HAZAR’DAN AKDENİZ’E : TÜRK DÜNYASINA UZANAN HAİN PLAN
MAKALE
Paylaş
17.11.2025 21:25
109 okunma
Nejmettin Özdemir

Trump’ın ikinci dönemiyle birlikte tamamıyla siyonist-evanjelist aklın kontrolüne giren Amerikan dış politikası, Orta Doğu’daki planlarına Türk dünyasını da eklemlemenin peşinde.

Son olarak Amerikan elçisi Barrack’ın bu konuda yaptığı açıklama oldukça çarpıcı ve dikkat çekicidir. Bahreyn’in başkenti Manama'da düzenlenen bir forumda konuşan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, “Türkiye ile İsrail savaşmayacak, yakın gelecekte Türkiye ile İsrail arasında bir ticaret anlaşması imzalanabilir, Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi'nden Akdeniz'e kadar bir iş birliği göreceksiniz, Hazar’dan Akdeniz'e kadar bir hizalanma olacak" ifadelerini kullandı.

Türkiye’de siyasi çevrelerce tepki çeken bu açıklama, bir sefirin görev yaptığı ülkeye politik rota çizme densizliği olmanın ötesinde, derinlemesine incelemeyi gerektiren kritik bir meseleye işaret ediyor.

ABD Elçisi’nin “Hazar’dan Akdeniz’e” Söylemi Ne Anlama Geliyor?

Barrack’ın söylemlerini elbette bir elçinin şahsi görüşü değil, ABD-İsrail ekseninin bölgede uygulamaya geçtiği planın ilanı şeklinde okumak gerekir.

Esasen elçi Tom Barrack'ın Hazar'dan Akdeniz'e söylemi, Türkiye ile İsrail arasında olası bir işbirliğini ve bu işbirliğinin Orta Doğu ile Orta Asya’nın jeopolitiğini yeniden şekillendireceğini ifade ediyor. Barrack’ın ifadelerine göre Hazar'dan Akdeniz'e planının içeriği şöyle;

Türkiye-İsrail Yakınlaşması: Plan Türkiye İsrail ilişkilerin normalleşmesini ve bunun için Türkiye’nin Abraham Anlaşmalarını imzalamasını öngörüyor.

Stratejik Hizalanma-Hazar-Akdeniz Kuşağı: Bu plan, Türkiye-İsrail eksenli bu işbirliğinin sadece ikili ilişkilerle sınırlı kalmayacağı, Hazar Denizinden başlayıp Türkiye üzerinden Akdeniz'e kadar uzanan geniş bir coğrafyada yeni bir ekonomik ve stratejik ittifakın doğacağı kurgusunu içeriyor.

Bölgesel Güç Dengesi: Plana göre, bu yeni hizalanma, özellikle İran ve Rusya'nın etkisine karşı bölgedeki geleneksel güç dengelerini değiştirecek ve ABD'nin bölgedeki stratejik çıkarlarıyla uyumlu olacak.

Bu haliyle Tom Barrack'ın "Hazar'dan Akdeniz'e" söylemi, ABD'nin arabuluculuğu ve teşvikiyle, Türkiye dahil Müslüman ülkeler ile İsrail arasında işbirliği kurulması ve Orta Asya'dan Akdeniz'e uzanan yeni bir jeopolitik ve ekonomik eksen oluşturulmasının planlandığı anlamına geliyor.

Esas itibariyle bu açıklama, ABD’nin İsrail’in güvenliğini ve Siyonist yayılmacılığını Orta Doğu’dan sonra Türk dünyasına da genişletmeyi planladığını gösteriyor.

Hazar’dan Akdeniz’e planı büyük İsrail projesini de aşan boyutta, Orta Doğu ve Orta Asya’yı içine alan yeni bir emperyal kuşatmayı ifade ediyor.

Bunun için Abraham Anlaşmalarını kullanan ABD, önce Arap dünyasına dayattığı anlaşmaları şimdi, Hazar’dan Akdeniz’e çizdiği hatla, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Türk devletlerine dayatmaya çalışıyor.

Arap Baharından Sonra Türk Baharı Mı !

Kuzey Afrika ve Orta Doğuyu hedef alan büyük Ortadoğu projesi (BOP)’un ilk ayağı olan “Arap Baharı”yla İsrail’in etrafında sorun çıkaracak ülkelerde temizlik harekatı yapılmasının ardından, şimdi Hazar’dan Akdeniz’e projesiyle, karşılıklı işbirliği ve ekonomik kazanımlar kisvesi altında, zorunlu Abraham Anlaşmalarıyla, İsrail’i tanıyan, ilişkilerini normalleştiren ve Filistin meselesini görmezden gelen bir bölge oluşturulmaya çalışılıyor. ABD bu projede, BOP ve Arap Baharının başlangıcında olduğu gibi Türkiye’yi de yanında görmek istiyor.

Bu anlaşmalarla, bir yandan İsrail ve siyonist yayılmacılık tanınır ve meşru hale gelirken, diğer yandan ülkelerin sahip oldukları, enerji kaynakları, madenleri ve nadir minerallerinin işletme hakları, uzun yıllar boyunca ABD’ye devredilmiş oluyor. Bu yolla ABD bir yandan bölgede İsrail’i güvenceye alıp meşrulaştırırken, diğer yandan bölgenin zenginliklerine cebir ve tehditle çökmüş oluyor.

Başta Ukrayna olmak üzere, Grönland’dan Kanada ve Venezuella’ya, Sudan’dan Asya’daki Türk Cumhuriyetlerine kadar dünya üzerindeki pek çok yerde, gelecek için kritik önemdeki nadir mineralleri ele geçirmek, Trump’ın eliyle yürüyen ABD’nin yeni dış politikasının öncelikli hedefi haline gelmiş durumda.

Türk Dünyasının Birliği İçin Büyük Tehlike

Şu ana kadar Abraham anlaşmalarını imzalayan devletler, Birleşik Arap Emirlikleri Bahreyn, Fas ve Sudan iken, son olarak, beş Türk devletinin liderlerini Beyaz Saray’da toplayan Trump burada, Kazakistan’ın da Abraham Anlaşmalarına katılmayı kabul ettiğini açıkladı.

Esasen Türkiye’nin bölgede süregelen politikalarına karşı ABD’nin attığı adımlarla, bölgede iki ülke arasında kıyasıya bir mücadele uzun süredir ve açıktan devam ediyor. Amerika yaptığı hamlelerle, Türkiye’nin bölgesel liderliği ve Türk birliğini baltalayan adımlar atmayı ısrarla sürdürüyor.

HAZAR'DAN AKDENİZ'E PLANININ İKİ TEMEL DAYANAĞI

Hazar'dan Akdeniz'e planı, iki temel dayanak üzerinde kurgulanmış durumda. Bunlardan ilki planın kilit noktası olan Zengezur Koridoru, ikincisi ise planın ön şartı olan Abraham Anlaşmalarıdır.

ZENGEZUR KORİDORU

Zengezur koridorunun güvenlik ve işletme hakkı, kısa süre önce Ermenistan, Azerbaycan ve ABD arasında yapılan anlaşmayla 99 yıllığına ABD’ye devredildi. Böylece ABD esasen Türkiye ile Hazar havzası Türk devletlerini buluşturacak olan Türk koridorunun ortasına oturmuş oldu. Trump Zengezur Koridoruna konarak, Türkiye’nin bölgede etkin olma politikalarının önünü kesecek bir hamle yapmış oldu.

Öte yandan, Hazar'dan Akdeniz'e planı çerçevesinde Zengezur Koridorunun, İsrail’in Suriye üzerinden açmayı hayal ettiği Davut Koridoruna eklemlenerek, İsrail’e açılması öngörülüyor. Böylece plan kapsamında, İsrail bölgede merkez konumuna gelmiş olacak.

