Birkaç kez okudum, durdum, tekrar okudum. Okumaya doyamadım. Herkesin bildiği, kimsenin itiraz edemeyeceği anlamlı bir hakikat, ancak bu kadar yalın söylenebilirdi:
“Yay gibi eğri olsam elde tutarlar beni
Ok gibi doğru olsam yabana atarlar beni”
Okuduğumda beni etkileyen bu sihir, nereden geliyor? Mana yüklü bu dizelerde, yağmur bereketini taşıyan bulutlardaki, ne gözü rahatsız eden şimşek ne de kulaklarda gümbürdeyen gök gürültüsü var?
Benzetme sanatı ile, soyut değerler etkili şekilde somutlaştırılmış; aliterasyon, yarım kafiye ve redif ile dizelerde ahenk oluşturulmuş. Beyitteki musiki, manayı bozmadığı gibi, bellekte kalıcı hale getirmiş.
Cenap Şehabettin "Güzel ifade edilmiş kötü fikirden ziyade, kötü ifade edilmiş güzel fikirlere acırım" der. Bu dizelerde fikir ve söyleyiş, etle tırnak gibi birbiriyle bütünleşmiş.
Söz sihirdir, etkiler; iyi söz akarsu gibidir, nereye gitse orada çiçekler açar. Lüzumsuz söz ise ateş gibidir, ağızdan çıktığında önce sahibini yakar.
Nasıl söylendiği kadar, sözde ne söylendiği ve sözden ne anlaşıldığı da önemlidir. Sözü söylemek, dil mimarlarının işidir, söze mana yüklemek gönül mimarlarının işidir. Sözden mana çıkarmak ise hem derin bir feraseti, hem yüksek bir basireti gerektirir.
Bu beytin sahibi hakkında kesin bilgi yok. Ya Mevlana’ya ait ya da anonim. Anonim ise nesilden nesle aktarılmış, uzun yol kat eden suyun billurlaşması gibi onu içtikçe, okudukça içimizde bir dinginlik, serinlik hissediyoruz.
Dizelerde hem bir sitem hem bir yakınma var. Aynı zamanda çaresizlik… Dünyanın bir ölçüsü yok, ölçüler tersyüz olmuş. Trafikte ters yönde ilerlediğinin farkında olmayan birinin, doğru istikamette seyreden herkesin yanlış yönde gittiğini zannetmesi gibi.
Yay, bir değerdir, elde kalır. Bu doğru. Ok atılır, elde kalmaz. O da bir değerdir. O, değerini atıldığında isabet ettiği yerde kazanır. Yay, bir nesnedir, değerini sahibinden alır; edilgendir. Bir kere değil, çok kere kullanılır. Yabana fırlattığı ok kadar itibarlıdır. Ok, ilerler, mesafe kat eder. Naklettiği enerji ile kendine yeni bir alan oluşturur. Ya oldurur ya öldürür. Yay da ok da hem insan hem toplum gerçeğidir, ikisine de ihtiyaç var. Su, hayat verme gücünü hidrojen ve oksijenden almaktadır.
Beyitten çıkardığınız anlam, nesneleri kullandığınız eylemlere yüklediğiniz mesajla doğrudan ilgili. “Elde tutmak”, “atmak” eylemlerine farklı bir anlam verdiğinizde dizelerden motivasyon, tavsiye, yönlendirme anlamlarına ulaşabiliriz.
Yay olup elde tutulmak, ok olup yabana atılmak kişinin tercihi.
Tercihimiz, kaderimizdir. Beğen ya da beğenme, dünya gerçeği bu: Yay olup elde kalmak da ok olup atılmak da senin tercihindir. İster, yay gibi birilerin edilgen nesnesi olur, sitemkar şekilde yaşarsın; istersen ok gibi atılıp yalnızlık ülkesinde kendi kahramanın olmayı göze alarak yeni fetihlerin anahtarı olursun.
Söze söyleyiş güzelliğinin ötesinde anlam derinliği kazandırmak, bir uzmanlık işidir. Bir söze birden çok anlam vermek, maharettir. Bu mahareti de ancak dikkat ve rikkat sahibi kişiler yapabilir, keşfedebilir. Aynı kelimeye, eş, yakın ya da zıt, çok anlam yüklemek ve bu anlamları keşfetmek, beceri yüksekliğini gerektirir. Edebiyatta kinaye, tevriye, cinas, tezat gibi sanatlar bu maharetlerin sonucudur.
“Güzel sözler petekten damla damla sızan bala benzer, insanın ruhuna tat verir.” der Hz. Süleyman. Anton Çehov da “Kısaca ifade edebilmek, yeteneğin kardeşidir.” der.
Güzel söylenmiş her söz, bir eserdir. O, hem yetenek hem emek ürünüdür. Sözü güzel yapan anlam ve üslup kaynaşmasıdır.
Güzeli görmek, ifade etmek; iyi bir eğitimi, entelektüel seviyeyi gerekli kılar. Güzellik arayışı, genel eğitim sistemimizin paradigması olmalıdır.
En yakınımızdan başlayabiliriz. Mesela, kendimizden.