi olumlu hislerdir. Tüm bunlar insanın sığınmak isteyeceği türden şeylerdir. Kısakürek de bu şiirinde ‘‘Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi’’ gibi mısralarla açık ve net bir ifadeyle kaldırımlara olan güveni vurgulamıştır. Üstelik bununla da kalmamış, kendisini ‘‘… [K]aldırımların emzirdiği çocuğum.’’ diye tanımlamıştır. Çünkü kendisini kaldırımlara bu denli yakın ve ait hissettiği için git gide cesaretlenmiş, seçtiği sözcükleri epikleştirmiştir. İçinde herhangi bir korkuya yer kalmamış; bilakis kaldırımlara kendisini öyle bir bırakmıştır ki geceleri onlarla olabilmek için karanlığı arzular olmuş, gündüzlerden nefret edercesine söz etmiştir. Bu hususta, belki de eğretilemeler üzerinden insanın güvenli bir liman arayışı içinde olduğunu ve bulduğunda da onu kaybetmemek için hayatındaki her şeyini –düzeni, alışkanlıkları, hisleri ve düşünceleri- tepe taklak etme pahasına değiştirebileceğini de anlatıyordur şair. Kaldı ki, ölüme dek tutkuyla bağlı kalacağından emin olduğu kaldırımlara olan bu aşkını ‘‘ Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya / Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi / Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya / Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…’’ dörtlüğünde enteresan bir çıplaklıkla bizlerle paylaşıyor, son derece kararlı şekilde kendini onlara teslim edişini bir parça da erotik bir dille aktarmış oluyor. Dolayısıyla anlaşılan o ki kaldırımlar, onun için birden fazla eksikliği giderip birden fazla anlam yüklenmektedir. Şiirin bu son dörtlüğünde görüldüğü gibi kaldırımlar şiir öznesi için annelikten sonra bu kez de bir eş ve bir mezar olarak sığınılacak tek mekandır.
Böylece bu şiirde şairin tekrar eden temaları kaldırım imgesi ile somutlaştırılmakla kalmaz kaldırımlar aracılığıyla bir sığınak yaratılır. Tutunacak bir dal olarak tasavvur edilen kaldırımlar adeta şairin nedeni belirsiz korku ve yalnızlık duygusuna eşlik eden sığınak arayışının cevabıdır. Bu arayış Necip Fazıl’ın bir sonraki mistik döneminin de habercisidir.
[1] Yoldaş: (…) Ortak bir görüşü benimseyenlerden her biri. (Türk Dil Kurumu, Kişi Adları Sözlüğü)