Doğum zamanı ve ölümü ile ilgili olarak Hz. İsa kadar tartışılan bir başka peygamber var mıdır? Sorusunu sormak, sanırım yanlış olmayacaktır. Zira Hz. İsa’nın doğumu ile ilgili olarak Hristiyanlık aleminde; Noel kutlaması ve onun ölüp ölmediği konularında ise ülkemizde yapılan tartışmalar, bunun bir göstergesidir. Nitekim Noel’i, Protestan ve Katoliklerin 25 Aralık’ta, Ortodoksların ise 6 Ocak’ta kutladıkları biliniyor. Ülkemizde ise yılbaşı münasebetiyle Noel, bir şekilde gündeme geliyor ve Müslümanların yılbaşını kutlamaları, farklı açılardan ele alınarak bu kutlamaların doğru olup olmadığı tartışma konusu yapılıyor.
Bilindiği gibi insanların elde ettikleri bilgilerin iki ana kaynağı bulunmaktadır. Bunlardan biri, beşerî, diğeri de ilâhî kaynaklardır. Yahudiler için Tevrat, Hristiyanlar için İncil ve Müslümanlar için de Kur’an, ilâhî bilgilerin ana kaynağıdır. İman objesi oldukları için de her ilâhî bilgi, mutlak doğruyu; buna karşılık her beşerî bilgide de izafî doğruyu ifade eder, en azından bu inanca sahip insanlar için bu böyledir. Nitekim her Müslüman, Kur’an’ın temel misyonu gereği, Tevrat ve İncil’de yer alan bilgilerin doğru olanlarını tasdik, yanlış olanlarını da tekzip veya tashih ettiğine, dolayısıyla da Hz. İsa ile ilgili İncil’de ve Hristiyanlık düşüncesinde yer alan bilgileri de tekzip veya tashih ettiğine inanır.
Buna göre Kur’an’da Hz. İsa’nın doğumu ile ilgili bazı bilgiler yer alsa da, doğum tarihi ve zamanı ile ilgili, delaleti kat’î bir bilginin bulunmadığı görülmektedir. Bununla birlikte doğum zamanına işaret ettiğini/edebileceğini düşündüğümüz bir bilginin de Kur’an’da yer aldığı da bilinmektedir. Bu bilgi de “Şimdi hurma ağacını kendine doğru silkele, üstüne taze hurma dökülsün.” [1] ayeti ile ilgilidir. Bu ayet, öncesi ve sonrasındaki ayetler ile birlikte ele alındığında Hz. Meryem’in, doğum sancısı başlayınca bir hurma ağacının dibine gittiğini ve orada “keşke ölseydim de unutulsaydım”, diyerek pişmanlığını ifade ettiğini, bunun üzerine bir sesin, ona üzülmemesini, hurma ağacını silkelemesini ve düşen hurmalardan yemesini öğütlediğini anlatır. [2]
Kısaca bu konuda Kur’an ne diyor? Sorunun cevabı, budur. Ancak verilen bu bilgiden Hz. İsa’nın, doğum zamanını, gün olarak tahmin etmek imkansız olsa da, mevsim veya dönem olarak tahmin etmek de zor değildir. Şöyle ki, Hz. İsa, Kudüs’te dünya geldiğine göre, Hz. Meryem’in silkeleyip yediği hurmaların da Kudüs civarında yetişen hurma ağaçlarına ait olması gerekiyor. Buradan hareketle sallandığında hurma ağacı, ne zaman meyvesini döküyorsa, bundan da Hz. İsa’nın dünyaya geldiği zamanı tahmin etmek, mümkün gözüküyor. Dolayısıyla Kudüs ve civarında yetişen hurmaların olgunlaşma zamanına dair elde edeceğimiz bir bilgi, bize Hz. İsa’nın, yaklaşık doğum zamanını da göstermiş oluyor.
