Birey, kendisiyle, doğayla, dünyayla ve insanlıkla manevi olarak niteleyebileceğimiz nitelikte ilişkiler kurma ve onlara entegre olma kapasitesine sahiptir. İnsanın insanlıkla, doğayla ve dünyayla manevi ilişkisi ve entegrasyonu, onun iradesini, aklını, kalbini, bedenini ve ruhunu kullanmasına bağlıdır. İnsan iradesini, ancak aklı sayesinde kullanabilir. Aklın olmadığı yerde, irade ve maneviyatta yoktur. Aklı yok ederek bir maneviyatın yaşanacağını sanmak, büyük bir yalan ve yanılgıdır. Aklı ortadan kaldırarak sahte mürşitler ve rehberler peşinden giderek doğru yolu ve maneviyatı bulunacağını iddia etmek, derin bir dalalet ve sapkınlık halidir. Akıl sayesinde birey, kendini gerçekleştirebilir.
Akıl, bireyin gücü ve ışığıdır. Aklın güçlü ışığı ve aydınlatması sayesinde birey, duyuların ötesinde yaşadığı duyguları, düşleri ve düşünceleri kavrayarak varlığını geliştirebilir ve oluşturabilir. İnsan, var oluşunun ışığını ve aydınlanmasını akıldan alır.Akıl, bireyin ahlaki, düşünsel ve pratik boyutlarını oluşturduğu gibi, onu özgünleştiren ve özgürleştiren ayırtedici özelliklerini ve boyutlarını da inşa etmektedir.
Maneviyattan bahsettiğimiz zaman teklikten, evrensellikten, değişmemezlikten, sonsuzluktan, ezelilikten, kalıcılıktan söz etmiyoruz. Maneviyat, bireyselliği, özgünlüğü, çeşitliliği, değişimi, hareketliliği ve hayatı kapsamaktadır.Birey, varoluşsal derinliklerinde yer alan ahlaki ve vicdani yapıya kulak verirken, aynı zamanda insanın, doğanın ve evrenin olağanüstü güzelliği karşısında derin bir hayranlık ve hayret duymaktadır.