Ülkelerdeki büyük sosyal olayları; kitleleri harekete geçiren siyasi, ekonomik askeri hadiseleri; hele hele devletlerin kılcal damarlarına kadar yerleşmiş, kadrolarını yetiştirmiş, kurumsallaşmış; taraftarlarını, azalarını eğitim dönemlerinin her kademesinde, iş hayatında, evlilikte bile takip etmiş, bireyi ve kitleyi yumuşak karın olan dini, ezoterik kültürle eğitmiş, evrensel insan olarak yetiştirmiş hareketlerin; dünyadaki akılları kontrol eden bir üst gnostik akılla kontrol edilmemesi, yönlendirilmemesi mümkün değildir. Yapılan incelemeler bunu doğruluyor. Hücre faaliyetiyle, takiyyenin en şeytanisini yapan bu masonik yapılar; Moon, Dei Opis, FETÖ, Kadıyanilik, Vahhabilik gibi “çağdaş” hareketler; hayatın içinde her tür ticari, kültürel, dolaylı askeri, siyasi faaliyette bulunan bu ezoterik akımlar, ülkelerin iş işten geçtikten sonra, farkına vardığı, “masum”, bir elinde kalem, diğer elinde silah olan hareketlerdir. Ve hepsi de ya açıktan ya da çok gizli İslâm düşmanıdır. Görünürde İslâm kimlikli FETÖ, Vahhabilik, Kesnizani, Kadıyanilik, Selefilik, İşid, Taliban gibi bir üst aklın çok iyi kurguladığı, bazen vahiy ve risalet çizgisinden ayırt edilemeyecek kadar İslâm kimlikli bu hareketler bir süre sonra birer “İslâm’ın İslâm Tuzakları”na dönüşüyor. İşte inandığı kutsal değerleriyle adeta hipnozlanan İslâm dünyası bugün bu hali yaşıyor.
Bu halleri İslâm dünyasına yaşatan küresel, Siyonist, masonik, bâtıl akıl; hakim olduğu devasa mali yapıyla projelerini her çağa göre şekillendirerek İslâm’la savaşına devam ediyor. Bu yapı, sekiz şirketle sekiz milyar insanı ve dünyadaki tüm ülkeleri kontrol ediyor. İslâm dünyası ve insanlık bugün bir fetret dönemi yaşıyor. Ülkeler, insanlık adeta narkozlanmış gibi sessiz ve şaşkın.
Yedi kat yapılanmayla, “altı ibadet ortası ticaret, üstü hıyanet” şeklinde ifade edilen kırk yıl en ince iple örülen FETÖ yapılanması, yukarıda ifade ettiğimiz şekilde, küresel ölçekte, masonluğun doktriner yapısı içinde, “Doksan dokuz doğruyu bir yanlışın hatırına söyleriz. Biz iktidarımızı da muhalefetimizi de kendimiz oluştururuz.” Misyonerlik felsefesiyle değerlendirilmezse; bu ülke, islâm ülkeleri ve bu milletin çocukları her çağda “İslâm Tuzakları”na düşecektir. İslâm dünyası ve özellikle de Allah’ın cündullâh olarak yarattığı bu aziz millet bu tuzaklarla uğraştırılıp küresel caniler tarafından insanlığın, Müslümanların, Türk milletinin “Saadet Yılları” geciktirilmektedir.
Bu millet, 15 Temmuz benzerlerini geçmişte Meşrutiyet, Tanzimat, Hürriyet ve Eşitlik, 31 Mart, Şeyh Said, Menemen, “Şapka İsyanları”, on yılda bir yapılan ihtihâllerle yaşadı. Bugün de sağ-sol, sünni-alevi, Kürt-Türk kavgası gibi her tür suni ayrıştırmaları yaşamaktadır.
1. ve 2. Dünya Savaşı’nda, Vietnam’da, Kore’de, Yalta’da, Postam’da……. aktif olan “Gizli Diplomasi” yüz yıl önce de vardı, bugün de var. Ülkelerin, özellikle de İslâm Dünyası’nın, Türk Dünyası’nın yüz yıldır yaşadığı olaylar, savaşlar; sosyal, siyasi, askeri, kültürel karmaşa, buhran, milletlerin tabii bünyesinin eseri değildir. Çoğu olay kurgudur. Hem de çok “haklı gerekçe”lerle kurgulanıp milletlerin ve Türk milletinin, İslâm Dünyası’nın önüne konuyor. İşid’i, Taliban’ı; Hindistandaki, Pakistandaki Kadıyaniliği; Arabistan’daki Vehhabiliği, Irak’taki Kesnizani hareketini, Türkiye’deki FETÖ’yü neyle izah edeceksiniz? Hepsi de senin renginde. Bazı hareketlerin rengini görmek için adeta mikroskop gerekiyor.
