Aslında politikanın demagogu demek en doğrusu. Demagog dilimize laf cambazı veya laf ebesi olarak çevrilebilir. Neymiş diye Google Wikipedia’ya sorduğunuzda aldığınız yanıt şöyle:
“Demagoji veya laf cambazlığı, halkın isteklerine, önyargılarına ve korkularına dayalı olarak yapılan siyaset ve destek arayışıdır. Yunanca demos (halk) ve agogos (liderlik yapmak) kelimelerinin birleşiminden türemiştir. Genellikle üstün bir hitabet ve propaganda yeteneği gerektirir. Çoğunlukla dindarlık, milliyetçilik, sağcılık ve solculuk gibi popüler kavramları kullanarak ve bunlara bağlılığı sömürerek yapılır. Demagoji yapan kişiye "demagog" (laf cambazı) denir.”
Wikipedia’ya göre Tarihçi Reinhard Luthin demagogu şu şekilde anlatıyor:
"Hitabet, pohpohlama ve hakaret etme konusunda beceriklidir. Önemli konuları tartışmaktan kaçınır. Herkese her şeyi vadedebilir. İnsanların aklına değil, duygularına hitap eder. Dinsel, ırksal veya sınıfsal ön-yargıları sömürmekten kaçınmaz. Öyle olmasa dahi her zaman halk adamı gibi görünür. Batı medeniyeti kadar eski bir geleneğin ürünüdür. "
Laf cambazlarının en sık başvurduğu yöntemlerden biri de halkın mantıklı düşünme kabiliyetini tıkaması ve kitleleri duygularıyla hareket etmeye sevk etmesidir. Ayrıca bu yöntemler birleştirilerek etkinliklerinin artması da sağlanır.
Hayırdır, bu tanımlar tanıdığınız birinin tarifine mi uyuyor yoksa? Wikipedia’ya göre kullandıkları yöntemlerden birisi de felaket tellallığı olan laf ebeleri karşı oldukları kişi veya grupları günah keçisi ilan ederlermiş.
Kafanızda oluşan resme cuk oturuyor sanki değil mi?

