NE KADAR TEFEKKÜR EDİYOR VE AKLIMIZI KULLANIYORUZ?
MAKALE
Paylaş
13.04.2025 18:43
575 okunma
Prof. Dr. Celal Kırca

Tefekkür, “düşünme” demektir Düşünme ise “Duyum ve izlenimlerden, tasarımlardan ayrı olarak aklın bağımsız ve kendine  özgü durumu” nu ifade eder.” Karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, bağlantıları kavrama yetisi” [1] olarak da tanımlanır. Biri gündelik, diğeri bilimsel olmak üzere  iki çeşit  düşünme  arzı  mevcuttur. Bunlardan gündelik düşünmede mukayese etme, ayırma, birleştirme ve tasarlama  söz konusu olurken; bilimsel düşünmede bir konu üzerinde sistematik  ve derinlikli bir  tefekkür söz konusudur. [2]

Zira bilimsel düşünme, dinî, tarihî, felsefî, sosyal ve  kültürel bilgilere ihtiyaç hisseder ve  bu ortamlardan  destek alır ve beslenir.  Dolayısıyla düşünme geleneği ne kadar köklü ve derin ise, bilim insanlarının kendine öz güvenleri de o kadar   güçlü  ve köklü olur.  Bunun için de bilim insanın, geniş bir  okuma yelpazesine sahip olması gerekir.  Ancak böyle bir okuma ile insan, derinlemesine  konuya vâkıf  olma  ve merakını giderme imkânı elde eder.  Bilindiği gibi merak “Bir şeyi anlamak veya öğrenmek için duyulan istektir.” [3] Dolayısıyla da düşünmenin ilk merhalesini oluşturmaktadır. Zira merak olmadan -buna ilgi de denilebilir- bilgi; bilgi olmadan da bilinç oluşmuyor. Bilinç oluşmayınca da derinlemesine tefekkür olmuyor. Bu nedenle  merak sahibi olmayan insanların,  genellikle geçmişe takılı kaldıkları, sürekli geçmişi düşündükleri, ama  geleceğe dair  bir öngörü, bir hayat felsefesi veya  bir proje oluşturamadıkları da  görülüyor.

Kur’an, bir taraftan  insanların  düşünmesini isterken, diğer taraftan da onların merakını çekecek konulardan söz eder ve bu konular üzerinde derinlemesine düşünmelerini ister. Bu konular arasında, Kur’an’ın tedebbür edilmesi; [4] yerin ve göklerin yaratılışı ve insanın emrine verilişi; tabiat olayları; eşler arasındaki sevgi ve merhamet; balın oluşumu,  ziraat  ve ölüm konuları en dikkat çekili olanlarıdır.  Nitekim “Şüphesiz göklerin ve ye­rin yaradılışında, gece ve gündüzün değişmesinde, insanların faydasına olan şeyleri denizde taşıyıp giden ge­milerde, Allah’ın gökten su indirip onunla ölmüş olan yeri dirilterek üze­rine her çeşit canlıyı yaymasında, rüz­garları ve yer ile gök arasında emre ha­zır bekleyen bulutlan evirip çevirme­sinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır[5] ayeti, buna bir örnektir. Hatta Hz. Peygamber’in, bu ayet nazil oldu­ğunda, “Bu ayeti okuyup da düşünmeyenlere yazıklar olsun” [6] dediği de nakledilmektedir.

Tefekkür, elde edilen bilgilerden yeni bilgi üretme ile sonuçlanan zihinsel bir süreçtir. Bu süreç,  insanın yalan ve yanlış bilgilere dayanarak acele ile karar vermesine engel olur, bundan daha da  önemlisi insanı sistematik  ve analitik düşünmeye sevk eder. Bu  sebeple Kur’an, zihni uyarabi­lecek her şeyin düşünülmesini iste­r.  Gerek insan üzerinde düşünülsün; gerek  kainat ve din üzerinde düşünülsün fark etmiyor,  zira  her durumda temel fonksiyon değişmiyor. O fonksiyon da tefekkür oluyor. Bu da imanın temelinde tefekkürün, inkarın te­melinde ise tefekkürden yoksunluğun bulunduğuna işaret ediyor. Bu nedenle düşünen insan, gerçekleri yakalayabilme şansına  daha çok sahip olduğu halde, düşünmeyen insan, bu şansa yeterince sahip olamıyor. Bu durum, kimi insanların, hakikatlerin peşinde değil de kendi doğrularının peşinden  gittiğini  ve  ön yargılarından da bir türlü kurtulamadığını gösteriyor.

