İnsanın çelişkiler içindeki varlığının bir tezahürü olsa gerek yalnızlık.
Yaratılış itibarıyla insan tek başına yaşayamaz. Sosyalleşmeye ve kendi türüyle birlikte yaşamaya ihtiyaç duyar.
Fakat diğer taraftan, insan yalnızlıkta yüceliğini keşfeder, iç dünyasında bir arınma ve uyanış yaşar.
İçinde taşıdığı zıtlıkların varlığını ve bu zıtlıkları kontrol etmeyi de yalnızlıkta öğrenir.
Hira Dağı’nda, ıssız ve sessiz gecelerini geçiren Hz. Muhammed, yalnızlığının sonunda “Muhammed-ül Emin”, kötülüklerden arınmış güvenilir insan haline dönüştü.
Hira, adeta peygamberliğinden önce ruhunu arındıran ve onu sözü, özü güvenilir biri haline getiren yalnızlığın mekanı oldu.
Buda, o zengin saray hayatını terk edip, yalnız başına yollara düştü. Ganj vadisinde iç dünyasını keşfetmek için yıllarca dolaştı. Sonunda Neranjara Nehri kıyısında, bir incir ağacının altında, yalnız başına kaldığında tüm dünyaya ait kötülüklerden arındığını ve uyandığını keşfetti.
Musa Tur dağında, Yusuf atıldığı kuyuda, Yunus bir balığın karnında yalnız kaldığında kendini, İlahi Kudret’in varlığını keşfetti. Bu keşifle insanın içinde var olan zıtlığın, iyilik ve kötülüğün dengesini kurmasını öğrendiler.
Anlaşılan o ki, yalnızlığın insanı yücelten bir yanı var.