Hayat ile başlarız söze, yine hayat ile devam ederiz anlamaya, öğrenmeye, yemeye, içmeye, ilişkilerimize, işlerimize, muhabbete, sevdalara ve daha yaşantımızdaki her şeyi hayatın içinde yani onun varlığı ile yaparız. Görüldüğü üzere hayat, var olabilmemizin temel direğidir. Hayat olmazsa biz yaşamayız.
Hayat bizim için bu kadar önemli olmasına önemli ama ona hakkını tam olarak vermiyoruz hatta veremiyoruz, hoyratça hayatımızı tüketiyoruz. Vakti geldiğinde sağlıkta, başarısızlıkla, yalnızlıkla, üzüntü ve kederle öcünü bizden alıyor. Sonrası pişmanlıklar... Bazılarımız pişman bile olmuyor aksine hayat bize vermedi, acımasız hayat, hayat zor ben ne yapabilirim gibi bahanelerle hayatı hep suçluyorlar.
Evet, hayatı hiç dinlemedik ve dinlendirmedik. Evet, doğru duydunuz hayatın bizden ne istediğini hiç dinlemedik. Hep hayattan bir şeyler bekledik: başarı, kariyer, mutluluk, saygı… Ama hayat bize defalarca mesajlar gönderdi; “İstediklerinizi size ben veremem, ancak siz kazanabilirsiniz,” dedi. Bu mesajları ya duymadık ya da duymazdan geldik. İnandık ama inancımıza göre yaşamadık, umut ettik ama çaba göstermedik, hayal kurduk ama harekete geçmedik, güvendik ama korktuk. Korkularımız yüzünden hayallerimizi gerçeğe dönüştüremedik, umutlarımızı yeşertemedik. Böylece hep akıntıya karşı kürek çektik. Böylece hayatı dinlendirmedik.
Hayatı Dinlendirmek Nedir?
Hayatı dinlendirmek demek, hayatı gerektiği gibi yaşamak demektir. İş zamanında çalışmak, tatil zamanında dinlenmek, eğlenmek gerektiğinde eğlenmek… Bunları birbirine hiçbir zaman karıştırmamak hayattan istemek değil hayatın bizden ne beklediğini ne istediğini bilmek ona göre yaşamak, hayatı belli bir dengede sürdürmek demektir. Hayatı dinlendirmek için önce hayatın bizden ne beklediğini anlamalıyız. Peki, hayat bizden ne ister? Hayat bizden huzur ister.
Huzur, hem kendimizle hem çevremizle uyumlu bir şekilde yaşamaktır. Ancak, kendimizle uyum içinde olmayı çoğu zaman ihmal ederiz. Çevremizle uyumu anladık da kendimizle nasıl uyumlu yaşayacağız onu anlamadık. Kendimizle uyum içinde olmak; kendimizi sevmek, umutlarımızı yeşertebilmek için vazgeçmemek, hayallerimizi gerçekleştirmek için adım adım ilerlemek, güvencemizi hiçbir zaman yitirmemek ve tabii ki inancımızı daima taptaze tutmak. Kısacası kendimizle uyum, umutlarımızı hayallerimizi inancımızı yaşamaktır.
Hayatımızı yaşamanın vasıtaları olan ihtiyaçlarımızı kazanmak için iş hayatına kendimizi kaptırırsak hep kazanmak ve başarmak gece gündüz çalışırsak ve elde ettiklerimizden hiçbir zaman tatmin olmayıp daha daha dersek yani iki göz odamız olsun isteriz, 3 odalı ev sahibi oluruz daha bununla tatmin olmayız 4 odalı deriz, daha sonra dubleks deriz ya da ayağımı yerden kesen bir arabamızın olmasını isteriz takatuka bir araba sahibi oluruz, zaman geçer lüks araba isteriz, sonra sıfır son model araba isteriz ve daha böyle uzayıp gider. İhtiyaçlarımızın sonu bitmez.
İşte, böyle sonsuz bir muhtaçlığa düşersek hayatın bize sunduğu iyilikleri güzellikleri göremeyiz ve durmadan daha çok çalışırız ve çevremizdeki insanları en başta anne babamızdan, akrabalarımızdan, dostlarımızdan hatta eşimizden ve çocuklarımızdan uzaklaşırız. Bencilce bir hayat yaşamaya mahkûm olur daha ziyade yalnızlaşırız.
İşte hayatı dinlendirmemek budur.
Hayatı Dinlendirmek İçin Hayatımızı Dinlendirmeliyiz!
Hayatımızı dinlendirmek için yaratılışımıza ve yaratılış gayemize bakmalıyız. İnsanın yaratılışı inanma üzerine, gayesi ise ibadet üzerinedir. İnanç ve ibadet, insanın huzur kaynağıdır. Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Bilesiniz ki Allah dostlarına asla korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler.” (Yunus 10/62) bu ayette Allah, dostlarının daima huzur içerisinde olacaklarını bildirmektedir. İnsanın bu dünyadaki en büyük emeli, en büyük hedefi huzur sahibi olmaktır. Ama bu huzur gelip geçici huzur değil, gerçek huzurdur.
Dünya malına, makama, mevkiye bağlanan huzur geçicidir. Bunları kaybettiğimizde mutsuz oluruz. Ancak gerçek huzur, Allah’a dost olmakla mümkündür. Peki, Allah'ın dostu nasıl olunur? Bu soruya yukarıdaki ayetin devamı bize cevap vermektedir. “Onlar ki, (Allah’ın dostları) iman etmişler ve takvâya ermişlerdir.” (Yunus 10/63) Allah, bu ayetiyle dostlarının iman eden ve samimi ve ihlasla ibadet edip günahtan kaçınarak takva sahibi olanların olduğunu belirtir.
Evet, hayatımızı din ile yani yüce dinimiz İslam ile donatırsak hayatımızın merkezini dinimizi getirterek tam dini bir hayat yaşarsak hayatımızı dinlendirmiş oluruz. Böylece gerçek ve kalıcı huzur gönlümüze, hayatımıza kendiliğinden gelir. Huzur gelince de hayattan beklettiklerimiz hepsi teker teker gerçekleşir.
Bilmem anlatabildim mi?
Evet, hayatımızı bu zamana kadar ne kadar dinlendiriyorduk? Bundan sonra ne kadar dinlendireceğiz? Bu soruya cevap verme cesaretini gösterebilecek miyiz? Ya da ne kadarını cevaplandıracağız?