İnsanın bütün tecrübesinin temeli özgürlüktür. Özgürlük olduğu sürece kişi, felsefesini, maneviyatını, bilimini, hukukunu, ahlakını, ilişkisini, tutkularını, kısacası kendini oluşturabilmektedir. Birey, kendini özgür olarak düşünmediği zaman bedevileşmekte, vahşileşmekte, çoraklaşmakta ve kısırlaşmaktadır.
Kültür, insana ağır, kaba, katı ve kesin bir yük yüklemektedir. Kültür, kalabalıktır, katılıktır, kabalıktır. Kültürün yüklediği katı, kaba ve kalabalık yükler, kişinin iç dünyasının derin sessizliğinde yürüyerek kendini keşfetmesini ve gerçekleştirmesini engellemektedir. Kendini ve doğayı dinlemek, keşfetmek ve gerçekleştirmek, açık, özgür ve insani nitelikte bir manevi tecrübenin olmazsa olmazıdır. Kültürün, kimlik, doğma, tarih, toplum ve başka yükler adına yüklediği kaba ve kalabalık yüklerden kurtularak hafiflemeye insanın ihtiyacı vardır.
Özgür, yaratıcı, çoğulcu ve verimli olduğu takdirde bir tecrübe, sahici anlamda manevi bir nitelik, içerik ve doyum taşımaktadır. Özgür ve açık bir maneviyatın doğasını, imkanlarını ve seçeneklerini aramak, araştırmak, keşfetmek, insanın kendini keşfetme ve gerçekleştirme yolculuğunda büyük öneme sahiptir. Özgür ve açık bir maneviyatın imkanlarını araştırma arayışında olmak, kişinin sahip olduğu zihinsel durumla, hayata bakışla, yaklaşımla ve yakınlaşmasıyla çok ilgilidir.
Kişi, kendi dışında oluşturulan, ancak çepeçevre onlar tarafından kuşatılan hiçbir kurum içinde güçlü, iyi, manevi şeklinde varoluşunu inşa edemez. Kabile, klan, okul, politika, gelenek gibi kurgular bireyi güçlendirmek yerine, bireyi zayıflatan, sindiren ve silikleştiren yapılardır. Birey, ancak kendi aklını, iç kapasitesini ve yeteneklerini geliştirmek suretiyle kendini güçlendirebilir, geliştirebilir ve iyileştirebilir.