Düşünmek, aynı zamanda kendi hakkında düşünmek ve kendini sorgulamak, nefis muhasebesi yapmak anlamına da geliyor. Zira bu muhasebe, insanın  arzu ve isteklerine esir olup olmadığını düşünmeye  başlamasını; bir diğer  ifade ile Dünya Sağlık Teşkilatı’ nın normal insan tanımına uygun  bir hayatının olup olmadığını  sorgulaması anlamını da ifade ediyor. Bu tanıma göre, “Normal insan; önce kendisi, sonra âilesi, sonra hısım ve akrabaları, sonra komşuları ve hemşerileri ve sonra bütün dünya insanları ve hepsinden önce ALLAH’I ile iyi geçinen insandır. [7]

Bu  nedenle tefekkür, normal insanın, ünlü bilim adamı Abraham Harold Maslow’un, yemek, içmek, uyumak, solumak, cinsellik gibi temel içgüdüsel; can ve mal varlıklarının korunması gibi güvenlik; sevme, sevilme, bir gruba mensup olma, yardımseverlik ve şefkat gibi sevgi; tanınma, sosyal statü sahibi olma, başarı elde etme, takdir edilme gibi saygı; kendini geliştirme, zorlu hedefleri başarma gibi kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarını, gözden  geçirmesi ve bunlar arasında denge kurup kurmadığını  anlamaya ve fark etmeye başlaması anlamını da içeriyor. Allah Teâlâ, bunu elde edebilmesi  için insandan tefekkür etmesini ve aklını kullanmasını istiyor ve “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, sen ne yücesin! Bizi cehennem azabından koru” [8] sözü ile de böyle düşünenleri takdir ediyor. Ancak  Müslümanların, Allah’ın bu isteğine ne kadar uyup uymadığı konusunda bir sorun  bulunuyor.    Uyduğunu  söyleyen  kimi Müslüman, Allah’ın  bu isteğine  ne ölçüde ve ne oranda uyduğunu veya neyi ne  kadar tefekkür ettiğini düşünmüyor ve sorgulamıyor. Zira  Müslümanların, çoğunlukla Kur’an’ı anlama ve yaşama konuları başta olmak üzere kainatı ve içindekileri tanımak ve öğrenmek için  gereken  çabayı   göstermedikleri ve  böyle bir amaç taşımadıkları biliniyor. Dolayısıyla Müslümanlar, bazı özel durumlar hariç  Batı’nın  bilim ve teknolojilerine  muhtaç oluyor.  Zira bilim üretmiyor/üretemiyor, ithal etmeyi tercih ediyor. Dolayısıyla  üretimde Dünya milletleri içindeki payı bir Almanya edemiyor.

Mesela, “toplam nüfusu 1.8 milyar olan Müslüman ülkelerin Dünya üretimindeki payı %7 iken; nüfusu 83 milyon olan Almanya’nın Dünya üretimindeki payı %10.2dir. Dünyanın en fakir 50 ülkesinden 32 tanesi Müslüman nüfusa sahip bulunuyor. Bu ülkelerden bazılarının  devlet  başkanları ise Dünyanın en zengin 500 kişisi arasında yer alıyor.”

