‘’Göz o ki aynada değil, tuğlada gerçeği göre.’’
Bilgi ve teknoloji, haber kaynakları baş döndürücü hızla gelişiyor, yaygınlaşıyor. Bu vasıtalara sahip olanların veya hükmedenlerin ürettiği her şey dünyada ’’ geçer akçe’’ oluyor. Kitle iletişim vasıtalarıyla istenen algı oluşturuluyor.
Bugün özellikle küreselleşmeye direnen milli devletler; hakimlerin, küresel hegemonyanın bilgi, teknoloji, kültür bombardımanı karşısında milli direnç hatlarını güçlendirmede çok hem de çok zorlanıyor. Bu direnç hatlarını uyanık tutacak baş aktör bence iyi yetiştirilmiş analistlerdir.
Analist, toplumun horozudur. Horoz vaktinde ötmeli, toplumu içeriden ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı vaktinde uyandırmalıdır. ‘’ Uyarı’’ sesleri kısılmamalı, bilakis devletin bekası için analistler korunmalı, analitik düşünme acilen kurumsallaştırılmalıdır.
Dinamik tahlil metotları ile bu doğrultuda yapılan olay, konu, tarih incelemeleri, stratejik yaklaşımlar benim coğrafyamda sosyal bilimlerin ve eğitimin tarzı olmalı. Tükettiğim özellikle yabancı menşeili her tür bilginin, yiyeceğin, içeceğin, teknolojinin, kültürün ehil beyinler tarafından hilesiz hurdasız analizi yapılmalı. Çünkü: ‘’ Ya devlet başa ya kuzgun leşe.’’ dönemini yaşıyoruz.
Ülkedeki ve dünyadaki olayları sağlıklı tahlil etmek, çözümlemek, basiret, feraset, helâl lokma ister.
Ülkemin milli, yerli analistlere ve analistlerimin besleneceği doğru bilgi kaynaklarına ihtiyacı, şu an zaruretin çok ötesinde.
Ülkem ve dünya, her alanda bilgi ve teknoloji bolluğu, tokluğu yaşıyor. Bu bolluk, ‘’ İnsani mi değil mi?’’ bunun analizini, bilgiyi ve teknolojiyi tüketen bireyler, devletler iyi düşünmeli. Olayların, bilginin, teknolojinin analizini yapmak herkesin görevi değildir. Her vatandaşın her alanda bilgili olması beklenemez. Buna ömür yetmez.
Bilgi yığınını ayrıştırmak, çözümlemek; kirli bilgiyi ayıklamak, milli bilinç, şuur oluşturmak analistin, uzmanın işi.
Batı ve uzantılarının ürettiği her bilgiyi, teknolojiyi, kültürü, ürünü hap gibi yutmayalım. O hap zehir de olabilir.
Bu ülke, varlık ve bekası için bu alanı mektepleştirmeli, kurumsallaştırmalı. Bu alan asla devşirmelere ve sahte kurtarıcılara bırakılmamalı.
TBMM’ nin arkasında analist, sosyolog, psikolog, tarih felsefecisi ordusu olmalı. Devlet başkanı ve ekibi her alanın uzmanı olamaz. Devlet olmuş devletlerin yönetiminin arkasında bu ekipler vardır.
Kargaşaya neden olmamak kaydıyla yönetimin,‘’ evet’’ çi ekipleri olduğu gibi ‘’ hayır’’cı ekipleri de olmalı.
Ülkenin önüne çıkan ve çıkacak meselelerin, olayların gerçeğinin bilgisine basiretle, ferasetle, helâl lokma ile ulaşılır. Siz dosdoğru olursanız Allah size bilmediklerinizi öğretir, fehmettirir.
Her tür olay, toplum mühendisliği laboratuvarlarına alınır; olayların tahlili, incelemesi, çözümlemesi ne kadar erken yapılırsa ülke o kadar rahat eder. Bu sürece asla ‘’yabancı aklı’’ müdahil olmamalı. Bu konuda akıl verici, iktidarı da muhalefeti de dizayn eden kurtarıcı sabatayistlere, dönmelere, oryantalistlere, misyonerlere fırsat verilmemeli.
Analist eksikliği ülkemin gerçeği. Acaba bu eğitim sistemi sağlıklı analist yetişmesine fırsat vermiyor mu?
Hani ağzını açan her ‘’ uzman’’,‘’sorgulayıcı, düşünmeyi ve akletmeyi önceleyen eğitim’’ diyor ya… Söylemi olan eylemi olmayan ifadeler.
Bu konu, savunma sanayisinin geliştirilmesi gibi birçok milli meseleden daha önemli.
Meselâ bazı soruları yinelersek:
* Osmanlı neden çözüldü, geriledi, yıkıldı.? Yedi cephede savaşa neden girdi? 1.Dünya Savaşı’na bir oldu bittiyle nasıl dahil edildi. Bu kararlarda sabatayist paşaların, sivil hain akıl vericilerin, masonların, siyonistlerin rolü neydi?
* Tanzimat Fermanı, Meşrutiyet Hareketleri ve 31 Mart Vakası kimin eseriydi?
* 1930’larda ülkenin gelişen savunma sanayisini kimler, nasıl durdurdu? ‘’ Kim kimdi?’’
* Nato’ ya girişle beraber Türkiye nasıl ve neden faka alındı? İsmet İnönü’nün rolü neydi?
* Ülkemde 10 yıla bir neden ihtilâl yapıldı?
* Sağ sol kavgalarının, terörün nedeni neydi?
* Maraş- Sivas- Çorum Olaylarını kim, neden ve nasıl tertipledi?
* Sadece 12 Eylül öncesi binlerce sivil vatan evladı toprağa verildi. Benim zannettiğim, uğruna öldüğüm vatana ‘’ asker’’ sahip çıktı. Hatta ihtilâl için şartların ‘’ olgunlaşması’’ beklendi. Neden? O halde bu vatan kimin?
* PKK, FETÖ… gibi hareketler neden kurduruldu? Nato’nun Gladyosu Türkiye’de neler yaptı.
* Bir toplantıda Cumhurbaşkanı anayasayı fırlattı, enflasyon yüzde bine fırladı. Böyle bir mali yapı olabilir mi? Acaba ipin ucu kimin elinde?
Hülâsa soruları artırmak hem de yüzlerce soru sormak mümkün.
Mesele, bu sorulara gerçeğin bilgisiyle cevap vermek. ‘’ Yalan söyleyen tarih’’ le; yanıltıcı, saklayıcı yabancı aklıyla, bilgisiyle değil.
Yer yer yüreği yanan vatan evlatları bu soruların cevabını vermeye çalıştı; ama hapse atıldı, işkence gördü.
Ben, yukarıdaki soruların cevabını bireylerden değil, devletimden bekliyorum. Devlet var olmak istiyorsa bunu yapmalı. Tertipli, tembihli olaylardan ağzımız daha ne kadar yanacak?
Şu unutulmasın, Anadolu coğrafyasındaki, Anadolu’nun uzantısı olan Ortadoğudaki olaylar asla ‘’ seyr-i tabii ’’ ile gelişen olaylar değildir. Gizlinin gizlisi plânlarla, kişilerle, takiyyelerle, entrikalarla oluşturulan olaylardır.
Dönme ajan Reşit Efendi, Hürrem Sultan gibileri dün de vardı bugün de…
Bunları ekonomide, siyasette, yönetimde, kültürde, sporda… etkin olarak görürsün.
Sonuç olarak, tarihi hileleri, hinlikleri, yanıltmaları ve gerçeğin bilgisini bana anlatacak benden olan analistler arıyorum.
Çünkü uyurken bile uyanık olmayı gerektiren bir coğrafyada yaşıyorum.