Bitmedi. Laf cambazları veya ebeleri ya da demagogların başvurdukları yöntemler bu kadar değil. Çok tanıdık başka yollara da başvuruyorlar. Nasıl mı, başlıklar halinde şöyle:
Yalan Söylemek
İmkansızı Vaat Etmek
Şiddet veya Yıldırma
Hakaret Etmek veya Alay Etmek
Bayağılık veya Kaba Davranmak
Halk Adamı Gibi Görünmeye Çalışmak
Aşırı Derecede Basite İndirgemek
Medyaya Saldırma
***
BİR CROP ALIR MISINIZ?
Mont alacağım, satıcı “bi deneyin” dedi. Giydim. Kollar iyi, beden oturdu, ancak boyu kısanın kısası. Tamam mont dediğin kısa olur. Uzun olsaydı ona ceket denirdi, kısaya mont denir diye düşünüyorum. Belki yanlış beden verdiler diyeceğim, diyemiyorum.
Yutkunarak, bu niye bu kadar kısa böyle dedim.
İçimden de dua ediyorum inşallah “efendim mont bu. Kısa olur” demesin diye. Derse kavga çıkar.
Demedi.
Sırıtarak, “crop bu efendim”
-“Tamam da ben mont istedim mont ne zaman crop oldu? dedim. “Hem crop dediğinde ne ki?” Dedim.
Sırıttı. Crop tarzı yani şimdi moda bu.
Hani özellikle genç kızlarda falan görüyorsunuz ya, beli göbeği açıkta bırakan kısa kazaklar gömlekler filan. İşte onlar malzeme yokluğundan değil düpedüz modadan dolayı öyle kısacıklarmış. Göbeği beli göstermenin yeni adı da cropmuş.
Aydınlandım. Artık sokakta daha bilinçli yürüyeceğim, göbeği açıkta gelen birini görürsem, bir sürü ıvır zıvır düşünmeden doğrudan cropa bak deyip geçeceğim.
***
PİREYİ DEVE YAPARSAN
Daha önce ana akım medya veya merkez medya olarak tanımlanan medya grubunda bazı siyasi veya önde gelen kişilerin konuşmalarındaki bazı sözler alınır, sözün önüne arkasına bakılmadan kasıtlı yorumlar yapılırdı.
Buna “sözü cımbızlamak” denirdi.
Şimdiyse bazı tv kanallarında veya sosyal medyada kimi haberci veya kişiler karşıt görüştekilerin laflarını gaflarını alıp, üzerine saatlerce konuşuyor, adına da program yaptık diyorlar.
Kısaca yöntem taraflar için şöyle görünüyor.
Muhalefet kanadı iktidar yanlılarının bir lafını, hareketini veya bir gafını alıyor, konu ediyor. Ana fikir aşağılamak. Muhalefet kanadı partisinden gazetesine, televizyonundan sosyal medyasına kadar hayret edici bir kibir ve ego ile tepeden bakıyor, aşağılıyor da aşağılıyor. Son zamanlarda açık açık ehliyet liyakat filan falan diyemiyorlar ama, satır arası ve bilinç altı, “her şeyi biz biliriz, lakin yapamayız” gibi bir hava da sezilmiyor değil.
Muhaliflere önerimiz şöyle:
Bir ayna almanızda yarar var. Sakin ve soğukkanlı bir biçimde aynaya bakarak bu egonun kaynağına ulaşmaya ve bir özeleştiri yapmaya çalışın. Beceremediniz işte!
Gelelim iktidar kanadına. O taraf ise muhaliflerin laflarını gaflarını alıp şişirdikçe şişiriyor, büyüttükçe büyütüyorlar. Bu işi bazen o kadar abartıyorlar ki, hiç değinmeseler önem taşımayacak bir konu, birdenbire dikkat çekiyor. Adı sanı sadece kendi çevresinde bilinen kişiler bu nedenle herkes tarafından tanınır hale geliyor.
Bu kanata önerimiz basit. “Karşı tarafı eleştirecek çok konu, yapacak çok iş var. Vazgeçin birilerini büyütmekten. Hele hele pireyi deve yapmaktan tamamen vazgeçin. Siz büyüttükçe onlar kazanacak çünkü yapmaları gerekeni yapıyorlar. Ancak, sizin yapmanız gereken bu mu?”
***
ŞİMDİ HERKES BÖYLE
Anne tesettürlü, kızı ise tam tersi. Bir an, “dünya görüşü, fikir, inanç ve politik görüş özgürlüğü, bireysel bağımsızlık” gibi son derece derin konular kafama geldi gitti.
Aynı evde yaşayan insanlar, birbirlerini bu düzeyde mi etkiler, deyip kendi kendime meraklandım. Ve sordum, giysileriniz birbirinin tam zıddı. Hanginiz doğrusunuz?
Anne olayın farkında bakışlarından seziliyor. Belli ki açıklama gücü ve sözü yok.
Kız kıkırdadı.
Anne vereyim bir cevap kapansın konu havasında “işte biliyorsunuz zaman böyle işte” dedi.
Sanki onun genç kızlığında zaman başka türlüymüş gibi. En fazla 45-50 yaşlarında. Yani genç kızlığı 90’lara denk geliyor. Kim bilir belki de 28 şubatın ötesinden berisinden geçti. Yaşamadıysa da en azından duydu.
Ona rağmen tesettürlü. Onun annesi veya babası zaman demedi. Bahane aramadı.
Bunları düşündüm hızla.
Kız annesinin sözleri üzerine “şimdi herkes böyle giyiniyor” dedi.
İşte büyülü sözler bunlardı.
“Şimdi herkes böyle yapıyor.”
Akıllı telefon, tablet, laptop bilmem ne ile yaşamınıza renk katıp bize bireysel özgürlük vadeden güç, sonunda bizi bireysel mahkûmlara dönüştürdü ve bu aletlerin dünyasına hapsetti.
Şimdi herkes böyle.
Ne gerekçe ama!
***
KÜTÜPHANEMDEN
SEMAHAT ARSEL- KUŞAKTAN KUŞAĞA
YAPI KREDİ YAYINLARI
Vehbi Koç’un büyük kızı Semahat Arsel’in anlatımı ve Ayşe N. Sümer tarafından hazırlanan kitap Yapı Kredi tarafından 2022 yılında yayımlanmış. Bir yandan mensubu olduğu Koç ailesinin gelişiminde şahit olduklarını anlatan Arsel, diğer taraftan da Ankara’nın örf ve adetlerini, gelenek ve göreneklerini anlatıyor.

Tarihsel bir süreç içerisinde ailenin Ankara ve İstanbul dönemlerini, Türkiye’nin gelişim ve değişimini ekonomik ve politik gelişmeleri ve yansımalarını yalın bir dille okumanız mümkün.
***
KAYIP VİCDAN ARANIYOR
Yere düşen bir parça ekmeği öpüp başına koyduğumuz günlerden, torba torba ekmekleri bahçe demirlerine astığımız günlere geldik. Hoş gelmedik. Sefa bulmadık.
Bu görüntü bir sokaktaki onlarca benzerinin sadece bir örneği.
Şeyy, Gazze mi dediniz, Miyanmar, Bangaldeş veya bir Afrika ülkesi mi, ekmek bulamayıp açlık çekenler dediğiniz yer?
Hani şu mart ayı geldiğinde Çanakkale Savaşında askerimize verilen günlük tayın paylaşımını yapan yoksa siz miydiniz?
Torbaların içinde bütün ekmekler, bir parçası koparılmış ekmekler ve ambalajı açılmamış dilimli ekmekler var.

“Vay canına” diyeniniz var mı?
Fazla fazla. Bu kadarı da fazla.
Kayıp vicdan aranıyor.
Sarper SAN
