Kadın olmak, suç mu? Kadın, çile demek; kadın, göz yaşı demek; kadın, yüksek irade demek; kadın, samimi rıza, samimi teslimiyet demek. Kadın, yol açan, toparlayan, üreten, yaşatmak için yaşayan demek. Gazze’de kadın, bunların hepsi ve daha fazlası demek.
Bir Siyonist Yahudi İsrail meclisinde konuşuyor: “Bize şu an saldıranlar, daha önce öldürmediğimiz annelerin çocukları. Erkekler zaten ölecek. Çocukları da öldürmeliyiz. Gelecekten emin olmak istiyorsak bu kadınları da yok etmeliyiz. Yoksa onların doğuracağı çocuklar, ileride başımıza bela olacaklardır. Filistin’de tek bir Müslüman kalmayana kadar savaş devam etmelidir. Ateşkese karşıyız.” Amerikan senatosunda, bir diğer Siyonist Hristiyan senatör, İsraillilerin varlıklarını korumak için, atom bombası dahil, her türlü silahı kullanma haklarının olduğunu söylüyor.
Bunun adı, soykırım. Henüz insan olma vasfı kazanamamış beşer türünün, insanlığa karşı işleyebileceği daha ileri bir zulüm olamaz. Tarih, böyle bir nefret türünü henüz kaydetmiş değil.
Gazze’de yaşanan savaş değil, tam bir katliam. İsrail’in karşısında orantılı askeri güç yok. Bombayla yıkılan evlerinin altında kalan erkekler, kocalarının ve çocuklarının cesedinin başında haykırarak ağlayan kadınlar, az önce atılan bomba ile babasını, annesini, kardeşlerini kaybetmiş, kendisi de yaralanmış çocuklar… Güvenle sığınılacak bir metrekare bir yer bile kalmamış.
İşte Gazze’de bir sokak… Çaresizliğin resmi… Her yer yıkıntı… Elinden bırakamadığı kızıyla birlikte feryat eden, gözü yaşlı bir kadın… Boğazını yırtarcasına haykırıyor: “Yorulduk, vallahi yorulduk. Yeter artık başımıza gelenler, yemin ederim ki yorulduk. Her gün bir yerden bir yere gidiyoruz. Ya Rab daha nereye gidelim, ya Rab nereye gidelim? Allah’ım canımızı al artık. Kimse yanımızda değil. Arap ülkeleri nerede? Başımıza neler geldiğini görmüyorlar mı? Bizi gören yok. Ya Rabbi, vallahi kimsenin umurunda değil…”
Bu feryatlar, insan vicdanını yakıyor, beşeriyetin gözleri kör, kulakları sağır; ne görüyor, ne duyuyor.
Başka bir Gazze sokağı… Sağlam ev kalmamış. Ancak orada, inanmışlığın, onurlu duruşun sahnesini görüyor, kendimizden utanıyoruz. Kadın, orta yaşlı, sol koluna bir çanta takmış, sağ eliyle de oldukça eski bisikleti yürütüyor. Onu, beş yaşlarında bir çocuk takip ediyor. Gazzeli her anne gibi o da haykırıyor: “Sen razı olana kadar, elhamdülillah Rabb’im. Sen razı olduğunda ve razı olduktan sonra da elhamdülillah… Bu, Allah’ın takdiri; bu, O’nun muradı…Biz bu dünyanın insanı değiliz, bizim ahiretimiz var. Bizim Cennet’imiz var. Dünya, dünya ehline kalsın. Biz sadece ahireti istiyoruz.”
Gazze’de içinden şehit çıkmayan ev, yaralanmayan çocuk, gözünden yaş akmayan kadın bulamazsınız. Ne yapabileceğini bilemeyen, çaresiz oğlu tarafından teselli edilmeye çalışılan kadın, vicdan ve ahlak yoksunlarını çıldırtırcasına şunları dillendiriyor: “Ey Allah’ım, hastalandım, “Hamdolsun” dedim. Evim bombalandı, ”Hamdolsun” dedim. Oğlum esir düştü, “Elhamdülillah” dedim. Oğlum şehit oldu, “Elhamdülillah” dedim. ”Hamdolsun” diyeceğim başka bir şey yok mu? Bu dünyada beni sınayacak başka sıkıntılar yok mu? Var ise onlar için de “Elhamdülillah” diyeyim. Allah’ım sen razı oluncaya kadar “Hamdolsun”. Oğlum, Allah için feda oldu. Hoşça kal oğlum. Sen Allah’ın huzurundasın. Resulullah’a selam söyle, sevgili oğlum.”
Böyle bir teslimiyet, böyle bir tevekkül örneğine okuduğum tarihin hiçbir sayfasında rastlamadım. Belki sahabe döneminde vardır. Mehmet Akif, örneğine az rastlanabilecek bu tip sahnelerin kahramanlarını, “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiirinde “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi / Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanı idi.” dizeleriyle tarihin hafızasına kaydetmiş.
Siyonist Yahudilerin varlıklarından korktukları bu kadınlar, inanıyorum ki, duruşlarıyla, annelikleriyle, doğurup yetiştirecekleri çocuklarıyla insanlığı ahlaksız Siyonist esaretinden kurtaracaklar, birer özgürlük savaşçısı olarak gelecek kuşaklar için rol model olacaklardır. Gök kubbe altında hiçbir şey gizli ve karşılıksız kalmaz, Gazze’deki mazlumların çığlıkları yakın zamanda bir tsunami gibi, önce zalimleri, sonra onlara yardım ve yataklık yapan iri ülkelerin kör ve sağır yöneticilerini boğacaktır.
Her nefesinde ölümü soluyan, dünyacı bütün değerleri ayaklarının altına alarak kendini şehitliğe adayan Gazzeli kadın, ölerek yaşıyor ve yaşatıyor. Onun hissettiklerini, düşündüklerini anlamak zor, hele, birkaç istisna dışında, Batılı kadınların anlaması hiç beklenmez.
Gazze’de yaşananlar, beşeriyetin turnusolü, kadın cinsinin mihenk taşı, bu haliyle tarihin kara sayfası, insanlığın yüzkarası.
Gazzeli kadın, korkma; güç sende; çünkü haklısın. Haklılar, güçlüdür. Zalimler, korkaktır. Utansın; Doğu, Batı, Güney, Kuzey. Yıkılsın zalim İsrail.
Seni anlamayan, senden ve bizden değildir.
Kadir Durgun
kadirdurgun1957@gmail.com