Allah; milletleri, dilleri, renkleri; tanışmak, bilişmek için yarattı.
Milletler, insan toplulukları adeta yeryüzünün beşeri örtüsü gibi dünyanın değişik bölgelerine yayıldı ve bulunduğu coğrafyayı yurt edindi.
Coğrafya milletlerin kaderi oldu.
Dünyada coğrafi konumu en dağınık ve geniş olan topluluk Türk milletidir. Çin’den Hindistan’a, Anadolu’dan Balkanlar’a, Rusya’nın iç kısımlarına kadar yayılan bir coğrafya.
1071 Malazgirt Zaferiyle Anadolu’yu yurt edinmişiz.
Zor coğrafyalarda yaşamayı seven bu millet, Orta Asya’dan kalkıp Anadolu gibi riskli, zor bir coğrafyaya otağ kurmuş.
Türk milleti Anadolu’da bedel ödeyerek birçok beylik, uzun ömürlü devletler kurup, “nizam-ı alem” adına kıtalara açılmış.
Devletlerin de ömürleri var. Yaşama azmini, iradesini, heyecanını yitiren devletleri yıkılıştan kurtaramazsınız. Taaki, milletin yaşamasını sağlayan hayat damarlarını güçlendirene kadar.
İşte Osmanlı Devleti de duraklama, gerileme ve çöküş seyrini takip etmiş, Batı ve uzantıları karşısında yaşama direncini kaybetmiş, özellikle Batı dünyasının önce beşeri, kültürel; sonra fiili saldırısına maruz kalmış ve dağılmıştır.
Dağılan devlet, Anadolu’ya tutunmuş; ama Anadolu da emperyalist ülkeler tarafından işgal edilip parçalanmak istenmiş.
İstiklalini hayatının vazgeçilmezi bilen bu millet; yöneticisine, devletinin teslimiyetine rağmen; istiklalsizliği, işgali kabul etmemiş. Anadolu’nun her coğrafyasında kendi kendine teşkilatlanarak işgalcilere başkaldırmış, tekrar bir bedel ödeyerek Anadolu’yu vatan yapmıştır.
İşte Maraş’ın Kurtuluş Mücadelesi; Anadolu’nun kurtuluş mücadelesi içerisinde; soylu, yerli ve milli bir istiklal mücadelesi olarak yerini almıştır. Bu mücadele, sadece tarihi bir vaka olarak ifade edilmemeli, mücadelenin sosyolojik alt yapısı irdelenmelidir.
Bu zafer, daha TBMM kurulmadan kazanıldığı için kıymetlidir. Anadolu İstiklal mücadelesine cesaret verdiği için kıymetlidir.
Tarihte, milletler için istiklal mücadelesi daha çok bir kuvvet kullanma, askeri savaş şeklinde algılanmış; milletlerin tarihi adeta bir savaşlar tarihi olarak ifade edilmiştir.
Fiili savaş; daha çok “kuvvet kullanma, kuvvetlerin sevk ve idaresi”, şeklinde tanımlanır.
Bu tür savaşın hedefi, daha çok bir coğrafyayı zapt etmek veya korumak niyetiyle kuvvet kullanmadır.
Maraş’ın kurtuluş mücadelesi de bir fiili savaştır. Sivil bir direniştir; ama asla topyekûn bir savaş değildir.
Savaş fiili anlamda amacına ulaşmış, zafer kazanılmışsa o savaş sadece askeri bir başarı olur. Bugün, bulunduğumuz coğrafyada ilelebet yaşamamızın teminatı asla fiili savaşlar değildir.
Savaş, fiili olarak sonuçlanabilir; ama iktisadi, kültürel, teknolojik, psikolojik alanda devam eder.
“İstiklal” her alanda sürdürülebilir olmalı. Belki de milletler için hele hele Türk milleti için “İstiklal” mücadelesinin en kolay olanı askeri savaşlardır. Fiili tepkiler; genel manada canlıların, milletlerin, toplumların, bireylerin fizyolojisinin ve psikolojisinin ani olgusu olduğu için kolay gerçekleşiyor.
Çanakkale’de mermi yağmuruna, direnebilirsiniz. 15 Temmuz’da tankın altına yatabilirsiniz; ama kimliğinizi, kültürünüzü, ruh dünyanızı, milli direnç hatlarınızı, sosyal yapınızı ve ekonominizi bombalayan tanklara direnemiyorsanız istiklalinizden ve istikbalinizden korkulur.
Milletler için hayati olan, fiili savaşın; iktisadi, kültürel, teknolojik savaşlarla taçlandırılması ve çağları aşan sürdürülebilir zaferlere dönüştürülmesidir. Yoksa; mücadele verdiğiniz emperyalist devletlerin tekrar kültürel, zihinsel, teknolojik, biyolojik, genetik ve gıda üretimi baskısı altında kalırsınız. Böylece askeri istiklalinizin hiçbir anlamı olmaz.