ABRAHAM ANLAŞMALARI / İÇERİĞİ VE ANLAMI

Abraham Anlaşmaları, İsrail’le bazı Arap ve Müslüman ülkeler arasında diplomatik ilişkilerin normalleştirilmesini amaçlayan bir dizi anlaşmadır. Bu anlaşmalar, 2020 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nin arabuluculuğunda imzalanmaya başlanmış olup, süreç halen devam etmektedir.

Hazar'dan Akdeniz'e planı için ön şart sayılan Abraham Anlaşmaları, planın stratejik olarak ilerlemesi ve potansiyeline ulaşması için hayati önemde görülüyor.

Resmi Açıklamalarda Anlaşmaların Amacı; Tam diplomatik ilişkilerin kurulması,  İsrail'in egemenliğinin tanınması, ekonomi, güvenlik, teknoloji, kültür, turizm, sağlık alanında işbirliği ve ortaklıklar geliştirilmesi, bölgede barış, istikrar ve refah vizyonunun ilerletilmesi, üç dinin ortak atası olan Hz. İbrahim'e atıfla dinler arası diyaloğun ve barış kültürünün teşvik edilmesi olarak belirtiliyor.

Oysa derinlemesine incelendiğinde Abraham Anlaşmalarının bambaşka amaçlara hizmet ettiği açıkça görülüyor.

ABRAHAM ANLAŞMALARI İSRAİL’İN YAYILMACI AMAÇLARINA HİZMET EDİYOR

Abraham Anlaşmaları, coğrafi toprak yayılmasından ziyade diplomatik, ekonomik ve stratejik nüfuzun yayılması  yoluyla İsrail'in yayılmacı amaçlarına hizmet etmektedir. Anlaşmalar İsrail'e bölgede kalıcı ve derin bir etki alanı kurma fırsatı sunuyor.

Normalleşme ve Filistin Sorununu Görmezden Gelme: Bu anlaşmalar, Arap ülkelerinin çoğunun İsrail ile ilişkileri normalleştirmeyi Filistin sorununun çözümüne bağladığı geleneksel Arap politikası paradigmasını değiştirmiş, İsrail'in Arap dünyasında tanınmasını sağlamıştır. Bu anlaşmalarla, Filistin meselesi imzacı Arap devletleri için öncelikli olmaktan çıkmıştır.

Bölgesel Güç Dengesi: Güvenlik ve istihbarat alanlarında işbirliğini de içeren anlaşmalar, İsrail'i bölgenin başlıca güçleri olan Körfez monarşilerine yaklaştırarak, özellikle İran'ın bölgesel etkisine karşı bir dengeleyici blok oluşturma potansiyeli taşıyor.

Türkiye'ye Alternatif Olmak: Hazar'dan Akdeniz'e planıyla, İsrail limanlarının Asya ve Avrupa arasındaki büyük ticaret koridorlarının entegre bir parçası haline gelecektir. Bu durum, İsrail'in Hayfa, Aşdod limanlarının gelecekte alternatif terminal olarak kullanılması ve Türkiye bağımlı kalmadan Akdeniz'e ulaşabilme riski doğurur.

Sonuç olarak, Abraham Anlaşmaları, İsrail'e doğrudan toprak ilhakı yerine, diplomatik tanınma, ekonomik entegrasyon ve bölgesel güvenlik ittifakları yoluyla siyasi ve ekonomik nüfuz alanını kalıcı ve geniş bir coğrafyaya yayma imkanı sunan, modern bir "yumuşak güç" yayılmacılığı aracıdır.

ABD'NİN ABRAHAM ANLAŞMALARINDAN ÇIKARI NE?