Aynı yaklaşım dünya ölçeği için de geçerlidir. İngiltere’deki 1650 İşçi Hareketleri, Fransız İhtilali, Birinci Dünya Savaşı; Musolini ve Hitler Hareketi, Rusya’daki Bolşevik İhtilali, İkinci Dünya Savaşı; Vietnam ve Kore Savaşı; Ekvador, Şili, Filipinler gibi birçok ülkedeki silahlı hareketler Küresel Çete’nin Gizli Diplomasi’nin eseridir. Bu yaklaşımı “Komplo Teorisi” şeklinde değerlendirmeden, lütfen araştırın. Hepsinin arkasında direk veya dolaylı Siyonist Çete ve onun uzantısı şirketler çıkacaktır.
Bugün dünyanın etrafını uydularla kuşatmış olan, Türkiye’nin etrafını da sözde ABD üsleriyle çevreleyen Siyonist Çete’dir. Ülkeleri, o ülkenin yerli ve milli düşünen insanı yönetmiyor. Yönetiyor gözüküyor. İncelediğinizde birçok ülkenin devlet başkanının, küresel masonik çeteyle irtibatlı olduğunu görürsünüz. İktidarların değiştiği ama muktedirlerin değişmediği bir çağda yaşıyoruz. Bu köleliğe direnen tek ülke Türkiye’dir.
Türk milleti sürekli, savaşta değil, barışta yenilmiştir. Fiili mücadeleyi kazanmak, bu millet için kolay olanıdır. İstiklâl Savaşı bunun örneğidir. Bu millet cephede var, ama savaştan sonra yönetimde, mali yapıda, kültürde yok. Milletin savaşta uğruna canını verdiği değerlerle ülke devletinin savaştığı ikinci bir ülke dünyada yoktur. Batı’nın Truva Atları savaş sonrası ülkeyi zihnen işgal etmiştir. Batı, ülkenin her tarafından kültür acentaları açmıştır.
Cemil Meriç’in “Batı’nın deli gömleğini giydik.” ifadesi bir sosyolojik tespittir.
Terörle mücadele, 15 Temmuz fiili bir duruştur. Ülkenin mali, sosyal, kurumsal yapısındaki muktedirler değişmemiştir. Masonik yapılanma tabir yerindeyse sağın da solun da içinde devam etmektedir.
İşte 15 Temmuz gibi olayları tarihin içinde analiz etmek gerek. Konuyu bir askeri kalkışmayla izah etmek, tabandaki ayrıntıda boğulmak, en büyük fotoğrafı görememek; “tümevarım değil, tümden gelim” metoduyla konuya yaklaşmamak 15 Temmuz şehitlerine, gazilerine ve bu millete yapılmış bir vefasızlık, haksızlık olur. Bu hâl, gafletin ötesinde bir durumdur.
Batı’da Tarihi Şark Meselesi dipdiri yaşıyor. Batı’nın kuyruğuna basarsan bunu görürsün.
Cumhuriyet dönemi askeri kalkışmaların, 15 Temmuz’un; bilgi kirliliğinden arındırılmış, hedef şaşırtmalarından uzak, olayın sulandırılmasına fırsat vermeyen analizinin yapılacağı günleri bekliyoruz. Çünkü kurguyu planlayanlar kurgunun sahte çözümlerini de hazırlar. Bu bir sosyolojik savaştır.
Sağ-sol, alevi-sünni kavgası gibi FETÖ meselesi de bu milletin ve çocuklarının birbirine kırdırılması, kin ve nefret tohumlarının ekilmesi, fitne ateşinin yakılması meselesidir.
Acaba Siyonist Çete ve Batı, FETÖ yapılanmasıyla bu milletten Osmanlı’nın yaptığı devşirme hareketinin intikamını mı aldı?
15 Temmuz’un tahlilini ve çıkarımlarını; bilgiye, söz yığınına, görsellere boğmadan; bilimsel, sosyolojik, psikolojik, tarihi verilerle görmek istiyorum. Bu olay, köşe yazılarıyla, yüzeysel yaklaşımlarla geçiştirilecek sadece 15 Temmuz’larda gündeme getirilecek bir konu değildir. Konu Türk milletinin, İslâm Dünyası’nın varlık ve beka meselesidir. En büyük endişemiz de bu konunun açıklayıcılarının arasına 15 Temmuz aktörlerinin sızmasıdır. Olayı yapanlarla, anlatanlar aynı olabilir mi? Kuşkumuzda haklıyız.
Çünkü, kuşkudan da kuşkulanacak, her alanda; takiyyenin, fitnenin profesyonel yapıldığı bir çağda yaşıyoruz.
Hülasa, Dünyada ve Türkiye’de KİM, KİM?