“KİM BU ADAM?”
MAKALE
Paylaş
18.08.2024 11:34
1 yorum
402 okunma
Ersoy Baba

 

Merhaba gazetemizin değerli okuyucularının benim yazımı okuyan çok daha değerli kısmı.

Bir yapı marketinden ürün almak için araştırırken benden başka 2 ayrı müşterinin yanı sıra o anda orada bulunan bir üniversitenin çalışanı iki kişi daha vardı. Değişik vidalar, dübeller için konuşurlarken market içinde açık olan televizyonda İzmir’deki orman yangınını söndürme çalışmalarının haberi geçmekteydi. Üniversite çalışanı iki kişiden hafif şişman olanı İzmir yangını haberi üzerine ortaya laf attı:

-“Devlet bu yangını söndüremiyor mu? Yoksa söndürmüyor mu?”

Tepem attı.

-“Devlet 72 yangının 69’unu söndürmüş. İzmir için de tüm gücüyle uğraşıyor. Sen devletinin ayrımcılık yaptığını mı düşünüyorsun? Devletine bu kadar mı uzak, bu kadar mı düşmansın? Devlet ayrımcılık yapmıyor. Sen ayrımcılık yapıyor ve her fırsatı devlete saldırmak için değerlendiriyorsun! Ormanı yakan PKK’lıya gıkınız çıkmaz ama devlete saldırmak için fırsat kollarsınız.”

Bana gevrek gevrek sırıtarak:

-“Ne yani; fikrimizi de mi söyleyemeyeceğiz! Hemen tepki, hemen tepki…”

-“Kokuşmuş fikirlerini uluorta söylersen cevabını alırsın. Evine git avazın çıktığı kadar bağırarak söyle o fikirlerini. Böyle ortaya bir şey atıp tepkisizlik beklersen geçti o günler.”

Beni aşağılamış olmak ve kaale almadığını hissettirmek için çirkin ve iğrenç birkaç ağız hareketi de yaptıktan sonra alışverişini tamamlayıp defolup gitti.

Bu adamlar küfrettikleri, suç attıkları devletten maaş alıyorlar ve yüksek rakamlarla da emekli olacaklar. Ama devletlerini suçlamaya, aşağılamaya devam edecekler.

Bu etki tepki olaylarını yazarken bir üniversite hatıram aklıma düştü. Üniversitede 3-4 samimi arkadaştık. Biri de Sadettin Murat. Sadettin yaz tatillerinde Afganistan’a giderdi. Afganlı mücahitlerle Ruslara karşı savaşırdı. Bir yıl sonra da Çeçenistan’a gitti. Çeçen mücahitlere destek olmak için. Ancak oradan erken döndü.

-“Hayırdır Sadettin? Neden erken döndün? Savaş bitti de bizim mi haberimiz yok?”

-“Çeçen mücahitler boylu boslu. Çok güçlü. Onlara ayak uyduramadım. Ben onların cephanelerini bile taşıyacak halde değildim. Onun için geri gönderdiler beni.”

Bir sanat tarihi dersimizde batı sanatına hayranlığı ile meşhur hocamız ders anlatıyordu. “Batı sanatı şöyle güzel, batılı sanatçılar şöyle harika, eserleri muhteşem” dozunda hevesle anlatırken Sadettin dayanamayıp ayağa kalktı ve batı medeniyetinin temellerinin nereden geldiğini, haçlı seferleri sırasında yağmalanan kitaplarımızın yakılmaktan kurtulan çok azının bile batının gelişimi için kaynak olduğunu, Türk-İslam sanatının örneklerini anlatmaya başladı. Hocamızın cevap verecek kapasitesi ve gücü olmadığını hissettik. Nihayetinde kalan gücünü kullanmayı denedi ve:

-“Otur yerine saygısız. Ben 40 yıllık öğretmenim. Senin gibi bir öğrenci görmedim!”

Sadettin hafiften tek yanaklı tebessümü ile:

-“Görmemeniz normal. Benim gibisi kırk yılda bir gelir zaten.”

Hocamız sinirlenmiş kendisini odasına zor atmıştı.

Mezuniyetimizin üzerinden 2 yıl gibi bir zaman geçmişti. Hürriyet gazetesinin manşetinde Cuma namazları sonrası Beyazıt’taki (Kara Cuma diye karalanmaya, karartılmaya çalışılan) eylemlerin baş aktörü olarak Sadettin’in yüzü puşi ile kapalı sadece gözleri ve kaşları görünen resmi yayınlanmıştı. Manşette de “KİM BU ADAM?” diye soruyordu.

Üniversitedeki 4 samimi arkadaştan üçü Sadettin’i hemen tanıdı. Değişik bir kaş ve göz şekli vardı. 4’lüden Baybars’ı aradım. Konya Selçuk Üniversitesinde öğretim görevlisi olmuştu. Kendisine spontane gelişen şakamı yaptım:

-“Hürriyet gazetesinin manşetindeki Sadettin’i polis de tanımış. Arkadaşları olarak hepimizi tespit etmişler. Polis beni sorguya aldı. Bana seni sordu. Çok direndim. Nerde olduğunu bilmediğimi söyledim. Ama çok baskı yaptılar. Mecburen konuştum. Birazdan seni bulurlar, kaç!” dedim.

Yüzünün bembeyaza dönüşen rengi telefonun bu tarafından bile belli oluyordu.

-“Ama… olm ben bişeye karışmadım ki? Neden ben? Nasıl yani? Ne yapacağım şimdi? İşim gücüm.. Nereye..? Ama..”

O kadar telaşlanmıştı ki! Perişandı. Bu durumda bu şakayı fazla uzatmadım. Gerginliği gitsin diye bir de kahkaha patlattım.

Sadettin de, Baybars da uzun zaman önce vefat etti. Sadettin’in bir İslam cephesinde şehadetini beklerdim. Ancak kayınbiraderi ile bir tartışmada bıçaklanarak veda etmiş dünyaya. Baybars kardeşim de Kanseri yenmiş ancak tekrar nüksedince mücadeleye devam edememişti. Hemen her fırsatta ikisi için de dualar edip Fatihalar gönderiyorum. Onlardan daha dün ayrılmış gibiyim.

Çok şükür ki bilgisayarda yazıyorum. Klavyeye göz yaşım damlasa da yazıyı bozmuyor.

Sadık okuyucularım hemen her yazımdan sonra beni arayıp:

-“Başlığa ve karikatüre bakınca bu hafta şundan bahsedecek anlaşılan, diyoruz. Ama yazıyı okuyunca alakasız, farklı bir konu olduğunu görüyoruz. Bezdik artık bizi ters köşe yapmandan”

Benim tavsiyem peşin hükümle okumayın. Her an her şey değişebilir. Yazımın konusu bile. Bu yazılarımda Giriş, gelişme, sonuç standartlarını bulamazsınız. Aklıma düşen ekrana düşer. Sadece sonuç kısmı standarda binmiştir. O da yıllar sonra.

Bu haftaki yazımın da sonuna geldik. Örf adet ve geleneklerimiz haline gelen haftanın fıkrasını da sunayım. Maksat adet yerini bulsun.

Rize'de köylünün arı kovanlarına bir ayı dadanır. Ne kadar kovan varsa darmaduman eder. Balları yer. Köylü bu ayıyla baş edemeyince Temel tüfeğini alır kovanların yanına pusu kurup ayıyı beklemeye başlar. 

Bir süre sonra gelen ayıyı vurup öldürür. Kovanlar, ballar kurtulmuş kurtulmasına ama jandarmalar gelip Temeli alırlar, mahkemeye çıkarırlar. Hâkim:

-“Hem av yasağı var Temel, hem de ayılar koruma altında. Sen tutmuş ayı öldürmüşsün. Bunun büyük cezası var.” Demiş. Temel şaşkın:

- “Ama hakim beyum. Ayi bize çok zarar verdi. Kovanlari mahvetti.” Hakim:

-“Olabilir. Ama öldürmen suç. Çok cezası var. Ben demiyorum bunu. Kanunlar öyle yazıyor” Temel:

-“Hakim bey, ha o kanunlari kim yazayir?”

-“Kanunlar Ankara'da mecliste yazılıyor. Milletvekilleri yazıyor” Deyince Temel:

-“Vurun beni, öldurun hakim bey. Vurun beni. Ayinun bile mecliste adami var, benum yok. Ben ölmeyi hakettum...”

***

Kalın sağlıcakla.

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Toplam 1 yorum yapıldı
Dayın olacak ayıdan bile olsa😄
Elinize sağlık hem okudum hem güldüm. Hem de duygu dolu bir yazı olmuş
Yorum Ekleyen: Musa Yavuz     6.09.2024 06:47:31
Ersoy Baba
YAZARIN ÖZGEÇMİŞİ

Yazarın Özgeçmişi:
Ersoy Baba sınıfta kalma yokkenki yıllarda ilkokulu okudu. Hastalıkları sebebiyle okula gidemese de zorla mezun edildi.
Lise tahsilinden sonra Ankara'ya yerleşti.Teklifler Oxfort'tan gelmesine rağmen Gazi Eğitim Fakültesini tercih etti.  Ersoy baba bi gazetenin matbaasında tashihler  yaptı. Sonra birden kendini aynı gazetenin editör masasında buldu. Editör yemekten döndüğünde masadan kalkmak zorunda kaldı. Hırs yaptı ve rakip gazetede köşe yazarlığına kadar yükseldi. Şimdilerde emekli oldu. Gidip kahve köşelerinde oturacağına gazete köşelerinde milleti yazılarıyla meşgul ediyor.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya