Hafta sonunda, Pakistan ile Afganistan arasında şiddetli sınır çatışmalarının yaşandığı haberleri ajanslara düştü.
Pakistan’ın Kabil’e düzenlediği hava saldırısının ardından, Taliban’ın Pakistan sınır karakollarına ağır silahlarla saldırı başlattığı ve karşılıklı saldırılarda iki tarafın da asker kaybı verdiği bildiriliyor.
Geçtiğimiz Perşembe günü Afganistan'ın başkenti Kabil'de ve ülkenin güneydoğusunda iki ayrı patlama meydana gelmiş, Taliban yönetimindeki Afganistan Savunma Bakanlığı, saldırılardan Pakistan'ı sorumlu tutarak bu eylemlerin Afganistan'ın egemenliğini ihlal ettiğini iddia etmişti. Pakistan yönetimi ise suçlamaları reddetmiş ve Afgan hükümetine "Pakistan Talibanı" olarak da bilinen Tehreek-e-Taliban Pakistan (TTP) grubunun militanlarını topraklarında barındırmayı bırakması çağrısında bulunmuştu.
Afgan Taliban Hükümeti, yaşanan şiddetli çatışmaların, iki gün önce Pakistan tarafından Kabil'de Tahrik-i Taliban Emiri Nur Wali Mehsud'a düzenlenen saldırıya yanıt olduğunu duyurdu.
İslamabad ve Kabil arasındaki gerginlik, Afgan hükümetinin, Pakistan topraklarında saldırılar düzenleyen terör gruplarına karşı harekete geçmemesi nedeniyle son dönemde tırmandı. Taliban'ın 2021'de Afganistan'da yeniden iktidara gelmesinden bu yana, Pakistan’a yönelik sınır ötesi terör saldırılarında ciddi bir artış yaşandığı biliniyor.
Pakistan askeri sözcülüğü yaptığı basın toplantısında, Pakistan'da yaşanan terör olaylarının yüzde 70'ini TTP teröristlerinin gerçekleştirdiğini ve bunların çoğunun Afgan uyruklu olduğunu belirterek, Pakistan'a yönelik yapılan en az 30 intihar saldırısında, Afgan uyruklu intihar bombacılarının kullandığını açıklamıştı.
Bölgede çatışmaların artması nedeniyle Taliban seferberlik ilan etmiş durumda. İki Müslüman ülke arasında devam eden çatışmaların büyümesi ve kayıpların artması muhtemel gözüküyor.
Görünürdeki sebep sınır anlaşmazlıkları ve terör saldırıları olsa da esasen devam eden çatışmaların derinlerde yatan çok daha ciddi ve karmaşık nedenleri bulunuyor.
PAKİSTAN-AFGANİSTAN GERGİNLİĞİ
Pakistan ve Afganistan arasındaki çatışmalar ve gerginlikler, karmaşık tarihsel, siyasi ve etnik kökenlere dayanıyor.
1-) Durand Hattı ve Sınır Anlaşmazlığı: İki ülke arasındaki 2.640 km'lik sınır olan Durand Hattı, 1893 yılında Britanya Hindistanı ve Afganistan Emiri arasında yapılan bir anlaşmayla çizilmiştir. Afganistan, Pakistan'ın 1947'de bağımsızlığını kazanmasından bu yana bu hattı uluslararası bir sınır olarak tanımayı reddetmektedir. Bu hattın varlığından doğan hoşnutsuzluk, Pakistan'ın Birleşmiş Milletlere kabulüne karşı tek oyu Afganistan'ın kullanmasına neden olmuştur.
2-) Terörizm ve Sınır Güvenliği: Pakistan, Afganistan'daki Taliban yönetimini, Pakistan topraklarında saldırılar düzenleyen terör örgütü Tehrik-i Taliban Pakistan (TTP) militanlarına barınak sağlamakla ve eylemlerini cezasız bırakmakla suçlamaktadır. Pakistan'ın sınır hattına çektiği tel örgüler, Afganistan tarafından egemenlik ihlali olarak görülmekte ve sınır çatışmalarına neden olmaktadır.