ABD'nin Abraham Anlaşmaları'ndan elde ettiği çıkar, İsrail ve Arap ülkelerinin çıkarından çok daha geniş, küresel ve bölgesel jeopolitik hedeflere odaklanmıştır. Bu anlaşmalar, ABD'nin Orta Doğu'daki stratejik çıkarlarını pekiştiren ve rakiplerine karşı elini güçlendiren çok boyutlu bir planın parçasıdır.

Liderlik ve Arabuluculuk Rolü: ABD bu anlaşmalara aracılık ederek, kendisini Orta Doğu'da tek ve vazgeçilmez bir barış ve güvenlik garantörü olarak konumlandırma çabasındadır. Bu, ABD'nin diplomatik etkisini artıracak ve küresel liderlik imajını güçlendirecek bir hamledir.

İran'a Karşı Etkili Bir İttifak Kurma: Anlaşmalar, ABD'nin en yakın müttefiki İsrail ile önemli Körfez monarşilerini bir araya getirerek İran'a karşı ortak bir cephe oluşturmayı amaçlar. Bu amaç, ABD'nin İran'ın bölgesel nüfuzunu sınırlama ve dengeleme stratejisinin merkezinde yer almaktadır.

Bölgesel Güvenlik Mimarisi: ABD bu yeni ittifakı kullanarak, Körfez ve İsrail'e entegre bir hava savunma ve güvenlik mimarisi kurmayı hedeflemektedir.

ABD Şirketlerine Pazar: Anlaşmaların getirdiği ekonomik entegrasyon, ABD şirketlerine hem İsrail'de hem de Körfez ülkelerinde yeni büyük yatırım ve iş yapma fırsatları yaratıyor.

Abraham Anlaşmaları, ABD'ye askeri ayak izini küçültme ve maliyetleri azaltma yönünde önemli bir stratejik fırsat sunmaktadır. ABD, artık her bölgesel krize doğrudan müdahale etmek yerine, müttefiklerinin entegre askeri kapasitelerine ve istihbaratlarına daha fazla güvenebilecektir.

ANLAŞMALARIN MÜSLÜMAN ÜLKELER İÇİN DOĞURDUĞU RİSKLER VE ÖDÜLLER(!)

ABD ödül-ceza yöntemiyle Abraham Anlaşmalarını hayata geçirmeye çalışıyor. Arap dünyasından sonra şimdi de Türk Cumhuriyetlerinin önüne Abraham Anlaşmalarını imzalamaları için bazı ödüller, aksi halde ise tehditler konuluyor.

Riskler (Tehditler)

Bu anlaşmalarla, ABD bölgeye gönüllü davet edilmiş olurken, yaptırımlar, mali desteğin kesilmesi, uluslararası yalnızlaştırma ve Arap Baharında olduğu gibi ülkelerde iç karışıklıklar, darbeler, rejimlerin ve liderlerin devrilmesi gibi tehditlerle, devletler Abraham Anlaşmalarını imzalamaya zorlanıyor.

Abraham Anlaşmaları'nı imzalayan Körfez ülkeleri (BAE, Bahreyn) ve sürece sıcak bakan diğerleri (Suudi Arabistan), hem içeride hem de dışarıda önemli bir risk/ödül dengesini yönetmek zorunda kaldılar.

Filistin Meselesi Baskısı: Anlaşmalar, on yıllardır süregelen Arap Birliği yaklaşımı olan "önce toprak, sonra barış" ilkesini bozduğu için, özellikle İran, Türkiye ve Filistin Yönetimi gibi aktörlerin sert eleştirilerine maruz kaldılar. Filistin davasına olan halk desteği nedeniyle anlaşmaların meşruiyeti zayıfladı.

Arap ve İslam Dünyasındaki Ayrışma: İmzacı devletler ile anlaşmaları imzalamayan ve Filistin davasını önceleyen diğer Arap ülkeleriyle diplomatik bir ayrışma yaşandı. Körfez ülkeleri, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) platformlarında bu anlaşmaları savunmak zorunda kaldılar.

Ödüller

BAE ve Bahreyn'in ardından, Fas ve Sudan da Abraham Anlaşmalarını imzalayarak İsrail’le normalleşme sürecine katılmış oldu.

Fas: Fas’ın ödülü İsrail’le normalleşme anlaşması imzalaması karşılığında, ABD'nin Fas'ın Batı Sahra üzerindeki egemenliğini tanıması oldu.

Sudan: Sudan ise anlaşma imzası karşılığında ABD'nin Sudan'ı terörizmi destekleyen ülkeler listesinden çıkarması ve uluslararası mali destek sağlaması gibi taahhütler aldı.

ABD Güvenlik Şemsiyesinin Güçlenmesi: Abraham Anlaşmaları, Körfez ülkeleri ile ABD arasındaki güvenlik ilişkilerini derinleştirirken bu ülkeler, ABD'den gelişmiş silah sistemlerine erişim ve İran'a karşı daha sağlam bir Amerikan taahhüdü elde etmeyi amaçladı.

ABD'de Lobi Gücü: İmzacı devletler Washington'da Filistin meselesine odaklanmayan bir dış politika yürüttüklerinden, lobi faaliyetlerini güçlendirdiler.

Körfez ülkeleri, Abraham Anlaşmaları'nı imzalayarak İsrail’le normalleşmeyi ve ABD'nin güvenlik garantilerini güçlendirme ve ekonomilerini çeşitlendirme gibi çıkarları, Filistin davasına tercih etmiş oldular.

KAZAKİSTAN’IN ABRAHAM ANLAŞMALARINA KATILMAYI KABUL ETMESİ NE ANLAMA GELİYOR

Beyaz Saray'a çağırılan Türk Cumhuriyetleri Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan ile ABD arasındaki C5+1 formatındaki görüşme, 6 Kasım’da gerçekleşti. Görüşmeler sürerken, Kazakistan'ın Abraham Anlaşmalarına katılmayı kabul ettiği açıklandı.

Kazakistan'ın Abraham Anlaşmalarına katılması, Orta Doğu ve Orta Asya jeopolitiği açısından stratejik önemdedir.

Orta Doğu'dan Avrasya'ya Coğrafi Genişleme: Kazakistan Türk ve Müslüman bir Orta Asya ülkesidir. Bu katılım, Abraham Anlaşmaları'nın coğrafi kapsamının Orta Asya'ya genişlediği ve bu anlaşmaların sadece "Arap-İsrail" ekseninde değil, "Türk Devletleri ile İsrail" ekseninde de ilerlediği anlamına geliyor.

İsrail İçin Diplomatik Zafer: Kazakistan'ın katılımı, İsrail'in özellikle Gazze'deki son çatışmalar sonrası yaşadığı diplomatik izolasyonu kırma ve bölgesel meşruiyetini yeniden güçlendirme yönünde atılmış bir adımdır. Bu durum, Filistin davasının diğer Müslüman ülkeler nezdinde öncelik sırasında gerilediğine işarettir.

Bölgede ABD Nüfuzu: Kazakistan'ın katılımı, ABD’nin bu anlaşmaları Orta Asya'daki Türk Devletleri'ne uzanan bir stratejik araç olarak kullandığını gösteriyor. Bu durum ABD'nin bu kritik coğrafyadaki nüfuzunu artırmaya yönelik önemli bir adımdır.

ABD ile İlişkilerin Güçlenmesi: Kazakistan Abraham Anlaşmalarına katılımıyla, ABD ile kritik mineraller ve stratejik sektörlerde iş birliği karşılığında, ABD'den güvenlik ile ekonomik destek taahhüdü almıştır.

Rusya ve Çin'e Mesaj: Bu hamle, Kazakistan'ın dış politikasında çok yönlü rotasını sürdürdüğünü ve geleneksel müttefikleri olan Rusya ve Çin'e ek olarak, ABD ve Batı ile ilişkilerini güçlendirmeye istekli olduğuna işaret ediyor.

