Osmanlı döneminde İstanbul’un en önemli meselesi yangındı. Yapıların ahşaptan saçaklı, çıkmalı yapılmasının ve evlerin bitişik olmasının önlenememesi, yeterli sayıda personel-araç bulunmaması, yangın için yeterli su temininin sağlanamaması, İstanbul’un rüzgârı ve en önemlisi alınan tedbirlerin uygulanmasında devletin yeterince kararlı davranamaması yüzünden yangınlar durdurulamamıştı
Halk arasında "İstanbul'un yangını, Anadolu'nun salgını" sözü yaygındı. Küçük bir kıvılcım, özellikle Osmanlı döneminde evlerin çoğunluğunun ahşaptan olması yüzünden, kısa sürede şehrin büyük bir bölümüne yayılmakta ve neredeyse ulaştığı her yeri küle çevirmekteydi. Yangın sonrası şehir adeta küllerinden yeniden inşa edilmekteydi, ta ki yeni bir yangın çıkana kadar.
Osmanlı devlet adamları yangınların önünü almak için bazı tedbirler almışlarsa da bunlar köklü çözüm yolları olmadığı ve devamlılık sağlanamadığı için alevler İstanbul'da binaları küle çevirmeye, insanların canını almaya devam etmişti. İstanbul yangınları konusunda Osman Nuri Ergin, Mustafa Cezar, Kenan Yıldız ve Kemalettin Kuzucu'nun araştırmaları vardır.
MUM, MANGAL VE SİGARA
Yazın havalar sıcak olduğu için ahşap evler küçük bir kıvılcımla alev topuna dönüyordu. Kışın ise en büyük tehlike, ısınmak için kullanılan mangallardı. Bir dikkatsizlik veya dalgınlık sonucu söndürülmeyen mangal onlarca insanın canına ve büyük maddi kayıplara mal olmaktaydı. Kışın yangınların sıkça görülmesinin bir diğer sebebi de iyi temizlenmeyen bacalardı. En büyük tehlikelerden biri de aydınlanmak için kullanılan mum ve lambalardı. Ayrıca yangınlar incelendiğinde söndürülmeden atılan sigaraların da büyük felaketlere yol açtığı dikkati çeker.