İnsan, dünyaya gelirken sadece fizyolojik bir varlık olarak doğmaz; aynı zamanda bir sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gereken bir varlık olarak yaratılmıştır. Ona emanet edilen en temel unsur, yaşamın kendisidir. Ancak bu emanetin çerçevesini yalnızca bireysel varoluşla sınırlamak eksik bir yaklaşım olacaktır. Özellikle kamu yönetimi gibi toplumun genelini ilgilendiren alanlarda bu sorumluluk, çok daha büyük bir anlam kazanır. Çünkü kamu yönetimi, bireyin şahsi tasarruflarının ötesinde, milyonlarca insanın haklarını doğrudan etkileyen bir mekanizmadır.
Emanet Bilinci ve Kamu Yönetimi
Kamu yönetimi, halk adına kullanılan bir yetkidir ve bu yetkinin doğru kullanımı büyük bir sorumluluk gerektirir. İslam hukukunda ve klasik yönetim anlayışında kamu yöneticilerine verilen yetkinin bir emanet olduğu ve bu emanetin ancak ehil kişilere verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de "Allah size emanetleri ehline vermenizi emrediyor" (Nisa 58) buyurularak, liyakat ve adaletin yönetimdeki hayati rolüne dikkat çekilmiştir.
Yöneticinin aldığı her karar, toplumun tamamını ilgilendiren sonuçlar doğurur. Adil bir yönetici, yaptığı icraatlarla toplumun refahına katkı sağlarken, liyakatsiz ve adaletsiz bir yönetim anlayışı, toplumu çöküşe sürükleyebilir. Örneğin, kişisel bir mülkiyet ihlalinde yalnızca bir kişinin hakkı gasp edilirken, kamu malına yönelik bir suistimal milyonlarca insanın hakkının ihlal edilmesi anlamına gelir. Haksız yere harcanan her kuruş, toplumun ortak hakkıdır ve bu hakkın ihlal edilmesi büyük bir vebal doğurur.
Adaletin ve Liyakatin Önemi
Bir yöneticinin en temel vasfı adaletli olmasıdır. Adalet, bir toplumu ayakta tutan en temel yapı taşıdır. Adaletin olmadığı bir yerde zulüm baş gösterir ve bu durum toplumun çürümesine sebep olur. Tarih boyunca adaletsiz yönetimlerin uzun ömürlü olmadığı, halkın refahını gözetmeyen yöneticilerin iktidarlarının sürdürülemez olduğu görülmüştür.
Liyakat ise adaletin en büyük tamamlayıcısıdır. Görevler ehil kişilere verilmediğinde, yönetim sistemleri zayıflar ve toplum düzeni bozulur. Liyakat sahibi olmayan yöneticiler, sadece makamlarını korumaya odaklanır ve toplumsal gelişimi göz ardı ederler. Oysa liyakat sahibi bir yönetici, bilgi ve erdemiyle toplumun çıkarlarını gözeterek hareket eder.
Hasan-ı Basri'nin de belirttiği gibi, idarecilere yüklenen üç temel sorumluluk vardır: Boş işlere ve hevaya uymamak, insanlardan değil Allah'tan korkmak ve Allah’ın ayetlerini dünya menfaatleri için satmamak. Bir yönetici, sadece dünyadaki sorumluluklarını değil, aynı zamanda ahirette hesap vereceği bilinciyle hareket etmelidir.
Merhametin İktidar Sahiplerine Gerekliliği
Merhamet, bir yöneticinin sahip olması gereken en önemli erdemlerden biridir. Merhametsiz bir yönetici, halkının sıkıntılarını görmezden gelir, zulme yol açar ve adaletsizliklerin çoğalmasına sebep olur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), "Kıyamet gününde Allah’a en sevgili olan ve O'na en yakın bulunan kimse, adil yöneticidir" buyurarak, adaletli idarecilerin kıymetini vurgulamıştır.
Merhamet, sadece bireyler arasında değil, yöneticinin topluma karşı gösterdiği bir tutum olmalıdır. Merhamet sahibi yöneticiler, halkın dertlerine duyarlı olur, sosyal adaleti sağlamaya çalışır ve toplumun huzurunu gözetirler. Adaletsiz ve merhametsiz bir yönetim ise toplumun çöküşüne sebep olur.
Özgürlük Baharı ve Adaletin Zaferi
Günümüz dünyasında adalet, merhamet ve liyakat eksikliğinden kaynaklanan birçok toplumsal problem yaşanmaktadır. Ancak adaletin ve liyakatin esas alındığı toplumlarda barış ve huzurun sürdürülebilir olduğu da açıktır. Bugün, hem ülkemizde hem de dünyada, özgürlüğün, adaletin ve liyakatin ön plana çıkacağı bir döneme girildiğine dair işaretler görülmektedir. Zulme dayalı yönetimler uzun vadede ayakta kalamaz; çünkü adalet, hak ve özgürlükler, insanlığın değişmez değerleridir.
Toplumu yönetenlerin unutmaması gereken en önemli gerçek, yöneticiliğin bir emanet olduğudur. Bu emaneti hakkıyla taşıyanlar, hem bu dünyada hem de ahirette mükâfatlarını alırken, emanete ihanet edenler, tarih sahnesinde birer ibret vesikası olarak kalmaya mahkûmdur. Bu nedenle her birey ve yönetici, adalet, merhamet ve liyakat ilkelerini rehber edinerek, toplumun refahı için çalışmalıdır.