3. İstikrarsızlık ve Mülteci Akınları: Afganistan'daki uzun süren savaşlar ve istikrarsızlık milyonlarca Afgan mültecinin Pakistan'a göç etmesine neden olmuştur. Bu durum, Pakistan'ın ekonomik ve güvenlik altyapısı üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır. Pakistan, son yıllarda sınır dışı etme ve mülteci politikaları nedeniyle Afganistan ile gerilimler yaşamaktadır.
4. Jeopolitik ve Büyük Güç Etkisi: Pakistan, Afganistan'ın dış politikasında Hindistan'ın artan etkisinden rahatsızlık duymuş ve Kabil'in Yeni Delhi ile yakınlaşmasını kendi çıkarlarına tehdit olarak görmüştür. Tarihsel olarak Pakistan, bölgesel etkisini artırmak ve Hindistan'ın etkisini dengelemek amacıyla Afganistan'daki siyasi gruplara destek vermekle suçlanmıştır.
Tüm bunlarla birlikte, Pakistan’ın jeopolitik konumu, bu ülkeyi bağımsızlığından bu yana dış müdahale ve çatışmalara açık bir hale getirmiştir.
PAKİSTAN’IN JEOPOLİTİK KONUMU ve ÖNEMİ
Pakistan'ın dünyadaki jeopolitik konumu ve önemi, bulunduğu coğrafya ve uluslararası ilişkileri bağlamında büyük bir stratejik değere sahiptir.
Bölgesel Konum: Güney Asya'da yer alan ve Umman Denizi'ne uzun bir kıyısı bulunan Pakistan bu sayede deniz yoluyla küresel ticarete erişim sağlamaktadır. Güney Asya, Orta Asya ve Orta Doğu'nun kesişim noktalarından birinde bulunması Pakistan’ı tarih boyunca medeniyetler ve ticaret yolları için önemli bir geçiş güzergahı yapmıştır.
Çin'in devasa "Kuşak ve Yol Girişimi"nin (BRI) en önemli projelerinden biri olan ÇPEK, Çin'in Sincan bölgesini Pakistan'ın Gwadar Limanı'na bağlamaktadır. Bu koridor, Çin'e stratejik Malakka Boğazı'na alternatif, daha kısa ve güvenli bir deniz erişim yolu sunmaktadır. Bu, Çin'in enerji güvenliği ve ticareti için hayati öneme sahiptir. Pakistan, bu nedenle Çin'in yükseliş stratejisinde merkezi bir rol oynamaktadır.
Güvenlik ve İstikrar: Pakistan hem Güney Asya'daki köklü sorunları (Hindistan ile Keşmir) hem de küresel ticaret, enerji güvenliği ve büyük güç rekabeti açısından hayati önem taşıyan bir konuma sahiptir. Bu faktörler, Pakistan'ı Asya'daki güç rekabetinin, ticaret yollarının ve bölgesel güvenlik dinamiklerinin kilit oyuncularından biri haline getirmektedir. Pakistan konumuyla bölgesel güvenlik mimarisi için kilit bir ülkedir.
Büyük Güç Rekabeti: Özellikle Çin'in yükselişiyle birlikte Asya'daki jeopolitik rekabetin önemli bir parçasıdır. Çin'i dengelemek isteyen ABD, bölgedeki stratejik müttefiki olarak Hindistan'ı görmekte, bu durum Pakistan'ı doğal olarak Çin'e daha fazla yakınlaştırmaktadır.
Hindistan ile Rekabet ve Keşmir Sorunu: Hindistan ile olan tarihsel ve kronik Keşmir anlaşmazlığı, bölgedeki jeopolitik gerilimin ana kaynağıdır. Bu çekişme, küresel büyük güçlerin (özellikle ABD ve Çin) bölgedeki pozisyonlarını belirlemede de etkili olmaktadır.
