Merhaba değerli okurlarım.
Eskiden cep telefonu yoktu. Herkesin evinde normal telefon da yoktu. Eve telefon bağlatmak için paranızın olması da yeterli değildi. Telefon için başvurduğunuzda 2 yıl gibi süreler verilirdi. 2 yıl dolduğunda kesin bağlanacak diye bir garanti de yoktu.
Uzun yola çıkılırdı.
-“Giden vardı mı, yoksa yolda kaza geçirip öldü mü” günlerce bilinemezdi. Şehirlerarası telefon görüşmeleri de saatlerce telefonun başından ayrılmamayı gerektirirdi. PTT santrali hangi saat istediğiniz telefonu bağlayacak bilinmezdi. İki saat bekleyip 10 dakika ayrılmanız gerektiğinde sanki sizin uzaklaşmanızı kolluyorlarmışcasına telefonunuz bağlanır ve siz orada olmadığınız için geldiğinizde yeniden kayıt yaptırmak zorunda kalırdınız.
Bunlar Milletin ticaretini baltalamak, hayatı yavaşlatmak amaçlı kasıtlı teknolojik yetersizleştirme projelerinden biriydi. Siz iş için veya cenazenizi haber vermek için veya başka bir sebepten şehirlerarası telefon bağlatmaya kalkınca 2-3 saat telefonu olan iş yerinde veya telefonu olan komşunuzun evinde beklemek zorundaydınız.
Düşünün sizin evinizde telefonunuz var ve görüşme yapabilmek için komşunuz telefonun başında beklerken rutin aile sohbetleriniz aksayacak, kutunun dibindeki son çayı telefonunuzun bağlanmasını bekleyen komşunuza ikram için demleyeceksiniz. O saate kadar yemek yemediyseniz size normal olan ama misafire sunulacak kadar normal(!) olmayan yemeği 2 saat daha geç yiyeceksiniz. Üstüne bir de:
- “Yemekten de yeni kalkmıştık” rolü yapacaksınız.
Eğer bir iş yerinin telefonunu kullanmak zorundaysanız oranın ticari hareketine mani olacak, belki de bilmenizi istemedikleri ticari sırlarına o süre zarfında vakıf olacaksınız. Bu her iki taraf için de rahatsız ediciydi.
Türkiye’nin durumu en basitinden bu idi.
Sevgili Sezai dayımın vefat ettiğini cızırtılı ve zor duyulan bir telefon görüşmesinde öğrenmiştim. O görüşme için de memleketten 2 ya da 3 kere görüşme denemeleri olmuş her seferinde anlaşılamadan kapanmıştı.
Bir keresinde 13 saatlik bir yoldan otobüsle evime dönerken bir başka aracın kazasında 18 kişinin öldüğü haberi duyulmuş radyolarda. O 13 saat beni bekleyen ailem için zaman nasıl geçer anlayabiliyor musunuz?
Bu işler 4. Dünya ülkeleri gibi sadece bize hastı. Avrupa’da böyle sorunlar yaşanmazdı. Birçok “demirperde ülkelerinde” de böyle sorunlar yoktu. Gelişiminiz iletişim kanallarının tıkanmasıyla engelleniyordu.
Nerden geldik buralara?
Aslında yazıya başlarken anlatmak niyetiyle başladığım konu aile ziyaretleri ve aileler arasındaki iletişimsizlikler idi.
Çocukluğumda hatırlıyorum aileler çatkapı misafirliğe gelirlerdi. Haberiniz yok. Ev hali içinde iken zil çalar, çoluklu çocuklu akrabanız kapınızdadır. Çünkü ziyaretlerini önceden haber verecek bir iletişim kanalı yok. Dumanla anlaşma işi olabilseydi keşke. Ancak o da yaz aylarında geçerli Kışın her bacadan çıkan duman iletişimi karman çorman ederdi. Aile ziyaretleri çok fazla idi. Çünkü o zamanlar tek sosyalite bundan ibaretti. Televizyonun başlaması da aile ziyaretlerinin belli evlere odaklanmasına sebep olmuştur.
Hiç unutmam; rahmetli Yalçın dayım hali vakti yerinde biriydi. İlk renkli televizyonlardan birini almıştı. Bir yılbaşı akşamıydı. Akraba ve komşu taalükatında herkes renkli televizyon başında yılbaşı programını seyredebilmek için dayımın evine yığılmıştı. Yengem mutfakta eli ayağına dolaşmış ve çıldırmış vaziyetteydi. Bugün bile hatırladığında suratı asılır, gözleri kanlanır, o geceki psikolojik durumuna geri döner. Hatırlatmamaya çalışıyoruz. Konu oraya gelse de konuyu “memlekette gene sel olmuş” a çeviriyoruz.
Covit döneminde ziyaretler kesildi. Bir daha da eski günlere dönülemedi.
O zamanlar öyleydi, böyleydi ama gene de aile önemliydi.
Benim çocukluğumda kimsenin lügatinde boşanmak diye bir terim yoktu. Çok çılgınca, manyakça bir olay gibi görünürdü herkese. Boşanma da aile ve komşu çevrelerimizde birkaç istisna hariç hiç görülmezdi.
Şimdilerde evlilikler ve karı-koca iletişimleri sosyal medyada adeta dalga konusu oldu. Bunlardan bazılarını derledim.
Hanımım genelde yazılarımı okumaz. Ama okuyacağı tutar diye peşinen söylüyorum; Aşağıdakilerin büyük çoğunluğuna katılmıyorum. Benim aile konusundaki fikirlerime ve pratiklerime uymuyor. Ancak hemen hepsi gerçek.
Melih Cevdet'e sormuşlar:
-"Evlilik nedir?" diye.
-“Eskiden” demiş, “Kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi bir araya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabii o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna 'evlenmek' denirdi. Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik 'katlanmaktır'...”
*
Bir adam karısına arabasının kapısını tutuyorsa emin olabilirsiniz. Ya arabası yenidir ya da karısı!..
*
Bir genç babasına sorar:
-''Baba evlenmek kaça mal olur?''
Baba cevap verir:
-''Bilmiyorum oğlum, ben hâlâ ödüyorum.''
*
-Günümüzde evlilik döngüsü; açılış, saygı duruşu, cicim ayı, geçim ayı, trip ayı, didişme ayı, kavga ayı, ayı oğlu ayı ve kapanış.
*
Bir kavgadan sonra kadın kocasına bağırır:
-''Seninle evlendiğimde tam bir aptalmışım.''
Adam cevap verir:
-''Evet âşıktım, fark edemedim.''
*
Evliliğin ilk yılında adam konuşur kadın dinler, ikinci yılında kadın konuşur adam dinler, üçüncü yılında her ikisi de konuşur, komşular dinler.
*
-Delikanlı sorar:
-“Evlilik güzel midir dede?”
-“Güzeldir oğul, karın dert ortağın olur.”
-“İyi de benim derdim yok ki dede.”
-“Evlenince o da olur!..”
*
Eğer haksızsanız ve susuyorsanız bilgesiniz. Eğer haklıysanız ve susuyorsanız evlisiniz!
*
Fadime Temel'e seslenir:
-“Temel şu kuzuyu kes de akşama nefis yemekler yapayum”
-“Niçun?” diye soran Temel’e Fadime öfkelenir:
-“Evliliğimizin onuncu yılı daaa…”
Temel umursamaz tavırla reddeder:
-“Benim hatamı kuzu niye çeksin?!.”
*
Eğer bekârsan her yerde mutlu çiftler görürsün.
Eğer evliysen her yerde mutlu bekârlar görürsün...
*
Evlenmeden önce gözünüzü dört açın evlendikten sonra yarısını kapayın!..
*
Evlilik fırtınalı bir denizse, bekârlık da bulanık bir bataklıktır.
*
Mutlu evlilik kısa gibi gelen uzun bir konuşmaya benzer.
*
Yaşlı çifte sorarlar:
-“Tam 65 yıl.. Bunca sene, nasıl evli kaldınız?”
Yaşlı çift cevap verir:
-“Bizim zamanımızda kırılan şeyler tamir edilirdi, şimdiki gibi hemen çöpe atılmazdı...”
***
Geldik yazımızın son kısmına. Fıkrasız son olmasın. “Bütün sonlar fıkrayla bitsin” diyeceğim ama gene de (Allah geçinden versin) Kelime-i Şehadet ile bitmesi evladır.
Bu haftaki fıkramızı karikatüre sığdırıp yayınlıyoruz.
Kalın sağlıcakla.