Ülke olarak bir hafta (7 günlük) mateme büründüğümüz bu günler, musibetten nasihatler çıkarma yanında "moral ve motivasyona" da en çok ihtiyacımız olan günlerdir.
Bu itibarla; depremde hayatını kaybeden binlerce vatandaşımızın geride bıraktığı kederli ailelerine, yakınlarına ve sevenlerine bir nebze de olsa manevi bir teselli olması bakımından Peygamber efendimizin "ölüm gerçeği" hakkındaki şu değerlendirmesini sunmak istiyorum:
Hadis-i şerifinde Peygsmber efenfimiz yedi (7) çeşit ölümden Allah'a sığınarak bunlara karşı redbirli olmamızı tenbih etmiştir. Bu ölümler;
1-(Tevbe istiğfara fırsat bulunmadan) Ani gelen ölümler,
2- Zehirli yılan-akrep gibi hayvanların ısırıkları neticesi olarak sonuçlanan ölümler,
3- Yırtıcı hayvan tarafından parçalanmak şeklinde meydana gelen ölümler,
4- Yanarak hayatını kaybetmek,
5- Sele kapılarak
(Sudan veya duman ve gazdan) boğulmak suretiyle ölmek,
6- Göçük altında kalarak veya üstüne göçük yakılarak enkaz altında (depremde olduğu gibi) ölmek.
7- Harpten kaçarken talihsiz şekilde öldürülmek" (Müsned, 100/10) olarak belirtilmiştir
Lisanımızda "fecaat, feci ölüm" olarak ifade ettiğimiz; aniden gelen ve kaçınılması mümkün olmayan ölümlerde hayatını kaybedenler için de Peygamber efendimiz, "Aniden gelen ölümlerin müslümanlar için bir rahmet olduğunu (Zeylei, T.Keşşaf, 253/3) ve kusurlarının hafiflemesine vesile olacağını" (Müsned, 25042) müjdelemiştir.
Bu hadis-i şeriflerden alacağımız ve anlayacağımız mana şudur:
Böyle facialara maruz kaldığımızda moral olarak yıkılıp çökme yerine: felaketler karşısında ayakta kalmak için moral olacak çareleri düşünmemiz gerekmektedir.
Bu manada Yüce Allah hayat rejbetimiz olan kitabı Kur'an-ı Kerim'de, "Şüphesiz her zorluğun yanında bir kolaylık da vardır; mutlaka güçlükle beraber bir kolaylık da vardır. Birinden kurtulup boşaldığında hemen diğerine sarıl ve Rabbine yönel!" (İnşirah, 5-8) buyuruyor.
Bu ayet ve hadisler gösteriyor ki, müslümanlar olarak maruz kaldığımız zorluklar karşısında "yılmadan ve yıkılmadan" yapabileceğimiz ne ise ona sarılacağız. Birbirimizi suçlamayı bırakacağız, onun hesabını sonra yapacsğız.
Bu konuda istiklal ve istikbal şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy'un bugünkü gibi geçmişte de yaşadığımız böylesi sıkıntılar karşısında milletimize seslendiği şu mısralara bir kulak verelim :
"Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Davran ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması mümkün ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur! ' deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma!"
Atalarımız, "Kara gün kararıp kalmaz" demişlerdir. İnsanların sıkıntılı günleri sürüp gitmez, arkasından ferah günler de mutlaka gelecektir. Ayette teyid ve tekrar ile vadedilen "zorluktan sonra mutlaka kolaylık" bu demektir. Gece karanlığının en çok koyulaştığı an, aydınlığın yakın olduğu zamandır. Karanlık gecelerin nurlu sabahının yakın olması inancı ile Yüce Allah yar ve yardımcımız olsun !