İnternet sitelerinde yer alan bilgiye göre “Kudüs hurmasının hasat zamanı geleneksel olarak Ağustos ve Eylül aylarına denk gelmektedir. Bu dönemde Kudüs hurmaları yetişip olgunlaşmaya başlar ve toplanmaya hazır hale gelir ve bu dönemde taze ve en lezzetli hallerini almış olurlar.” [3] Bu bilgiye göre Hz. İsa’nın doğum zamanını gün olarak değil de ay olarak bir tahminde bulunmak, en azından bu konuda bazı tefsirlerde yer alan yorumlar kadar, spekülatif olmayacaktır. Çünkü bu konuda yapılan yorumlar, bir zandan ibarettir ve Kur’an’ın ifadesiyle zanlar, hakikati yansıtmamaktadır. [4] Kur’an, ayrıca bizden bilmediğimiz şeylerin ardına düşmememizi de istemektedir. [5] Bu nedenle tefsirlerde yer alan şu yorumların zandan öte bir anlam ifade etmediği de anlaşılacaktır:
“Denilir ki: Bu hurma ağacının dalları yoktu, kurumuş bir kütük halindeydi ve zaman kış mevsimiydi. İsa’nın kerameti ve annesine gösterdiği mucize kabilinden kütük, bu haldeyken dallanıp budaklandı, meyveye durdu ve meyve olgunlaştı.” [6] Benzer yorumu, Kadî Beydavî’nin de ruviye/ rivayet edildi, kaydıyla naklettiği görülmektedir. [7] Bir başka tefsirde ise, “Meryem, karnındaki çocuk büyüyüp gebeliği belirlemeye başlayınca durumu ailesinden gizlemek için uzak bir yere gider, onlara görünmemeye çalışır. Doğum sancısı tutunca bir ağacın altına gelir. Başına gelenlere üzülen Meryem, üzülmemesini, Rabbinin, alt tarafında yani hemen yanı başında içecek bir su akıttığını, kuru ağacı silkelemekle de üzerine taze hurma döküleceğini, yiyip içmesini ve sevinmesini, insanlardan birini görünce Rahman için susma orucu adadığını, kimseyle konuşmayacağını söylemesini bildiren bir ses duyar.” [8]
Bu yorumlardaki ana sorun, Hz. İsa’nın doğumunun kış mevsimi ve hurma ağacının da kuru olduğunu doğrulayacak bir ayetin veya isnadı sahihin bir hadisin olmayışıdır. Dolayısıyla bu yorumlar, müfessirlerin kişisel ve kurgusal yorumlarından ibarettir ve ispatı da yoktur. Bu nedenle Hz. İsa’nın doğum zamanın kış değil, ondan daha önce olduğu anlaşılmaktadır.
Tartışma konusu yapılan Hz. İsa’nın ölümü ile ilgili ayetler ise şunlardır ve bize bir fikir verecek kadar da açık ve nettir:
“Bir de, inkâr etmeleri ve Meryem’e büyük bir iftira atmaları ve “Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa’yı öldürdük” demeleri yüzünden onları lânetledik. Halbuki onu ne öldürdüler ne de astılar; fakat sadece onlara öyle olmuş gibi göründü. Onun hakkında ihtilâfa düşenler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler, bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah Güçlü’dür, Hakim’dir.” [9]
“Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” [10]
“Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, «Beni ve anamı, Allah’tan başka iki tanrı bilin» diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, «Hâşâ! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.”
“Ben onlara, ‘Benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk ediniz’ diye bana emrettiğinden başka bir şey söylemedim. Ben onların içinde olduğum sürece onları gözledim. Fakat ne zaman ki, beni vefat ettirdin, artık onu gözetleyen yalnız Sen’din. Çünkü Sen her şeyi görüp gözetensin/her şeyin şahidisin.” [11]
Şu ayet ise Peygamberimize hitap etmekte ve şöyle demektedir: “Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar? Her can ölümü tadacaktır.” [12]
Şu ayet de genel bir ilkeyi ifade eder:“Biz peygamberi, yemek yemeyen birer ceset olarak da yaratmadık. Onlar ölümsüz de değildir.” [13]
Bu ayetlerde geçen “tevveffa” fiili vefat ettirmek, demektir, eceliyle ölenler için kullanılmaktadır. Vefa kökünden geldiği için ayrıca “yerine getirmek” anlamına da sahiptir ve emanet olarak kabul edilen canın iade edilmesi kastedilmektedir.
