Yangınların nedeni ne olursa olsun, ülkem büyük bir güvenlik tehditi altında.
Yangınların nedeni beşeri ihmal, kasıt, ısınmadan kaynaklı doğal yanma veya… kasti teknolojik uydu yangını da olabilir.
Uydudan lazerle çıkarılacak yangına hemen komplo teorisi demeyin. Uzayı işgal eden binlerce uydu, herhalde uzayda seyahat için bulunmuyor. Hele de Türkiye semalarında.
Yangınların çıkış çizgisine bakınca yangının uydudan gönderilen lazer ışınlarıyla yakıldığını düşünüyorum. Veya şu an bilemediğimiz farklı bir teknoloji de kullanılmış olabilir.
Eskiler, deniz yanar mı yanar, derdi. Yani ormanlar uydudan yakılır mı yakılır.
2020 ‘den bu tarafa çıkarılan yangınlar adrese teslim yangınlardır.
Yangınlar böyle devam ederse ülkemiz çölleşecek, sularımız çekilecek.
Birleşmiş Milletler Raporunda 2030 yılına kadar Türkiye’ nin yüzde sekseninin çölleşeceği ifade ediliyor. Bu nasıl bir kehânet? Yoksa Türkiye pilot bölge mi seçildi?
İklim Kanunu’nu dayatan, siyaseti esir alan da aynı Çete. Kanuna birçok ülke hayır derken biz imzalamada hemen liste başı oluyoruz.
Ormanların yok edilmesinin nedenlerini ve sonuçlarını uzmanlar açıklasın.
Bir vatandaş olarak benim ‘’Yüreğim yanıyor.’’ demem ne çözüm?
Eğer yanma beşeri kaynaklı ise devletimin başını iki elinin arasına alıp çok hem de çok düşünmesi gerekir. Değilse çok ciddi bir istihbarat çalışması yapılmalı. Hatta uzaydan yangın bölgelerine gelen sinyaller incelenmeli.
Bilerek veya bilmeyerek orman yakan vatandaşlar yetiştirmiş olmak, bu devlet için, bu toplum için ne kadar acı bir durum.
Eğitime savunma harcamalarından daha fazla para ayıracağım; ama böyle çevreye, ormana duyarsız, kalitesiz insan yetiştireceğim. Eğitim kurumlarım iyi vatandaş yetiştiremiyorsa kapatalım okulları.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Pandemi’nin yapay, organize, plânlı bir proje olduğunu ve olumsuz sonuçlarını dün konuşamadık; ama iş işten geçtikten sonra şimdi konuşuyoruz.
Dünyanın nasıl uyutulup, uyuşturulduğunu; hedefin ekonomik, psikolojik, sosyolojik kriz oluşturmak olduğunu; Küresel Çete’nin ilaç ve aşılarla nasıl vurgun vurduğunu, dünyada milyonlarca insanın aşı ve ilaçlardan dolayı öldüğünü, bir avuç kan emicinin insanlığa nasıl bir tiyatro yaşattığını şimdi fark ettik.
Bir eşkıya örgütü olan Dünya Sağlık Örgütü’nün ülkeleri liderleriyle nasıl satın aldığını yaşadık. Örgütün ülkelere yaptığı salgın anındaki örtülü ve karşılıksız yardımlarını da anlamış değilim.
Sözgelimi Türkiye’de memurlar maaşlarını normal dönemdeki gibi aldı. Hatta öğretmenler ders ücretlerini de… İşletmelere destekler verildi.
Dünyada ve Türkiye’de hayatını kaybedenleri virüs değil, tedavi süreci öldürdü, diyen hayli uzman oldu.
Maskenin, ilaçların ve aşının tedaviye katkısının olmadığını yine uzmanlar açıkladı.
Amacım günü geçmiş bir konuyu anlatmak değil. Tarihin tekerüründen ders almak.
Bu yaşanmışlıktan hareketle yangınların da doğal olmadığını, uzaydan kurgulu olabileceğini söylemek niye anormal olsun?
Sonra depremin de tetiklendiğini iddia eden ABD’de 50 kişilik uzman heyet ilgilileri neden mahkemeye verdi ?
O halde yangınlar tembihli, organize, teknolojik (lazer silahı gibi) kimliklidir, diyebiliriz.
Yapay yağmur, yapay sıcaklık oluşturan teknoloji, çok kolay yapay yangın da çıkartır.
Hülâsa: Her alanda olduğu gibi yangın konusunda da : ‘’Ya devlet başa ya kuzgun leşe.’’