Nükleer Güç: Pakistan'ın nükleer silahlara sahip olması, hem bölgesel hem de küresel güvenlik denklemlerinde kritik önem teşkil etmektedir.
İslam Dünyası ve Nüfus: Dünyanın en kalabalık ikinci Müslüman nüfusuna sahip olması ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi uluslararası kuruluşlardaki aktif üyeliği, Pakistan'ı İslam dünyasında önemli bir politik güç yapmaktadır.
Askeri Güç: Pakistan dünyada yedinci sırada gösterilen yüksek disiplinli bir orduya sahiptir. Pakistan ordusu; 617.000 personeli ve 528.000 yedeği, nükleer gücü, füze, tank ve uçak teknolojisi, hava ve deniz kuvvetleri ile dünyanın sayılı orduları arasında yer almaktadır.
Özetle, Pakistan; coğrafi konumu, nükleer gücü, Çin ile stratejik ittifakı ve Hindistan ile olan rekabeti nedeniyle sadece Güney Asya'da değil, aynı zamanda küresel jeopolitikte de büyük bir öneme sahiptir. Asya'daki hegemonya mücadelesi ve ticaret yolları üzerindeki kontrol arayışları, Pakistan'ın konumunu daha da kritik hale getirmektedir.
PAKİSTAN DIŞ POLİTİKASI
Jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle Pakistan, tarihi boyunca bölge dışı güçlerin ilgi ve etki alanında olmuştur. Egemen güçlerin Pakistan’la olan ilişkileri konjonktüre göre değişkenlik göstermiş, bu durum Pakistan dış politikasında inişli çıkışlı bir süreç yaşanmasına neden oluştur.
Bu manada, Sovyetler birliği (Rusya), ABD ve Çin’in Pakistan’a yaklaşımı ve Pakistan’ın bu ülkelerle olan ilişkileri Pakistan dış politikasını şekillendirdiği gibi, Pakistan’ın dış politika tercih ve uygulamaları da anılan ülkelerin Pakistan’a yönelik politikalarında belirleyici olmuştur.
Pakistan’ın dış politikasında belirleyici olan bir diğer önemli unsur ise Hindistan’la arasında bağımsızlıktan bugüne süre gelen çatışmacı süreçtir.
SOVYETLER BİRLİĞİ (RUSYA) İLE İLİŞKİLER
Pakistan-SSCB ilişkileri, SSCB-Hindistan ilişkilerinin seyrine göre şekil değiştirmiştir. 1947-1991 arasında SSCB, Keşmir çatışması nedeniyle Pakistan’ın üç savaş yaptığı Hindistan Cumhuriyeti'ne destek vermiştir.
1958 darbesinin ABD destekli olduğu ve Pakistan’ı ABD etki alanı hâline getirdiği yönündeki algılar, Sovyetlerin Pakistan’a karşı Hindistan’ın yanında yer almasına neden olmuştur. 1965 ve 1971 yıllarında yaşanan Hindistan-Pakistan savaşları sırasında Sovyetlerin Pakistan aleyhine politika izlemesi ve Hindistan’ın başlıca silah tedarikçisi olması, iki ülkeyi uzaklaştırmıştır.
1973 yılında iktidara gelen Bhutto döneminde Sovyetlerle olan ilişkiler tarihin en iyi düzeyine yükselirken, Pakistan’ın SEATO ve CENTO ile ilişkileri askıya alınmış Jimmy Carter yönetimindeki ABD ile ilişkiler de bozulmuştur.
2011 yılında Putin, Pakistan’ın Şangay İşbirliği Örgütü’ne katılma başvurusunu desteklediğini açıklamış, Pakistan’ın çelik fabrikaları ve Thar kömür işletmeleri projelerine teknolojik destek önermiş ve Rusya, Pakistan içerisindeki NATO saldırılarını kınamıştır.
HİNDİSTAN İLE İLİŞKİLER
1947'den beri Pakistan'ın bölgesel meseleler yüzünden komşusu Hindistan ile ilişkileri sıkıntılı olmuştur. Hindistan ve Pakistan, 20. yüzyıl boyunca Keşmir meselesi yüzünden üç konvensiyonel savaş yapmıştır. Hindistan'ın yönettiği Keşmir'in özerkliğini iptal etmesinin ardından Pakistan, 2019'dan beri Hindistan ile ilişkilerini dondurmuştur. Keşmir’i stratejik açıdan vazgeçilmez gören Hindistan ve Pakistan bölgedeki varlıklarını tavizsiz biçimde sürdürüyor. Bu durum bölgeye müdahale konusunda dış güçlerin işini kolaylaştırmaktadır.
Pakistan’ın dış politikası Hindistan ile ilişkilerinin yakın etkisi altındadır. Pakistan için Hindistan sürekli ve değişmez bir düşman konumunda kalmıştır. Pakistan, Hindistan’a karşı elini güçlendirmek için Çin ve ABD gibi güçler ile yakın ilişkiler geliştirmiştir.
ÇİN İLE İLİŞKİLER
Bölgede SSCB'nin artan nüfuzuyla birlikte Pakistan, soğuk savaş'ın büyük bölümünde Çin ile yakın güvenlik ilişkileri kurmuştur. Son yıllarda Pakistan'ın Rusya ile bağları soğuk savaş dönemi düşmanlıklarından uzaklaşmış ve Pakistan ile ABD arasındaki ilişkilerdeki soğukluk ülkeyi Rusya ve Çin'e daha da yaklaştırmıştır.
1955 Bandung Konferansı’ndan itibaren Pakistan, Çin’in dış politikasında özgün bir yer işgal etmiştir. İki ülkeyi yakınlaştıran ortak nokta Hindistan düşmanlığı olmuştur. Çin için Pakistan, Hindistan’ı sürekli meşgul edecek bir bölgesel güç niteliği taşırken, Pakistan içinse Çin, Hindistan’ı bölgesel ve hatta küresel düzeyde dengeleyebilecek yegâne müttefik olarak algılanmıştır.
1962 yılında Çin ve Pakistan tartışmalı Keşmir bölgesinin bir bölümünde Çin kontrolünü kabul eden bir anlaşma imzalamışlardır. İzleyen dönemde Pakistan; Doğu Türkistan, Tayvan ve Tibet gibi önemli sorun alanlarında Çin’i, Çin ise Keşmir konusunda Pakistan’ı sürekli olarak desteklemiştir. Çin, Pakistan’a savaş uçağı, füze, nükleer teknoloji, uydu teknolojileri alanlarında önemli miktarda satış ve teknoloji transferi gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Çin’in Gilgit-Baltistan bölgesine asker yerleştirmesi, Gwadar limanı inşası, Karakurum-Gwadar arasında demir yolu inşası iki ülke arasındaki yakın ilişkiyi gözler önüne serer. Çin ile Pakistan iki ülke arasındaki ticaret hacmini 15 milyar Dolara yükseltmeyi hedefleyen bir serbest ticaret anlaşması imzalamışlardır.
İSRAİL FAKTÖRÜ
Pakistan’daki dinî grupların İsrail’e şiddetle karşı çıkmaları Pakistan kamuoyunun İsrail aleyhtarı hâline gelmesine ve Pakistan hükûmetinin İsrail karşıtı politikalar geliştirmesine neden olmuştur. Bu durumda İsrail, Hindistan’a yaklaşmış Pakistan’a yapılacak olan ABD yardımlarını engellemeye çalışmış ve Afganistan ile birlikte Pakistan’ı İsrail için en önemli düşman ilan etmiştir.
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte uluslararası alandaki en önemli hamisi ve silah tedarikçisi SSCB’yi kaybeden Hindistan, ABD ile ilişkilerini geliştirmek için İsrail’in ara buluculuğunu kullanmış ve izleyen dönemde Hindistan-İsrail ilişkilerinde kayda değer ilerleme görülmüştür.
1980’li yıllarda İsrail, Pakistan’ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırmak üzere birtakım girişimlerde bulunmuş ama Pakistan gizli servisi ISI’nın istihbarat yeteneği ve Pakistan jetlerinin hazır bekleyişi nedeniyle bu girişimler sonuçsuz kalmıştır. Pakistan, bağımsız bir Filistin devleti kurulana dek İsrail ile herhangi bir diplomatik ilişki kurmayacağını kesin olarak belirtmiştir.
ABD İLE İLİŞKİLER
ABD ile Pakistan arasında 1947 yılında kurulan ikili ilişkiler inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Amerika Birleşik Devletleri, Pakistan'ın genç tarihinde önemli bir rol oynamış ve 14 Ağustos 1947'de bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olmuştur. 1959 yılında ABD ile Pakistan arasında yapılan anlaşma ile ABD herhangi bir saldırı anında Pakistan’a askerî destek sağlama sözü vermiş ancak 1965 yılında gerçekleşen Hindistan-Pakistan Savaşı’nda ABD bu sözünü yerine getirmemiş ve Pakistan nezdinde güvenilir olmayan bir müttefik hâline gelmiştir.
1979 yılında Afganistan’ın SSCB tarafından işgali, Pakistan ile ABD arasındaki ittifak ilişkilerinin derinleşmesine neden olmuştur. Bu dönemde ABD, Pakistan’a 3,2 milyar dolarlık ekonomik ve askerî yardım tedarik etmiş, buna karşılık Pakistan Afganistan’daki Sovyet karşıtı savaşçılara silah ve mühimmat tedarik ederek Sovyetlerin başarı kazanamamasını sağlamıştır.
1954'te Amerika Birleşik Devletleri ve Pakistan arasında Pakistan Silahlı Kuvvetleri'ne askeri eğitim sağlamak üzere Askeri Yardım Danışma Grubu'nun gönderilmesini öngören Karşılıklı Savunma Yardım Anlaşması'nı imzalamıştır.
Sonrasında Pakistan, soğuk savaş sırasında karşılaşılan sorunlarda sürekli olarak Amerika Birleşik Devletleri'nin yanında yer almıştır. O dönemde Pakistan, Sovyetler Birliği ve Çin ile sınırı olduğundan Amerika Birleşik Devletleri'nin askeri üsleri için jeostratejik bir konum görevi görmüştür. Ancak bu olumlu ilişkiler Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından bozulmuştur.
SSCB’nin ortadan kalkması Pakistan-ABD ilişkilerinin karmaşık ve sorunlu bir döneme girmesine neden olmuştur. Sovyet işgaline karşı kullanılan mücahitlerin Soğuk Savaş sonrası dönemdeki faaliyetlerinin nasıl sınırlandırılacağı iki ülke arasındaki en önemli sorunu teşkil etmiştir. Afganistan işgalinin ve Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından, mücahitlerin Batı dünyasının güvenliğini ve çıkarlarını tehdit ettiği gerekçesiyle, Pakistan hükûmetinin bu güçlere karşı mücadele etmesi ABD tarafından talep edilmeye başlanmıştır.
ABD Kongresi’nde Pakistan’a yapılacak olan yardımın kesintiye uğramasından söz edildiği günlerde, Pakistan’ın Usame Bin Ladin ile ilgili olarak CIA’ya bilgi aktaran Pakistanlıları tutuklaması da Pakistan’ın, ABD’nin kendisini ihmal etmesi hâlinde karşı tedbirler almaktan geri kalmayacağını ortaya koymaya çalıştığını göstermektedir.