Tek bir ayete bağlı kalmadan, Kur’an bütünlüğü içinde zikredilen bu ayetler birlikte ele alındığında, Hz. İsa’nın öldüğü mü yoksa ölmediği mi veya Allah Teâlâ’nın, Hz. Peygamber’e hitaben söylediği, “Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar? Her can ölümü tadacaktır” sözünden, yine Hz. İsa’nın öldüğü mü yoksa ölmediği mi anlaşılmaktadır? Ayetin zahirî anlamı, Hz. İsa’nın Peygamberimizden önce öldüğüne mi, yoksa ölmediğine mi işaret etmektedir?
Diğer ayette ise Hz. İsa’nın ahirette, Allah Teâlâ’ya, “Ben onların içinde olduğum sürece onları gözledim. Fakat ne zaman ki, beni vefat ettirdin, artık onu gözetleyen yalnız Sen’din” diye cevap vermesi, Hz. İsa’nın öldüğünü mü, yoksa ölmediğini mi ifade ediyor? Şayet Hz. İsa yaşıyorsa, onun hem Kur’an’ın nüzul döneminde, hem de daha sonraki dönemlerde Hristiyanları gözetlemeye devam ettiği ve onun teslis akidesini de onayladığı anlamı ortaya çıkmıyor mu? Bu durumda Kur’an’ın tekzip etme misyonu ile tevhid akidesi devre dışı kalmış olmuyor mu? Bu da gösteriyor ki söz konusu bu ayetlerin lafzî delaletleri, Hz. İsa’nın yaşadığına değil, öldüğüne işaret ediyor.
Nitekim Hz. İsa’nın doğum zamanı ve ölümü ile ilgi olarak yapılan bu yorumlar, sorgulanmadan elde edilen aktarmacı bilgilerin ve kültürün oluşturduğu bir zihniyetten kaynaklandığı ve bu konunun Kur’an bütünlüğünden uzak ayet merkezli bir anlama yöntemi ile anlaşıldığı, dolayısıyla da burada bir anlama sorununun bulunduğu ve bu sorunun da kitap, sünnet, icmâ ve kıyas şeklinde formüle edilen bilgi hiyerarşine dikkat edilmemesinden kaynaklandığı görülüyor. Ayrıca böyle bir anlama yönteminin, Hz. Peygamber’in Muâz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken ona “Ne ile hükmedeceksin?” diye sorduğunda, onun “Allah’ın kitabıyla” diye cevap verdiği; daha sonra da sünnet ve içtihadı zikrettiği ve bundan da Hz. Peygamberin ziyadesiyle memnun olduğu konusundaki rivayet ile de uyum içinde olmadığı biliniyor. [14]
[1] Meryem,19/25. Bu ayete “Hurma kütüğünü kendine doğru çek! Taze turfanda olmak üzere senin üzerine (kucağına) düşsün!” şeklinde bir anlam da verilmektedir. Mahmut Özdemir, Kur’an’ı Kerim ve Türkçe Meâli, Ankara 2022,s.305.
[6] Abükkâdir Geylânî, Geylânî Tefsiri, Ter. Osman Nuri Küçük, İstanbul 2013, 3/243.
[7] Kâdî Beyzâvî, Envâru’t Tenzîl, Mısır 1968, 2/ 32.
[8] Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul 1990, 5/376.
[14] İbn Kesir, Tefsir, Kahire tarihsiz,7/345.