Türk Birliğinde Çatlak: Kazakistan’ın Abraham Anlaşmalarına katılımının Türk Birliğinde çatlak oluşturduğu ve ileride birlik içinde doğacak pek çok olumsuzluğa kapı araladığı muhakkaktır.

Özetle Kazakistan'ın kararı, mevcut ilişkileri stratejik ortaklığa taşıyan, ABD ile bağları güçlendiren ve Abraham Anlaşmaları'nın etki alanını Avrasya'ya genişleten çok boyutlu bir diplomatik adımdır.

HAZAR’DAN AKDENİZE PLANI İSRAİL’İN TÜRK VE İSLAM DÜNYASINDAKİ SİYONİST EMELLERİNE HİZMET EDECEK

ABD'nin Hazar'dan Akdeniz'e planı, resmi olarak sunulan hedeflere göre, jeopolitik, ekonomik ve güvenlik temelli bir projedir. Ancak, derinlemesine bakıldığında bu projenin, temelinde siyonist-evanjelist ittifakın bölgedeki emellerini gerçekleştirme planının yattığı görülür.

Hazar'dan Akdeniz'e planı, İsrail'in Türk ve İslam dünyasındaki siyonist emellerine hizmet edecek jeopolitik ve ideolojik bir kurgudur. Bu proje sadece ekonomik değil, aynı zamanda İsrail'in bölgesel nüfuzunu kalıcılaştırmaya hizmet eden derin siyasi amaçlar taşır.

Diplomatik Meşruiyetin Kalıcılaştırılması: Abraham Anlaşmaları üzerinden ilerleyen bu plan, sadece ekonomik değil, aynı zamanda diplomatik bir köprüdür. Türk Devletlerinin İsrail'le ticari ve stratejik ilişkilerini derinleştirmesi, İsrail'in bölgesel meşruiyetini pekiştirir. Böylece İsrail yabancı bir unsur olmaktan çıkıp, bölgenin vazgeçilmez ve meşru bir ticaret ortağı olarak kabul görür.

Güvenlik Çevresi Oluşturma: Plan Körfez ülkeleri ve ABD'nin yer aldığı, İran'a karşı ortak çıkar eksenli bir koalisyon oluşturur. Bu, İsrail'in stratejik çevresini güvence altına alırken, Türk ve Müslüman ülkeleri doğal olarak İran'a karşı ABD-İsrail güvenlik mimarisine yaklaştırır. Böylece İran'ın ve bölgedeki direniş ekseninin etkisi sınırlanarak, İsrail'in güvenliği uzun vadede garanti altına alınmış olur.

Ekonomik Hegemonya ve Entegrasyon: Hazar-Akdeniz planı, İsrail'in siber güvenlik, su ve tarım teknolojilerini, bölgenin lojistik ve ekonomik koridoruna entegre etmesi bölgenin kilit ekonomik sektörlerinde ana tedarikçi haline gelmesi sağlar. Bu durum ekonomik yayılmasına ve önemli gelirler elde etmesine imkan tanır. Ekonomik entegrasyon derinleştikçe, siyasi karşı çıkışlar zorlaşır.

Yeni Pazarlara Erişim: Plan sayesinde İsrail’in, yüksek sermayeli, gelişmiş ve hızla büyüyen Körfez ekonomilerine ve pazarlarına erişimi kolaylaşır. Bu, İsrail şirketleri için milyarlarca dolarlık yeni kazanç fırsatları doğurur.

Bölgesel Lojistik Merkezi Olma: Hazar'dan Akdeniz'e planıyla, İsrail limanları ve lojistik altyapısı, Avrupa ile Asya arasındaki ana ticaret koridorunun bir parçası olma potansiyeli elde eder..

Filistin Meselesini Görünmez Kılma: Plan Türk ve İslam ülkelerinin dikkatini ve enerjisini ekonomik projelere yönlendirir. Bu durum, bu ülkelerin Filistin konusunda sert bir diplomatik pozisyon almalarını zorlaştırır ve İsrail üzerindeki baskıyı azaltır. Böylece Filistin meselesi bölgesel ve küresel gündemde geri plana düşer.

Özetle Hazar'dan Akdeniz'e planının nihai amacı, büyük lojistik kârlar ile birlikte, İsrail'in ekonomik, siyasi ve güvenlik anlamında Türk ve İslam coğrafyasına yayılmasını sağlamaktır.

ABD-İSRAİLİN HAZAR’DAN AKDENİZ’E VİZYONUNUN TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI VE TÜRK BİRLİĞİ ÜZERİNE OLASI ETKİLERİ

Hazar'dan Akdeniz'e planı basit ekonomik çıkarların ötesinde, derin jeopolitik ve ideolojik hedeflere odaklanıyor. ABD ve İsrail'in bu projeye verdiği destek, siyonist-evanjelist birliğinin Türk dünyası ve Türk Birliği üzerindeki stratejik emelleriyle doğrudan ilişkilidir. Plan Türk Birliği (Türk Devletleri Teşkilatı-TDT) üzerinde pek çok olumsuz etki ve risk doğurma potansiyeli taşımaktadır.

Türk Dünyası Üzerindeki Nüfuz: Hazar bölgesini Akdeniz'e bağlayan bu koridor, siyonist-evanjelist siyasi lobinin, Türk coğrafyasındaki ekonomik ve siyasi gelişmelere etki etme ve bu bölgedeki ABD/İsrail nüfuzunu artırma aracı olarak öngörülmektedir.

Dış Güçlere Bağımlılık ve Stratejik Kırılganlık: Plan, büyük ölçüde ABD, AB ve Abraham Anlaşmaları üzerinden Körfez sermayesi tarafından finanse edildiği için, koridorun yönetimi ve stratejik kararları dolaylı olarak Batı'nın ve İsrail'in kontrolüne geçebilir. Türk Birliği ülkeleri, koridorun getirdiği büyük ticari gelirin dağıtımında ve rotanın stratejik yönetiminde ikincil bir role düşebilir. Bu durum, TDT'nin "birlikte güçlenme" ve ortak refah hedeflerini baltalayarak, birliğin sorgulanmasına yol açabilir.

Kaynak Kontrolü: Planla birlikte TDT ülkelerinin ulusal kaynaklarının kullanımında kendi bağımsız kararlarını almasını zorlaştırır ve Türk dünyasının zengin enerji kaynakları ve kritik mineralleri üzerindeki kontrolün ABD ve İsrail eksenine geçmesine yol açar.

İdeolojik Ayrışma: Plan TDT içinde Filistin meselesine yönelik ciddi bir ayrışma yaratır. Türkiye'nin Filistin davasına olan güçlü bağlılığı ile Kazakistan-Azerbaycan gibi ülkelerin İsrail ile geliştirdiği güçlü ekonomik-güvenlik ilişkileri çatışır. Bu ideolojik çatlak, Türk Birliği'nin ortak bir dış politika ve değerler sisteminde birleşme yeteneğini ciddi şekilde tehlikeye atar. Temel siyasi konularda uzlaşamayan birliğin uzun vadede parçalanma riski doğar.

Sonuç olarak Hazar'dan Akdeniz'e planı,  Türk Devletleri Teşkilatı'nın stratejik özerkliğini ve iç diplomatik uyumunu riske atabilecek potansiyel tuzaklar içermektedir. ABD-İsrail eksenli bu plan, Türk Birliği'ni doğrudan askeri yollarla değil, fakat ekonomik bağımlılık, ideolojik bölünme ve iç liderlik çekişmesi yaratarak zayıflatma ve nihayetinde parçalama potansiyeli taşımaktadır.

