Evvel Zaman İçinde
MAKALE
Paylaş
24.04.2022 18:08
1.500 okunma
Rabiye Zencirkıran

Bir nisan akşamüstü İstanbul’un taş sokaklarında yürüyorum, mübarek ramazan ayının huzuru ve manevi havası sinmiş her yere. İlginç güğümüyle demirhindi şerbeti satan kaytan bıyıklı bir bey, omzunda omuzluk ucunda bulunan tepside yoğurt satan yaşlı bir amca ilişiyor gözüme, ellerinde pideler evlerine telaşla giden insanlar, sağımda solumda dile gelip benimle konuşacak gibi duran, ahşap detaylarında ruh bulmuş cumbalı evler.  Gözlerimi alamıyorum etrafımdan sonra adımlarım yavaşlıyor birden diyorum ki kendime sakin, anda kal huşuyla, huzurla, büyü bozulmasın diye kapatıyorum gözlerimi ve açıyorum sonra şükür yine buradayım boş yere der saadet denmemiş bu kente. Ahşap evler, ufukla birleşmiş masmavi boğaz, minarelerde yanmaya başlayan mahyalar gözlerimin önünde. Ah İstanbul nede güzel nede masum bakıyorsun bana öyle. Huzur duygusunu bilirdim de ilk kez kokusunu alıp seyrine dalıyorum. Sağımda küçük bir bakkal görüyorum merakla bakıyorum içeri, şık giyimli bir beyefendi   tezgahtaki beyle konuşuyor    kulak misafiri oluyorum. Zimem defterini (veresiye defteri) çıkarır mısınız diyor rast gele bir sayfa açıyor ve buradaki bütün borçları kapatıyorum diyerek ihtiyaç sahiplerinin borçlarını ödüyor. Ne ince bir davranış ne veren görüyor alanı nede alan görüp mahcup oluyor. İçimde bir çağlayan malum sulu gözlüyüm, ama ağlamak yerine atalarımla, dinimin incelikleriyle gurur duyuyorum. Dilime yerleştiriyorum şükür, elhamdülillah.  Ramazan ayının bereketlendirdiği İstanbul sokaklarında   kayboldum işte, bugün ben ayaklarıma amadeyim onlar nereye götürürse oraya gideceğim. Sonradan adının Mira hur (imrahor) camii olduğunu öğrendiğim caminin karşı kaldırımında uzunca bir taş ilişiyor gözüme yaşlı bir bey para bırakıyor ortasındaki çukur yere. Biliyorum diyorum içimden sadaka taşı bu insanlar sadaka bırakıyorlar buraya, ihtiyacı olanlar ihtiyaçları kadar alıyor. Günümüze dem vurarak birkaç kelam edeyim diyorum sonra kendi kendime, yok yok bu güzelliğe gölge düşürme sus diyerek, devam ediyorum yürümeye. Ah İstanbul büyülendim sokaklarında ne efsunlusun sen ne kadar güzel. Martıların çığlıklarıyla irkiliyorum, her yer sessiz bir huşu sakinlik, iftar yakın olmalı. Sokaklar bomboş, ileride büyükçe bir konak var bahçe kapısı sonuna kadar açık, girsem mi içeri? Bu devirde, bir oruçluya iftar ettirebilmek ve duasını almak için   açılır sonuna kadar kapılar. Bende Allah misafiri değimliyim, diyerek giriyorum avluya, konağın kapısında iki tokmak biri kibar küçük bir el parmağında taşlı bir yüzük figürü, diğeri irice ve büyük. Okumuştum yıllar önce kadın ve erkek misafirleri karşılamak için farklı tokmaklar var kapılarda. Küçük ve zarif olanın sesi ince çıkıyor kapıya vurduğunuzda, kadın misafir olduğu anlaşılıyor ve kadın karşılıyor sizi, irice olanın sesi daha tok çıkıyor tokmağı kapıya vurduğunuzda erkek misafir geldi diyerek bir bey karşılar sizi kapıda. Biraz tedirgin   zarif olan tokmağı üç kere vuruyorum  kapıya, tık tık tık  merdivenlerde bir ayak sesi ve kapı açılıyor karşımda uzun zarif bir elbise giymiş uçuşan ipek şalıyla genç bir kadın  bir şey  demeden buyurun buyurun hoş geldiniz, evimizi soframızı şereflendirdiniz  diyerek davet diyor içeri, o önde ben arkada gözlerim konağın içindeki eşyaların detaylarına takılı merdivenlerden çıkıyorum  üç yer sofrası  var üst kattaki avlunun ortasında, boş yer olan sofraya   buyur ediyorlar herkes selam veriyor hoş geldin diyor. Kendimi sultan gibi hissediyorum, bakır sinin üstünde çeşit çeşit yemekler, soğanlı yumurta ilişiyor gözüme rengarenk şerbetler etli yemekler pilav en son güllaç geliyor sofraya. Yemekten sonra; gül yüzlü, nur bakışlı bir nine dua ediyor cümleten amin diyoruz Allah’ım ne saadet. Akşam namazı kılınıyor, kahveler içiliyor, manevi bir sohbet başlıyor sonra, bedeni doyurmak kolayda ruhum ilk kez doyuyor. Allah razı olsun diyerek helallik ve izin isteyerek elini öpüyorum nur yüzlü Osmanlı hanımefendisi ninemin. Lale işlemeli bir mendil tutuşturuyor elime, kızardı yanaklarım çokça mahcup oluyorum geri çevirmek istiyorum sert tatlı bir bakış atıyor yüzüme diş kiramı da aldım diyerek çocuklar gibi şen ayrılıyorum konaktan. Sokaklar cıvıl cıvıl sahura kadar dualar, sohbetler, eğlenceler, Hacivat karagöz, ortaoyunu gülerken nice dersler alıyor cümle alem. Gitmesem diyorum hep kalsam İstanbul da bu zaman da.  Aşık maşukundan nasıl ayrılsın daha Eyüp Sulatanda, Ayasofya’da, Fatih’te, Mihrimah sultanda, Sultan Ahmet te başımı koyacaktım secdeye. Ziyaret edecektim gönül sultanlarını, ayrılacaktım benlik yükümden daha kaybolacak nice sokak nice zaman. Ey kutlu şehir peygamberimizin müjdesi olmasan, topraklarında yüzlerce veli nöbet tutmasa gönlüm akar mıydı sana. Mübarek günlerin hatırına cümle Müslümanın duası kabul ola, yaralı ruhlara şifa. Haktan gelene amenna yollar ancak ona.

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya