Hakîkat, tarih boyunca her çağda aranmış ama çoğu kez yanlış yerlerde bulunmaya çalışılmış bir cevherdir. Bugün de durum farklı değil. Herkesin elinde bir “doğru” var; sosyal medyada, ekranlarda, kürsülerde insanlar kendi doğrularını hakîkat diye pazarlıyor. Bir başkası “Benim dediğim hakîkattir” diyor, bir diğeri onu reddediyor. Bu gürültü içinde hakîkat, kalabalık sözlerin arasında kayboluyor.
Oysa hakîkat, insanın kendine propaganda malzemesi yaptığı bir şey değil; kulun Rabbine teslimiyet yoludur. Hakîkat, egonun tahtına oturtulmuş bir süs değil; benliği aşarak adaleti, merhameti, hikmeti hayata taşımaktır.
Sözün Çoğaldığı, Yaşantının Azaldığı Çağ
Bugün her yerde dinî kavramlar konuşuluyor. Sosyal medya hesapları, kısa videolar, vaazlar, tartışmalar... Lafız çok; ama hayatta karşılığı az. İnsanın aklına şu soru geliyor: Madem bu kadar hakîkati konuşuyoruz, neden toplumda adalet zayıf, neden merhamet eksik, neden güven duygusu erozyona uğramış?
Çünkü hakîkat, kitaplardan alınıp hayatın içine taşınmadıkça kuru bir bilgi yığınıdır. Kur’an’ın tabiriyle, sırtında kitap taşıyan ama onunla amel etmeyen merkeplerin hâline düşeriz. Bu sert uyarı aslında bugünün fotoğrafıdır: Çok biliyoruz, ama az yaşıyoruz.
Hakîkatin Ticarileşmesi
Çağımızın bir başka sorunu ise hakîkatin bir ticaret aracı hâline getirilmesi. Dinî söylemler, bazen kitleleri etkilemek için, bazen siyasi güç devşirmek için, bazen de ekonomik kazanç için kullanılıyor. “Benim gibi düşünmeyen hakîkatsizdir” anlayışı, bir çeşit modern putçuluk doğuruyor. Oysa hakîkat, kimsenin malı değildir. Onu sahiplenmeye kalkmak, hakîkati küçültmektir. Hakîkat, insana hizmet etmez; insan hakîkate hizmet eder.
Bu noktada Müslüman toplumların en büyük sınavı şudur: Hakîkati iktidarın, çıkarın, makamın, maddiyatın aracı olmaktan çıkarıp, kulluğun özü hâline getirebilmek.
Sosyal Medya Çağında Hakîkat Arayışı
Modern çağda bilgi hızla yayılıyor, ama bilgelik azalıyor. Sosyal medyada hakîkat adına paylaşılan cümleler, çoğu zaman bir “gösteri”den ibaret. Beğeni almak, takipçi kazanmak, görünür olmak için söylenen sözler, hakîkatin içini boşaltıyor. Oysa hakîkatin dili gösteriş değil, ihlâstır. Bir söz, kalpte karşılık bulmuyorsa, paylaşıldığı bin platformda da anlamlı değildir.
Bugün hakîkat, “trend” olan bir konu değil; sessizlikte, tefekkürde, vicdanın derinliklerinde saklıdır. Sosyal medyanın gürültüsünde kaybolan ruhun yeniden hakîkate kavuşması için, ekranlardan çok kalbe bakmak gerekiyor.
Tevazu ve Tezekkür: Hakîkate Giden Yol
Hakîkate ulaşmanın anahtarı tevazudur. Kibir, insanın gözünü perdeleyen en büyük engeldir. “Ben hakîkatim” diyen aslında ondan en uzak olandır. Hakîkat, “ben” diyenin değil, “ben hiçim” diyenin önüne açılır. Tezekkür, yani sürekli düşünmek, ibret almak, muhasebe yapmak, hakîkatle kurulan bu dinamik ilişkinin adıdır.
Kur’an sık sık “Düşünen bir topluluk için bunda ibretler vardır” diyerek bizi uyarıyor. Demek ki hakîkat, düşünmeyene kapalıdır. Düşünmek de yalnızca aklın işi değil, kalbin iştirakiyle mümkündür.
Toplumsal İnşa: Hakîkatten Uzak Bir Dünya
Bugün Müslüman toplumların çoğu, hakîkatten uzaklaştıkça parçalanıyor. Herkes kendi küçük hakîkatini inşa ediyor, sonra diğerini reddediyor. Bu parçalanma, adaletin ve merhametin zayıflamasına yol açıyor. Oysa gerçek hakîkat, toplumu ortak değerler etrafında birleştirir.
Adaletin kökünü, merhametin ruhunu, dayanışmanın gücünü kaybettiğimizde, hakîkatin merkezinden uzaklaşmış oluruz. Oysa Hz Peygamber’in pratiği bize gösterdi ki hakîkat, sadece bireysel kurtuluş değil; aynı zamanda toplumsal bir inşadır.
Vel hasıl, Hakîkatin Peşinde Bir Yolculuk
Bugün hakîkat, süslü sözlerle değil; yaşanan hayatlarla anlaşılır. Hakîkati arayanlar için yol bellidir:
-
Sözün ötesine geçmek, amele sarılmak.
-
Egonun ötesine geçmek, tevazuya sığınmak.
-
Çıkarın ötesine geçmek, Allah’ın rızasını gözetmek.
Hakîkatin merkezi biz değiliz; hakîkatin merkezi Allah’tır. Onun rehberi, Resûl’ün sünnetidir. Kim ki hakîkati, bir güç aracı değil kulluk vesilesi olarak görür, işte o insan hem kendi nefsinde huzuru bulur hem de toplumda adaletin inşasına katkı sunar.
Kurtuluş, hakîkati yaşamak isteyenlerindir. Çünkü hakîkat, dile değil, kalbe; bilgiye değil, amele; gösterişe değil, ihlâsa bakar.
Özün sözü odurki,
Hakîkat, yalnızca sözle veya bilgiyle kavranabilecek bir kavram değil; Allah merkezli bir teslimiyetle, ahlâk, adalet ve samimiyet içinde yaşanarak anlaşılabilecek bir gerçektir.
Ve dahi başka bir deyişle:
Gerçek hakîkat, dile getirilen değil, hayata geçirilen; kişisel çıkar için değil, kulluk bilinciyle yaşanan bir hakîkattir.
Selam ve dua ile.