Cuma günü, dünyanın en kısa hutbesi okundu, sadece 30 saniye sürdü. Evet, 30 saniye… Bu, insanlığın ve Müslümanların bittiğinin hutbesiydi.
Filistinli imam Mahmut Hasanat, hutbeye çıkarak şöyle seslendi: "30.000 şehidin, 70.000 yaralının, 100.000 sakat insanın, 2 milyon evsiz, aç ve susuzun uyandırmadığı, bir şey anlatmadığı bir ümmete ben buradan konuşsam ne olur, konuşmasam ne olur? Kamet getirin de namazımızı kılalım” dedi ve hutbeden aşağı indi.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı yer denir ya; işte Gazze! Vicdanların karardığı toplum denir ya; işte İsrail ve Siyonizm. Gözlerinin görmediği, kulaklarının duymadığı kişiler denir ya; işte Amerika, Almanya, dünyanın diğer vampirleri…
Bir sokak fotoğrafı; terörist İsrail askerleri tam teçhizatlı vaziyette, yıkıntılar arasında öldürecekleri canlı arıyor, beş yaşındaki çocuk bir köşeye sinmiş, nefesini tutmuş halde onlardan kendini gizliyor. Bir hastane fotoğrafı; yatakta yatan altı aylık bebeğe iki İsrail askeri silah doğrultmuş, onu öldürmeyi tartışıyorlar. Enkazdan çıkan anne ağlıyor; nerede bu yavrunun babası, ağabeyi? Çocuklarına giydirecek kıyafet bulamıyor bir başka kadın, “Üzerlerindeki yırtık elbiseleri yıkıyor, ıslak olarak tekrar giydiriyorum, çocuklarım hastalanıyor, artık yeter!” diye haykırıyor çağın en habis ruhlarına.
İsrail, Gazze’de tam bir abluka uyguluyor, tartışma götürmeyecek nitelikte bir soykırım yapıyor. Önüne gelen yapıyı yıkıyor, canlıyı öldürüyor. İki milyon insanı açlığa mahkûm ediyor, gönderilen yardımları engelliyor, havadan atılan yardım kolilerini toplayanları keskin nişancıların hedefi yapıyor. İnsanlık seyrediyor, Müslümanlar bayram kutlaması yapıyor.
İslam dini müntesipleri, oruçlarını tuttular, namazlarını kıldılar, cimri olmayıp fakirin hakkını düşünenler bir miktar zekat, fitre verdiler, şimdi bayram yapacaklar. 2024 miladi yılın Ramazan Bayramı…
Gazze’de katliam, Doğu Türkistan’da zulüm, Afganistan’da, Arakan’da, Irak’ta, Suriye’de her türlü yoksulluk ve rezalet varken nasıl bayram yapılacak? Bayram, sevinç demek; neyin sevincini duyacağız? Bayram, sevindirmek demek, mazlum coğrafyalarda binlercesi ağlarken hangi çocukları sevindireceğiz? “Bayramlık ne istersin?” dendiğinde “Annemi, babamı isterim.” Diyen çocuğu hangi hediye sevindirebilir? Baba şehit, anne yaralı, kardeşi kayıp, evleri yıkılmış, üstü başı perişan, tam bir çaresizlik yaşayan çocuğu hangi söz, eylem, onu mutlu edebilir, ona bayram yaşatabilir?
Görmüyorsa göz, duymuyorsa kulak, hissetmiyorsa kalp, çalışmıyorsa vicdan, o kişiye her gün bayram. Her günü bayram olanın, özel bir bayrama ihtiyacı yok. Deliye her gün bayram, denir ya…
Bu bayramda ağlanmalı, bu bayramda kederlenilmeli, bu bayramda habis ve sefih yaratıklara öfkemiz, kinimiz daha da artmalı. Bu bayramda gafletimizden, parçalanmışlığımızdan, tembelliğimizden, yaptığımız gıybetten dolayı kendimizi sorgulamalıyız. Bu bayramda ayrıştıran değil, birleştiren konuları; bizi yücelten değerlerimizi, üstlenmemiz gereken vazifeleri, bilincimizi güçlendiren değerlerimizi konuşmalıyız. “Emr-i bil maruf, nehy-i anil münker” (iyiliği emretmek, kötülüğü yok etmek) adına çizmemiz gereken yol haritalarımızı konuşmalıyız. Tarihin yargılamasından alnının ak çıkmasını isteyenlerin, dünyada var olma nedeninin idrakinde olanların bu bayramda yapacağı en doğru iş, bu olacaktır.
"Mümin kardeşinin derdiyle dertlenmeyen, bizden değildir.”, "Komşusu açken tok yatan, (kâmil) mü'min değildir.”, "Hiçbiriniz kendi nefsi için istediğini, mü'min kardeşi için de istemedikçe kâmil mü'min olamaz.” hadisleri, sadece kulağa hoş gelen sözler olarak kitaplarda yer alıyor. Bunları hayatımıza bir türlü indiremiyoruz. Nefsimizin tutsağı olmuşuz. Bir de Kur’an’ın, hayat kitabı, İslam’ın sosyal din, Hz. Muhammet’in örnek şahsiyet olduğunu söylüyoruz. Bu bayramda, yaşadığımız derin çelişkilerin muhasebesini yapmalıyız.
“Konuşsam ne olur, konuşmasam ne olur?” diyen Filistinli imama hicri 1445 Ramazan Bayramı’nda iyi kulak verelim, onu anlayalım. Uyanalım. Çocuklarımız sevinsin; ancak yetkin ve etkin kişiler dirilsin. Herkesin mutlaka yapabileceği bir şey vardır. Filistinlilerin döktüğü göz yaşı kadar ter, akıttıkları kan kadar mürekkep tüketmezsek, bunun hesabını bize önce vicdanımız, sonra çocuklarımız soracaktır. Allah’ın soracağı hesabın şiddetini tahmin edemiyorum.
Çocuklar için sevinç, mutluluk; büyükler için uyanış ve diriliş vesilesi olmasını dilediğim bayramınız, bayram ola…
Kadir Durgun
kadirdurgun1957@gmail.com