Bu çelişkiyi nasıl izah edeceğiz?  Bunun sebepleri nelerdir? Hiç düşündük mü?  Bu durum, temelde aklı kullanmamanın  ve düşünmemenin bir sonucu değil midir? Zira Kur’an’da akıl ilgili 49 ayetten yirmi civarındaki ayette, “aklını kullanmıyorlar”; yaklaşık yirmiye yakın ayette ise “aklınızı kullanmıyorsunuz” denilmekte ve aklını kullanmayanlar ve  gereği gibi düşünmeyenler /düşünemeyenler kınanmaktadır. Zira Kur’an’a göre akıl, insanı insan yapan, onun her türlü aksiyonlarına anlam kazandıran ve ilâhî emirler karşısında  yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan yetinin adıdır. Dolayısıyla  akıl, “bilgi edinmeye yarayan bir güç” ve “bu güç ile elde edilen bilgi” şeklinde  tarif edilmiştir.” [9] Bu nedenle Kur’an, sadece “bilenlerin akledebileceğini” [10] söyler. Bu yetisini iyi kullanmadıkları için  de kâfirleri, “…Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bu yüzden akletmezler” [11]  diyerek yerer ve “aklını kullanmayanları pisliğe (kötülüğe) dûçâr edileceği” [12] ni  anlatır. Kur’an, ayrıca  eşyadaki nizamı anlama gücüne sahip olan akla, aynı zamanda ilâhî hakikatleri sezme, anlama ve onların üzerinde düşünüp yorum yapma görev ve yetkisinin verildiğini  de hatırlatır ve  “Allah âyetlerini akledesiniz diye açıklamaktadır” [13] sözü ile aklın bu fonksiyonuna işaret eder. Zira akıl, kendisine hangi tür bir bilgi, ya da bilgiler ulaşmış ise, onlar üzerinde işlevsel olur. Bu nedenle düşünmek ve aklı kullanmak, Kur’an’ın Müslümanlara olan tavsiyeleri arasında önemli bir konuma sahiptir. Ne hazindir ki Müslümanların kahir ekseriyeti, bu bilinçten yoksundur ve içine hapsoldukları fasit daireden de bir türlü kurtulamamaktadır.

Bununla birlikte bazı Müslümanların, İslâm’ın ilk çağlarında olduğu gibi yaşadığımız çağa hitap edecek 2. Bir İslâm Medeniyeti oluşturma düşüncesinde oldukları görülmektedir. Ancak bu arzunun toplumda genel bir bilgilenme, bilinçlenme ve ortak bir kültür oluşturmadan nasıl mümkün olacağı konusu, tartışmaya açıktır ve bazı sorunları da  beraberinde getirmektedir. Zira böyle bir arzunun gerçekleşebilmesi için her şeyden önce, Müslümanlarda bir zihniyet değişimine ihtiyaç bulunmaktadır. Bunu elde edebilmenin yolu da okuyarak bilgilenmekten, bilinçlenmekten; kategorik düşünce tarzından uzaklaşıp analitik düşünce tarzını benimsemekten, elde edilen bilgilerden yeni bilgiler üretmekten ve aklı işlevsel hale getirmekken geçmektedir.  Maalesef Müslümanların kahir ekseriyeti, bunu idrak edebilecek  bir bilgi birikimine  ve bilincine sahip  değildir.

Her ne kadar ülkemizde bazı alanlarda özellikle elektronik harp araçlarının üretiminde  bir başarısı  söz konusu olsa da,  aynı başarı  bilimin  diğer dallarında  da olmadıkça ve gelişmedikçe, daha da  önemlisi erdemli bir toplum inşası için Kur’an merkezli İslâmî bir kültür oluşturulmadıkça, bu düşüncenin temenniden öte bir anlam ifade etmeyeceği de  açık ve seçik olarak kendini göstermektedir. Ancak böyle bir  değişim ile birlikte ilmî, fikrî ve ahlâkî gelişme, ne zaman toplumun zihin kodlarında mayalanmaya ve yayılmaya başlar ve toprağa atılan tohum misali zihinlerde filizlenirse işte o zaman  bu durum değişebilir  ve 2. Bir İslâm Medeniyetinin oluşumu için elverişli  bir zemin   oluşturabilir . Umarım bu düşünce, bir gün gerçekleşir ve Thomas More’un “Utopia”sına  da benzemez.



[1] TDK, Türkçe Sözlük, Ankara 2005, s.592.

[2] Bkz.Nihat Aycan, Hediye Şule Atcan, Düşünme ve Düşünce Analizinden Deney Tasarımına, JOTCSC, Cilt: 1, Sayı: 1, 121-122.

[3] TDK Türkçe Sözlük, s.1370.

[4] Muhammed 47/24.

[5] Bakara,2/164.

[6] Tantavî Cevheri,  el-Cevahir, Kahire, 1931,1/36

[7] Adnan Ziyalar, “Aile Gençlik İlişkileri”, Devlet Bakanlığı ve Erciyes Üniversitesi, Türk Toplumu ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri( 3-5 Nisan 1989), Kayseri 1989, s.137.

[8] Al-i İmran,3/191

[9] Süleyman Hayri Bolay, Akıl, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul,1989,2/238-242.

[10] Ankebût 29/43.

[11] Bakara 2/171.

[12] Yûnus 10/100.

[13] Bakara,2/242

 

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya