MERHAMETTEN MARAZ MI DOĞAR?
MAKALE
Paylaş
30.03.2025 21:35
283 okunma
Prof. Dr. Celal Kırca

Atasözleri “bir toplumun duygu, düşünce, inanç ve kültür yapısını yansıtan öğüt verici özlü sözlerdir”. Bu sözler, uzun yıllar yapılan gözlem ve  kazanılan tecrübeler neticesinde  elde edilen  ve nesilden nesile aktarılarak gelen görüşleri, düşünceleri ve öğütleri ihtiva eder. Dolayısıyla da bu sözlerde  hem olumlu hem de olumsuz davranışların   yer aldığı ve genelleştirildiği  görülür. Nitekim  “Ak akçe kara gün içindir” ;“Sakla samanı gelir zamanı” veya “İyilik yap denize at, balık bilmez ise Halk bilir”  gibi olumlu davranışları ifade eden   atasözlerinin yanında, “ Dayak cennetten çıkmadır”, “Hocanın vurduğu yerde gül biter”,  “Eti senin kemiği benim” , “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” gibi olumsuz davranışları ifade eden sözler  de  bulunmaktadır.  Bunlardan biri de “Merhametten maraz doğar” atasözüdür. Merhamet gibi olumlu bir duygu, nasıl oluyor da hastalık, dert ve bela anlamına gelen “maraz”ı doğuruyor, vefasızlığa ve kötülüğe kaynaklık ediyor?

Bilindiği gibi merhamet, “Acıma duygusu, bu duygunun etkisiyle yapılan iyilik, lütuf”  olarak tanımlanmaktadır. Allah’ın  yaratığı  bütün  varlıklara olan lütuf ve ihsanlarını  da kapsayan bir  anlam içeriğine sahiptir. Bu nedenle “rahman ve rahîm” sıfatı, Allah Teâlâ’nın  Kur’an’da sıkça zikrettiği sıfatlar arasında yer alır.  Bu nedenle merhamet, insanı, beşerîlikten kurtarıp  insan olmasını sağlayan önemli bir  duygudur. Zira merhamet, insanları, hemcinslerine ve diğer bütün canlılara  karşı duyarlı olmaya; yardım etmeye sevk etmekte ve  bunlara duygusal destek sunmayı ve onların iyiliği için çaba göstermeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla  merhamet, acımaktan da öte bir anlam içeriğine sahiptir, acıtmamayı ve incitmemeyi insana hatırlatan; onları sürekli olarak iyiliğe ve doğruluğa yönelten her olumlu tutum ve davranışlara sevk eden bir  duyguyu yansıtır.

Bu nedenle merhameti, bir nev’i hastalık olarak görmek, anlamak ve bu anlamı  genelleştirmek, fıtrata aykırı olduğu kadar, Kur’an’ın ruhuna da aykırıdır. Dolayısıyla bazı kişilerde, bu duygunun körelmiş olması nedeniyle bütün insanları kapsayacak tarzda “merhametten maraz doğar” denilmesi,  ön yargının ve genelleştirmenin bir sonucudur. Böyle bir ifade, insanlardaki merhamet ve şefkat duygularını yok saymak ve onların sosyal çevreleriyle olan ilişkilerini canlı tutmalarını  ve sağlıklı intibaklar yap­malarını amaçlayan Kur’an ilkelerine de  ters  bir tutum ve davranışı  ifade etmektedir. Zira Kur’an’da merhamet ile ilgili  pek çok ayet bulunmakta ve  bu ayetlerde  Allah’ın ve Hz. Peygamber’in merhametinden  söz edilmektedir.  “Rahmetim her şeyi (bütün mahlukatı) kuşatmıştır[1] ayeti buna bir örnektir.

Yemin olsun ki size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin küçük bir sıkıntıya düşmeniz bile onu üzer; O size çok düşkündür. Müminler için yüreği şefkat ve merhametle çarpar[2] ayeti ile “Biz seni alemlere ancak  rahmet olarak gönderdik[3] ayeti Hz. Peygamber’in  merhametini açıklamaktadır. Nitekim peygamberimizin insanlara olduğu kadar hayvanlara da merhamet gösterdiği; çocuklarla şakalaştığı, ilgilendiği, onları kucağına alıp sevdiği bilinmektedir. Peygamberimizin çocuğu  öptüğünü gören bir kişi, “Ya Resulallah! Benim on tane çocuğum var ama hiçbirini öpmedim” dediğinde   Peygamberimizin Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim!..” [4] dediği nakledilmektedir.

Merhamet, her ne kadar “acımak, esirgemek, korumak, bağışlamak ve  nimet vermek” gibi anlamlara gelse veya “bir kimsenin veya bir canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan  üzüntü, acıma” olarak  tanımlansa da “hayır, iyilik, ihsan, nimet ve kalp inceliği”  anlamlarını  da ihtiva  eder. Zira Kur’an’da  cezaî müeyyidenin uygulanışı ile ilgili  ayette “re’fet/acıma, Allah’ın yasasını uygulamakta size engel olmasın” [5] denilmektedir. Ayette geçen “re’fet” bağlamı itibariyle acıma anlamına gelmekte ve bu nedenle merhametin  re’fetten daha geniş bir anlam içeriğine sahip olduğu  anlaşılmaktadır. Nitekim merhamet kelimesi ile aynı kökten türetildiği bilinen  rahman ve rahîmin  Kur’an’da Allah’ın  bir sıfatı olarak zikredildiği ve  pek merhametli, çok nimet verici ve çok müşfik  anlamlarına geldiği  görülmektedir.

Allah’ın bir ismi olarak bu kelimeyi, Türkçe’ de tam olarak  karşılayacak bir sözcük de bulunmamaktadır. Bu nedenle Türkçe’deki “esirgeyen”, “bağışlayan”, “acıyan” ve “yarlığayan” kelimeleri, “rahman” kelimesinin anlamını karşılamamaktadırlar. Zira “esirgeyen” sözcüğünde kıskanma anlamı vardır ki “rahman” kelimesinde bu anlam yoktur. Acıyan sözcüğü ise rahman kelimesinin anlamını tam ifade etmemektedir. Çünkü merhamet, sadece acımak değil, acıyı, musibeti, sıkıntıyı, derdi ve belayı giderip yerine sevinci, nimeti, sıhhati, devayı, ferahı ve rahatlığı getiren bir hayrı ve iyiliği ifade etmektedir.  Bağışlayan sözcüğü ise rahman kelimesinin değil, “vehhab” ve “afüv” kelimelerinin karşılığıdır.[6] Nitekim Allah Teâlâ da “İyilikle kötülük bir değildir. Kötülüğü en güzel şekilde sav. Bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık olan kimse sanki candan bir dost olmuştur.” [7] diyerek Müslümanlara önemli bir mesaj vermektedir. Tarih  boyunca Müslümanlar’ın da  bu mesaja  uygun bir hayat  yaşadıkları, dostlarına  merhamet etikleri gibi  düşmanlarına da merhamet  etmekten de  geri durmadıkları  bilinmektedir.

“Geçmişten günümüze içinde yaşadığımız toplum ve kültür ortamı da bizi merhametli olmaya teşvik etmektedir. Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi oğlu Orhan Gazi’ye bıraktığı vasiyetnamesinde “Allah’ın yarattığı her şeye karşı merhametli ol” ifadesini kullanarak merhamet duygusunun özelliğini vurgulamıştır. Yunus Emre “Yaratılanı severim Yaratandan ötürü” ve Hz. Mevlana “Şefkat ve merhamette güneş gibi ol” sözleriyle bu özelliğe odaklanmamızı sağlamışlardır. Bu nedenledir ki atalarımız yaşadıkları dönemde; kuşlar için özel yuvalar yapmışlar, dağda yaşayan yabani hayvanların kışın aç kalmamaları için onlara yiyecek getirmişler, toplumda yaşayan ihtiyaç sahibi kişilerin ve öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak için vakıflar kurmuşlar, sadaka taşları oluşturmuşlar ve yapmış oldukları daha nice sessiz iyiliklerle merhamet duygusunu eyleme dönüştürme konusunda bize örnek olmuşlardır.” [8]

Nitekim tarihi kayıtlarda yer alan şu  bilgi de   ayrıca değerli   bir örnektir:

“Haçlılar, Denizli’den Antalya’ya doğru ilerlerken Türklerin hücumları ile  çok zayiata uğruyor; Rumlar da fırsattan faydalanarak Haçlılara  darbe vuruyorlardı. Türkmenler sürülerini alarak çekiliyor; çarpışmalardan başka açlık, hastalık Haçlıları bitiriyordu. Nihayet perişan bir vaziyette Antalya’ya varan Haçlıların kont ve baronları gemilere binip Suriye sahillerine gittiler. Fakirleri Antalya’da kalınca  Rumlar, Türkleri  çağırdılar. Haçlılar, “Türklerin kılıcından daha ziyâde  Rumların hıyanetinden” kayıplara  uğradılar.  Nitekim Türklerin gelmesi  üzerine “iki düşman arasında kalan Haçlılar kaçıyor; esir veya ölüler  çoğalıyordu. Rumların hileleri   tecavüze  inkılâb  etti. Fakat Türkler  artık acınacak durumda bulunan bu aç, hasta, fakir insanlara karşı savaştan vazgeçip merhamete geldiler. Aç ve fakirlere yemek verdiler; hastalarını tedavi ettiler ve kendilerine  para dağıttılar. Böylece dindaşları Rumların zulmünden kaçıp  Müslümanlar nezdinde  himaye ve merhamet arayanlardan  3000’den fazla gencin  Türklere iltihak eylediği söyleniyor.”

Kralın  seferde  papazı olarak  bulunan  Odon de Deuil, Haçlıların Müslüman olmasından  müteessir olarak : “Ey hıyânetten  daha zâlim olan merhamet! Müslümanlar Hristiyanlara ekmek vererek dinlerini satın alıyorlardı. Bununla beraber Türkler onları İslâm yapmak için  bir zorlamada bulunmadılar” ifadesiyle  dikkate şâyân bir müşahedeyi  belirtmekten edemez.” [9]



[1] A’raf,7/156.

[2] Tevbe, 9/128

[3] Enbiya, 21/107.

[4] Buhârî, Edeb, 22.

[5] Nur,24/2.

[6] İsmail Karagöz Allah’ın Merhametine Mazhar Olabilen İnsanlar, Diyanet Dergi. diyanet.gov.tr

[7] Fussilet,41  /34.

[8] Nevzat Tarhan, Merhamet, uskudar.edu.tr

[9] Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, İstanbul 2014,  s.211. Ötüken Yayınları.   ( Geste de Louis (Bibl.Croisades),1,s.221-224; Odon de Deuil, s.242-244.)

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya