Bir vatandaş Hakimlerin “OKUMADAN KARAR VERDİKLERİNİ” ispatlamak için cezaevinden;
-“Tutukluluk halimin devamına karar verilsin” diyerek bir dilekçe yazmış. Zaten tutuklu olan vatandaşa:
-“TALEBİN REDDİNE” diye cevap gelmiş.
Dikkatlice okuma zahmetine girilmeden verilen bu cevabın karşılığı serbest bırakılmak değil midir? Değil. Cezaevi müdürü tutukluluğun devamı talebi reddedilen bu vatandaşı hakim kararına (!) rağmen tutuklu tutmaya devam etmiş.
“Başka ülkede yaşayamam!” sözü gerçekten böyle.
Ancak bazıları da:
-“Yaşanmaz bu ülkede !” diyerek kıyamet koparıyor. Onlardan birine denk gelmiştim. Anlatıyor:
-“Eskiden her şey çok kolaydı. Bir bankadan kredi alıyordum. Ödeyemediğimde bir başka bankadan kredi çekip borcuma takla attırıyor günü kurtarıyordum. Şimdi her bankanın her şeyden haberi var. Bana “filanca bankanın kredi kartının ödemesini 4 gün geciktirmişsin. Sana kredi açamayız” diyorlar. Yaşanmaz bu ülkede!!!”
***
Geçen yüzyıldan beri araç kullanıyorum. Bundan 5-6 sene önce bir Karadeniz seyahatinde Çorum-Sungurlu’da şehir içine girip kahvaltı yaptık. Çıkışta kırmızı ışığı önemsemeden şehirlerarası yola biraz erken çıktım. Arkamdan da bir polis aracı aynı yola çıktı. Polisi fark etmemiştim.
Hani kırmızı ışıkta geçen Temel’i polis çevirmiş de:
-Kırmızı ışığı görmedin mi de ışık ihlali yapıp geçtin?” Diye sorunca Temel:
-“Kırmızı ışığı gördüm de sizi görmemiştim. Ondan geçtim”
Demiş ya. Ben de o misal polisi görmemiştim.
-“Aha yakalandık” dedim. Ancak polis beni sollayıp gitti. Önüme geçip durdurmadı. Bir süre sonra da gözden kayboldu. Rahatlamıştım. Birkaç dakika sonra yol üzerinde bir polis çevirmesi gördük. Bunlar bizi sollayıp geçen polislerdi.
Yaklaşınca yüzünde tatlı ve “şimdi ayvayı yedin” sırıtması ile polis bizim aracı kenara yanaştırdı. Tebessümü hiç değişmeden, üstüne üstlük kaşıyla başını da oynata oynata yanımıza geldi. Evrakları istedi.
-“Suçumuz nedir? Yavaş da gidiyordum. Radar da yoktu!” diyecek oldum.
-“Kırmızı ışıkta geçtiniz” dedi.

Bu cezayı kestirmemem lazımdı. Hemen hamlemi yaptım.
-“Bakın amirim. Ben geçen asırdan bu yana araç kullanıyorum. Bir tane trafik cezam yok. Sungurlu’da bir hata yapıp kırmızıda geçtim. Bana ceza yazarsanız yılların cezasızlık rekorumu kaybedeceğim. Ne olur yazmayın.” Dedim.
Polis şaşırmıştı:
-“Gerçekten hiç kayıtlı cezan yok mu?”
-“Yok amirim. İsterseniz GBT’den bakın isterseniz sordurun. Cezam yok.”
-“Sordururum, cezan çıkarsa sana iki katı ceza yazarım. Çıkmazsa uğurlar ola.”
Kabul ettim. Son 2 yıldır arabam yoktu. Araç kullanmadığım için de son iki yılda yazılmış cezam da yoktu. Öncekiler de ödenince bir yıl sonunda kayıtlardan siliniyordu. Bu ince detayı bilmem beni cezadan kurtardı. Üstüne üstlük polis beni tebrik ederek uğurladı. Yani ben “Başka ülkede yaşayamam” diyenlerdendim.