TÜRK DÜNYASI HAZAR’DAN AKDENİZ’E HAİN PLANINA KARŞI HANGİ TEDBİRLERİ ALMALI?

Hazar'dan Akdeniz'e planının doğurduğu tehditlere karşı Türk dünyasının stratejik özerkliğini, birliğini ve ekonomik bağımsızlığını korumak için alması gereken tedbirler, çok boyutlu ve kapsamlı olmalıdır.

Stratejik Özerkliği Güçlendirme Tedbirleri / Finansal Bağımsızlık

Dış finansörlerin yönetim ve karar alma süreçlerindeki etkisini, dolayısıyla ideolojik gündemlerini sınırlamak amacıyla, Türk Yatırım Fonu Hızla Büyütülmeli, TDT üye ülkelerinin, koridor projelerinin finansmanı (özellikle kritik altyapı bölümlerinde) ABD/Batı sermayesine bağımlı kalmadan büyük ölçüde bu fon üzerinden karşılamalıdır.

Lojistik Kontrol / Ortak Lojistik Şirketleri

TDT ülkelerinin ulusal demiryolu ve liman idarelerinin ortaklığında, koridorun lojistik operasyonlarını yönetecek (gümrük, tarifeler, bekleme süreleri) tek ve güçlü bir TDT şirketi kurulmalı böylece, kritik altyapının ve bilgi akışının kontrolü dış güçlere bırakılmamalı ve koridorun işletiminden elde edilen kârın ve stratejik kontrolün içeride kalması sağlanmalıdır. 

Diplomatik ve İdeolojik Savunma Tedbirleri / Ortak Filistin Deklarasyonu

İdeolojik ayrışmayı önleyerek birliğin iç uyumunu korumak için Filistin meselesinde Türkiye'nin hassasiyetlerini gözeten, ancak diğer TDT ülkelerinin ekonomik ilişkilerini tamamen koparmasını gerektirmeyen, somut ve ortak bir diplomatik çizgi belirlenmelidir.

Çok Kutuplu İlişkiler / Çin ve Rusya ile Dengeleme

Tek bir güce (ABD/Evanjelist Lobi) bağımlı kalmanın önüne geçmek amacıyla, Rusya'nın INSTC ve Çin'in Kuşak ve Yol projelerine karşı diplomatik kanalları açık tutarak, büyük güçler arasında manevra alanı yaratılmalıdır.

Hukuki ve Sınai Hakların Korunması

Türk dünyasının verileri üzerindeki tam kontrolünü ve ulusal egemenliğini korumak amacıyla, Koridorda kullanılan kritik altyapı teknolojileri, yazılımlar ve iletişim sistemleri için, dış paydaşlarla yapılan sözleşmelere fikri mülkiyetin devredilemezliği ve veri egemenliği konularında kesin hükümler eklenmelidir.

Bu tedbirler, Türk dünyasının Hazar'dan Akdeniz'e projesinin ardındaki ideolojik ve stratejik kontrol risklerine karşı güçlü bir savunma hattı kurmasını sağlayacaktır.

Yorum Ekle
Adınız :
Başlık :
Yorumunuz :

Dikkat! Suç teşkiledecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

sanalbasin.com üyesidir

ANA HABER GAZETE
www.anahaberyorum.com
İşin Doğrusu Burada...
İLETİŞİM BİLGİLERİMİZ
BAĞLANTILAR
KISAYOLLAR
anahaberyorum@hotmail.com
0312 230 56 17
0312 230 56 18
Strazburg Caddesi No:44/10 Sıhhiye/Çankaya/ANKARA
Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı
Anadolu Ay Yayınları
Ayizi Dergisi
Aliya İzzetbegoviç'i
Tanıma ve Tanıtma Etkinlikleri
Ana Sayfa
Yazarlarımız
İletişim
Künye
Web TV
Fotoğraf Galerisi
© 2022    www.anahaberyorum.com          Tasarım ve Programlama: Dr.Murat Kaya