Pakistan kendisinin ABD’ye duyduğu ihtiyaçtan ziyade, ABD’nin Pakistan’a muhtaç olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Gerçekten de ABD için Pakistan, Afganistan’da kabul edilebilir bir yönetimin varlığını ve Orta Asya’ya erişim yollarını koruma bağlamında göz ardı edilebilir bir ülke değildir.
SON DÖNEM PAKİSTAN POLİTİKALARI
Öte yandan Pakistan son dönemde, Rusya ve Çin ile ilişkilerini daha da geliştirme ve bu durumu Batı’ya ve Hindistan’a karşı kullanma çabası içine girmiştir. Pakistan ABD’ye karşı alternatifsiz olmadığını ilan etmeye çalışmaktadır.
Yakın zamana gelindiğinde ise Pakistan, Temmuz ayında Azerbaycan’ın Hankendi şehrinde yapılan Türk dünyası zirvesine katılmış ve zirvede gündeme gelen bölgesel askeri ittifak teklifini desteklemiştir.
Yine Pakistan, İsrail’in Katar saldırısının ardından başkent Doha’da yapılan İslam işbirliği teşkilatı zirvesine katılarak, İsrail’i kınayan ve İslam ülkeleri arasında NATO benzeri bir askeri yapılanmayı gündeme getiren sonuç bildirisini imzalamıştır.
Ayrıca Suudi Arabistan’la Pakistan arasında Eylül ayında askeri işbirliği anlaşması imzalanmış, böylece Pakistan Suudi Arabistan’ı nükleer koruması altına almıştır.
SONUÇ
Bağımsızlığından bu yana, gerek jeopolitik, gerekse jeostratejik konumu ve bağımsız dış politika uygulamaları nedeniyle egemen güçlerin müdahalesine uğrayan ve emperyalizmin kıskacında yer alan Pakistan, bölgede Türk ve Müslüman dünyasıyla birlik olma yolunda kararlı adımlar atıyor. Pakistan bölgede Amerikan çıkarlarıyla uyumlu olmayacak şekilde güçlü bir aktör olma yolunda ilerliyor.
Buna karşılık Amerika, Pakistan’ın Çin’le ve İslam dünyasıyla yakınlaşmaması ve kendi safında yer alması için ciddi girişimlerde bulunuyor. Nisan ayında Pakistan-Hindistan arasında yaşanan kısa süreli savaş ve bugün Afganistan’la yaşanan çatışmalar esasen Amerikan’ın Afganistan’a bu yönde verdiği uyarılardır.
Tüm bu gelişmeler karşısında, bölgede genişletilmiş Türk Birliği ve/veya İslam Birliği gibi ittifakların içerisinde yer almak Pakistan için vazgeçilmez önemdedir.
Bu yolla, hem Pakistan nükleer ve askeri kapasitesiyle bu yapılanmalara güç verecek, hem de böylesi ittifaklar içinde yer alarak dış güçlerin kendi egemenliğine yönelik müdahalelerine karşı güçlü bir bariyer çekmiş olacaktır.
Bölge birliğinin Pakistan’a, Pakistan’ın bölge birliğine ihtiyacı vardır. Bölge ülkelerince kurulacak bir askeri ittifak, emperyalizme karşı koyacak en güçlü odak olacaktır.
Böylece Pakistan; Rusya, ABD ve Çin arasındaki güç mücadelelerinin alanı olmaktan kurtulup merkezi bir aktör haline gelebilir.
Bu sayede Pakistan, alt kıtaya ve kendine özgü bağımsız politikalar geliştirebilir, ABD, Çin ve Rusya gibi büyük güçler karşısında özgün ve etkin bir duruş sahibi olabilir. Bunun gerçekleşmesi sadece Hint alt kıtası ya da Asya için değil, küresel güvenlik ve istikrarın sağlanması için de büyük önem taşımaktadır.