Baştan sona seyretmişliğim yoktur yemek yapma yarışması programlarını. Topladıkları beş kişiyi kıyasıya rekabet ortamına sokup seviyesiz şekilde tartıştırarak adaletsiz bir ölçüyle içlerinden birini kazandırdıklarına şahit oldum birkaç kez.
Bu tür programlar hakkında bende oluşan kanaat: “Ne kadar kavga ve hakaret, o kadar reyting.
Hanım anlattı. Bu haftaki yarışma programında yarışma öncesi herkese kazanacakları yüz bin lirayı nasıl harcayacaklarını sormuşlar. Bir hanımefendinin verdiği cevap şu: “Yarışma sonunda yüz bin lirayı kazanırsam her yarışmacı arkadaşıma eşit şekilde pay edeceğim.” Kimse inanmamış buna. Program yöneticisi daha önce de böyle sözler verildiğini ancak kazanan kişinin yarışma bitiminde baştan verdiği sözünden dönüp 100 bin lirayı alıp gittiğini söylemiş.
Haftanın son günü yarışmanın genel bir değerlendirmesi yapılır ve derece yapanların belirlenmesine sıra gelir. Herkes, birinci olacak kişiyi merak etmektedir. Heyecanlar yüksektir. 5,, 4., 3’üncü ilan edilir, sıra 1’inciyi İlan etmektedir. Diğeri zaten 2. olmak durumundadır. Nihayet en güzel yemek yapmakta en fazla puan kişi ilan edilir. O kişi, 100 bin TL’yi paylaştıracağı sözünü veren kişidir. Hanımefendinin ağzından şu cümleler dökülür: “Bu yarışmaya beş kişi katıldık. Hepimiz yarışmanın birer elemanıydık. Burada herkesin bir payı ve hakkı var. Benim, yarışma sonunda bir türlü beğenisini kazanamadığım kaynanama karşı kendimi ispatlamam bana yeter. Her arkadaşıma 20 bin TL bağışlıyorum.” der. Yüksek bir anlayışın, cömertliğin, kararlılığın, sözünde durmanın örneği olan bu davranış hem yarışmacıların hem program yöneticisinin hem de seyircilerin büyük takdirini kazanır.
Olay, belki çok basit, bence çok anlamlı. Derin bir civanmertlik, sevgi, fedakârlık, gönül genişliği var bu davranışta. Böyle güzel örnekleri ne kadar da özlemişiz ki bir yazı konusu yapmaktan kendimi alamadım. Bencilliğin, kazanma hırsının zirve yaptığı, üç kuruş için dokuz takla atanlara iş bitirici kişi gözüyle bakıldığı, yalakalığın ve dalkavukluğun pirim yaptığı bir çağda, insani değerlerden ödün vermeyen, baş tacı edilecek, eli öpülecek insanların varlığı ne kadar da müstesna örnek oluyor bizim için.
Engelli sporcular arasında yüz metre yarışması düzenlenir. Yarış bitimine yaklaştıklarında içlerinden biri düşer, koşamayacak hale gelir. Diğerleri gelir onu kaldırırlar, hep birlikte bitiş çizgisine ulaşırlar. Bütün yarışmacılar birinci olmuştur.
Kişinin bedeni değil, zihni engelli olmamalı. Engelli zihinler, anlayamazlar dayanışmanın, paylaşmanın, fedakarlığın, karşılıksız vermenin, iyilikte sınır tanımamanın ne olduğunu. Ucunda zengin olmak, makam mevki elde etmek, şöhrete ulaşmak varsa engel teşkil eden hiçbir ahlaki değerin önemi yoktur. İftira atabilirsin, yalan söyleyebilirsin, haksızlık yapabilirsin, bencilce davranabilirsin, her biri mübahtır başkaları için günah olan.
En kaliteli ürünü yetiştirme yarışında birinci olan köylüye jüri, her sene bu birinciliği nasıl elde ettiğini sorar. Köylü, “Ben yetiştirdiğim ürünlerin tohumlarından komşularıma da veriyorum, benimle birlikte onlar da bu tohumu ekiyorlar, ama ben birinci oluyorum.” der. Jüri, bununun bir yarışma olduğu halde komşularına niçin böyle bir iyilik yaptığını, kendi ayağına kurşun sıktığını sorar. Köylünün verdiği cevap her yönüyle insanı düşündürecek cinstendir. “Ürünler birbirini rüzgarla tohumlar, benim ürünüm tek kalsa döllenmeyecektir. Komşulardan gelen polenlerle tohumlama gerçekleşir, benim ürünlerim de en kaliteli şekliyle yetişir.
Bu bir dayanışmadır, bu bir paylaşmadır. Paylaşma, mum ışığı gibidir. Her mum, yaktığı mumla daha fazla aydınlık oluşturur.
Güzel örnekleri görmezden gelme yerine daha da görünür, bilinir hale getirmeliyiz; küçümsemek yerine yüceltmeli, yaygınlaştırmalıyız. İyilikle beslenen ruhlar daha dingin, kalpler daha mutlu, zihinler daha berraktır. Yaptığı kötülüklerle kalıcı mutluluğu elde edeni görmedim bugüne kadar, ancak iyilikleriyle gönülleri fetheden rol model insanları, sayıları az da olsa, hatırlarım hep.
“İri olacağız, diri olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.” İfadesi siyasi slogan olmaktan çıkarılmalı, hayatımızın ilkesi olarak gönüllere, zihinlere kazınmalıdır.
“Ben alarak değil, vererek ağa oldum, bu insanların saygısını kazandım.” demişti bir yol arkadaşım yıllar önce.
Kadir Durgun
kadirdurgun1957@gmail.com