“Savaş”a nokta koymak, milletler için bir intihardır. Yani savaşa nokta koymak, ölümü beklemek demektir.
“Barış” dönemlerinde de savaş; alan değiştirerek, şekil değiştirerek devam eder.
İşte, genel manada Anadolu İstiklal Savaşı, özelde Maraş İstiklal Mücadelesi sadece fiili anlamda sonuçlanmıştır. Bugün istiklal mücadelesi bizde olduğu gibi tüm milletler için de ekonomide, kültürde, sanatta, gıdada ve zihin işgalinde devam etmektedir.
Anadolu’da verilen İstiklal Mücadelesi, nihayette tamamlanmamış bir zaferdir. Bu zafer; iktisadi, siyasi, kültürel, teknolojik, psikolojik cephelerde de kazanılırsa nihayet bulur. Hatta, dış saldırılara karşı milleti teyakkuzda tutma, milletin direnç noktalarını besleme mücadelesi kesintisiz devam eder. Her alanda, verilen mücadele bittiği an, milletler için ölüm mukadderdir.
Asıl ve asil İSTİKLAL; İSTİKBALDE devam edecek olan ruhi, zihni, ahlaki, kültürel, ekonomik, teknolojik İSTİKLAL’dir. Özellikle de yiyeceğe, içeceğe, ilaca, kullanılan tüm kimyasallara, gübreye hakim değilseniz; sağlığınız ve nesliniz tehlikededir.
İstiklal; silahla, fiziki kuvvetle, bayrakla, merkezi hükümetle asla sınırlı değildir. Asıl ve asil istiklal; fiziki kuvveti, silahı kullanacak, ülkeyi savunacak bedene ve ruha direnç veren alanda yapılacak mücadele ile kazanılır.
Yukarıdaki açıklamaları, şuan ayak bastığımız toprağa, yaşadığımız topluma ve dünyaya indirgeyelim.
Eğer; milleti millet yapan direnç hatlarınızın mukavemetini ihmal ederseniz, ruhi dinamiklerinizi beslemezseniz, ahlaki değerlerinizi tahkim etmezseniz, beden ve ruh sağlığınızı başka milletlere havale ederseniz İSTİKLAL ve İSTİKBAL adına önce hastalanmaya, sonra ölüme hızla gidiyorsunuz, demektir.
YANİ;
-
Yediğiniz gıdaları, içtiğiniz içecekleri, kullandığınız ilaçları, tohumu, gübreyi, hatta giydiğiniz elbiseleri kontrol edemiyor, bunları kendiniz üretemiyorsanız;
-
Kültürde, sanatta, bilimde, ekonomide, iş hayatında kullandığınız tüm bilgilere, belgelere, teknolojiye sahip değilseniz; bu işi oryantalistlere, misyonerlere, Batılı bilim adamlarına havale etmişseniz;
-
Beşeri coğrafyanızı oluşturan tüm kültürel değerleri, vasıtaları, dili, edebiyatı önemsemiyorsanız;
-
Soluduğunuz hava, uzay, atmosfer, göğün ve yerin derinlikleri, internet, sosyal medya kontrolünüzde değilse;
-
Coğrafyanızın tüm zenginlik kaynaklarını, madenlerinizi; yani bor’unuzu, toryumunuzu, petrolünüzü, doğalgazınızı, maden ve termal sularınızı çıkartamıyor, işletemiyor ve bu değerleri mamul hale getirip dünyaya pazarlayamıyorsanız;
-
Teknoloji oyunlarıyla sağlığımızı ve mahrem alanlarımızı kontrol etmek için bize gönderilen ışınları, sinyalleri, kullandığımız tüm elektronik cihazları kontrol edemiyor; bizi kontrol eden bu cihazlara, sinyallere karşı tedbir alamıyorsanız; beyin okuma tekniklerini, zihinsel algı yöntemlerini bilmiyorsanız; ürettiğinizi tüketmiyor, tükettiğinizi üretmiyorsanız;
UYUMAYIN VE UNUTMAYIN, İSTİKLALİNİZ ve İSTİKBALİNİZ TEHLİKEDE DEMEKTİR.
Artık; dünyada istiklal ve istikbal sahibi olmak için, güçlü olmak için uyanık olmak yetmiyor, uyurken de uyanık olmak gerekiyorUyuyanı uyandırmak kolay; ama uyuyan uyanığı uyandırmak zor. Milletlerin milli kültürü, emperyalist güçler tarafından önce unutturuluyor, sonra milletler uyuşturuluyor ve uyutuluyor sonra da yaşarken öldürülüyor.
Bu ifadeleri akılcı, sorgulayıcı bir mantıkla değerlendirdiğimizde “Acaba ne kadar bağımsızız?” diye tüm milletlerin, hasseten de Türk milletinin kendisine sorması gerekmiyor mu?
İbrahim GÜLSU
Eğitimci Yazar
Tel:(0532)3578014