***
Kuş beyinli insanlarımız.
Evimle işim arasında uzunca bir mesafe var. Yol üzerinde bulunan bir üniversite girişi sebebiyle yola araçları yavaşlatmak üzere zamanın birinde bir bariyer konmuş. Bu asfalt yükselti de değil, plastik bariyerler de değil. Demiryolu rayını yarısını asfalta gömüp bariyer yapmışlar. İşin enteresanı sanki üzerinden tren geçecekmiş gibi bir ikinci rayı da 1 metre sonrasına yerleştirmişler.
Bariyer rayı tek olsa ve yanlışlıkla hızlı girsen bir sarsılırsın bastırır gidersin. Ama arka arkaya 2 ray olunca araç uçurumdan yuvarlanırken kayalara çarpa çarpa iner gibi sallanıyordu. O yolda her gün işe gidip gelenler burayı bildiklerinden oraya yaklaşınca yavaşlıyor ve ağır hareketle geçiyorlardı.
Yıllar yılı bu böyle devam etti.
Bir gün Üniversitenin giriş yeri değişince belediye bariyer raylarını söküp yeni asfaltla da yolu düzeltti.
Ancak her gün işe gidenler (ben de dahil) alışkanlıktan olsa gerek oraya yaklaşınca durmaya yakın yavaşlıyorduk. Bariyerin olmadığını görünce tekrar hızlanıyorduk. Bu hız bariyeri varmışçasına yavaşlama olayı o güzergahtaki sürücülerde aylarca devam etti. Alışmış sürücüler araçlarını aşırı yavaşlatınca yolun geçmişini bilmeyen diğer sürücülerle kaza tehlikeleri bile yaşadılar.
Bu olay benim yıllar önce okuduğum bir araştırmayı aklıma düşürdü.
Göç yolunda kuşlar deniz üzerinde iken 45 derece bir açıyla yolu değiştiriyorlar ve 50 km. ilerde deniz üzerinde turluyorlar. Daha sonra da önceki rotalarına geri devam ediyorlarmış. Kuş bilimciler kuşların bu göçü neden uzatıp oralara gittiğini ve orda bir yerde turladıklarını araştırdıklarında 100 sene kadar önce orada kuşların dinlendiği bir kayalık ada olduğunu ve bir depremde bu adacığın su altında kaldığını öğreniyorlar.
Kuşlarda genetik olarak aktarılan bu bilgi ile kuşlar yönlerini olmayan adaya çeviriyorlar. Ama ada yok! Aynen yolda olmayan hız bariyerleri gibi. Demek ki insanlar da biraz kuş beyinli. (Ben hariç. Ben çabuk adapte olmuştum.)
***
Anılarla tınılarla geldik yazının sonuna. Geleneği bozmayalım.
Winston Churchill, bir radyo konuşması yapmak üzere BBC stüdyosuna gitmek üzere evden çıkmış. Şoförü ve aracı gecikeceğinden bir taksi durdurmuş. Şoföre:
-"Beni BBC’ye götürür müsün?" diye sormuş. Şoför müşterinin yüzüne dikkatli bakmadığından olsa gerek Churchill’i tanımamış.
-"Götüremem beyim, birazdan eve gidip Winston Churchill’in radyodaki konuşmasını dinleyeceğim, o yüzden uzak yere gidemem." Demiş.
Churchill vatandaşın bu hassasiyetinden dolayı çok memnun kalmış. Halkının onu dinlemek istemesi hoşuna gitmişti. Cebinden 5 sterlin (o zaman için büyük para) çıkarmış ve şoföre uzatmış. Şoför parayı görünce gözleri parlamış, hemen eliyle “bin” işareti yapıp:
-"Atla arabaya şef! Churchill'in canı cehenneme, ben seni BBC'ye götürürüm!"
Churchill o gün İngilizler için şu acı gerçeği not etmiş:
-"Sadakatleri, parayı görene kadardır."

Kalın sağlıcakla.
(1).png)