"BU MUM UMUMUZUN MUMUDUR" Şeklinde bir tekerleme vardı, bilen bilir. Özellikle konuşması aksayanlar söylemeye çalışırdı. Biz mumu, özellikle beyaz, ince ve uzunca olanını elektriklerin sıkça kesildiği dönemlerden iyi biliriz. O zamanlar cep telefonları yoktu. Ne alaka diyeceksiniz. Hayır kel alaka değil, cep telefonlarının feneri artık mum yerine geçti ya, ona vurgu benimkisi.
Sözün kısası sekiz ayrı meslekten seçkin kişi bir araya gelip bir jüri oluşturmuşlar ve “ışığıyla, kokusuyla büyüleyen en iyi 1o mumu seçmişler.”
Gördünüz mü, karanlıkta kurtarıcı olarak bildiğimiz ince beyaz mumlar ışık vermekten öte ne işe yarıyorlarmış.
Tam 10 tane farklı özellikte mum seçmişler.
“Sıcacık bir mum havayı değiştirir, mekânı huzurla doldurur.” Diye de övmüşler. Vardır bir hikmeti deyip bildiğimiz mumu çekmesinde bırakıp, bilmediğimiz mumun ne olduğuna baktık.
Birinci seçilen mum “yerli ve kaliteli” imiş. “Özenli ambalaj tasarımları, mağaza estetiği yerli ve kaliteli olması yüzünden tercih ediliyormuş.” Fiyatı ise 1.600 liraymış.
Bir başka mum “İngiliz zarafetinin simgesi” olduğu için tercih edilmiş. Minimalist İngiliz zarafetinin simgesiymiş”
“Hem bedene hem de ruha hitap eden”, Anti-anxiety mum ise ıtır, paçuli, lavanta, sedir, tarçın ve portakal uçucu yağlarını bir arada sunarak hem bedeni hem de ruhu sarıp huzurlu bir atmosfer doğuruyormuş. Fiyatı 850 lira.
Tam 60 saat yanma süresi olup is bırakmayan mum ise balmumu içeriği ile öne çıkıyor ve zararlı parafin yerine Hindistan cevizi bazlı malzeme içeriyor. Ama fiyatı biraz tuzlu 5.450 lira.
Siz belki “katmanlı bir koku deneyimi” yaşamak, doğanın sakinliğini duymak, kokusu tüm evi saran başka mumlar düşünebilirsiniz. Onlar da listede yer alıyor.

Ben faydalandım çok değerli bir çalışma olmuş, siz de yararlanın dedim.
SİNGLE MI, DOUBLE MI?
Uzunca bir zamandır moda kahve dükkanları. Bildiğiniz gibi o çok ünlü malum marka ile teşrif ettiler ülkemize. O malum markanın şu an en fazla şubesi olan memleket haline geldik, övünelim. Aynı caddede 100 metre arayla iki üç şubesi var o malum markanın.
Sadece o mu, Paraguay’dan, Kolombiya’ya, Brezilya’dan Yunanistan’a kadar dünyanın her çeşit ülkesinden “coffee” dükkanları sokaklarımızı şenlendiriyor.
İsimleri, dekorasyonları farklı gibi ama hepsinde aynı çeşit ve şekilde ve sunumda kahve satılıyor.
Yeni yetme kuşaklar ellerinde koca koca bardaklar ile yolda otobüste sporda.
Bunlar artık bilinen kanıksanan manzaralar. Adamlar bu garip tarzı 90’larda çektikleri filmlerle, dizilerle soktular gündelik hayata.
Başardılar da.
Ben Brezilya, Kolombiya gibi kahve ülkelerinden gelen “coffeeshop”ları anlıyorum da, ama Yunanistan kökenlisini anlamakta zorlanıyorum. Ne yani Yunanlılar bizim baklavaya, musakkaya takla attırdıkları gibi kahveye de mi takla attırdılar? Yani adı dışında neyi farklı ki, getirip açtınız burayı.
Tabii bu bizim işimiz değil. Birileri taaa başından bu işe uyanmıyor, sokakları, caddeleri utanmaz bir şekilde dolduranlara “durun yahu, tamam serbest piyasa anladık ama bu da fazla” demiyorsa, ne yapabiliriz?
Gelelim acı ve vahim sonuca.
Birine girdim bu dükkanların ve bol köpüklü sade bir Türk kahvesi istedim.
Kasadaki kız şaşırdı. Kendini topladı ve:
-“Single mı double mı” diye sordu.
-“Ne yani” dedim “Türk kahvesinin de mi teki çifti oldu?”
-“Evet” dedi kız. “Biz de öyle.”
Kızcağıza geleneksel Türk kahvesinin kahve çekirdeğinden başlayıp, kavrulmasına, çekilmesine, kor ateşe sürülen cezvelerde bol köpüğü ile pişirilip incecik fincanlarda sunulmasına kadar geçen süreci anlatmak isterdim ama yapmadım.
SOYUT TANIMLAR SOMUT GERÇEKLER
Son zamanlarda soyut tanımlarla ifade edilen bir “Türk milliyetçiliği” modası başladı. Bunları söyleyenler kimlikleri, yaşantıları ile şaşırtıcı ve düşündürücü kimseler ama alabildiğine soyut bir milliyetçiliğin savunusunu yapıyorlar.
Politikadır, olur, vardır bunda da bir hayır diyeceğiz lakin, diyemiyoruz.
Yuvarlak bazı sözler ile süslenmiş özellikle Suriye, Afgan vb düşmanlığı içeren bir anlayış. Tamam gelmesinler, gelmesinler de, memlekete sadece o tavır koyduğunuz yerlerden gelmiyor insanlar. Ayrıca savaş bir yerde de olmuyor. Sayısı hiç konuşulmayan beyaz tenli başkaları da var gelip, yerleşen.
Dedik ya, soyut tanımlar diye.
Orada kalıyor bu beyler etrafında patinaj yapıp siyaset üretiyorlar.
Öte yandan memleketin acı bir gerçeği de önümüze ve o beylerin de elbette önüne dikiliyor. Somut gerçek bunlar, doğurganlık hızı alarm veriyor.
Ve soyut tanımlarla milliyetçilik yapanlar bu somut gerçekler karşısında sessiz ve suskun.
Sahi, niye konuşmayıp eyleme geçmiyor bu soyut vatan evlatları.
EV KİRALARI, EV TAKSİTLERİ
İstanbul’da Ankara’da ev kiraları uçuyor.
Hele İstanbul’da 40’dan başlayıp 100 200 diyenler ve bu evleri kapış kapış tutanlar varmış.
Diyecek söz yok.
Demek ki kazanıyor ki, tutuyor evi.
Böyle düşünerek yürürken karşıma billboard ilanları çıktı. Satılık evler 65 bin 70 bin lira gibi küçük taksitlerle satılıyormuş.
“Bu fırsatı kaçırmayın” diye de eklemişler.
Aman kaçırmayın.

Geçenlerde yazdık hatırlayın ekmek fiyatlarını. 300,400 liraya ekmek satılıyor memlekette.
Alıcısı var mı var.
İtiraz etmeyin, alan Memnun, satan memnun. Kiralayan mutlu.
Memleketin ne iktidarı ne de muhalefeti de itiraz etmiyor, bu konulara girmiyorlar bile. Mevzuu derin ve büyük onlar oralarda top koşturuyor.
Hadi size son bir bilgi, ev satışları ve otomobil satışları artmış.
Ekim ayında 174 bin adet otomobil satılmış.
Yani neymiş, hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş.
Bir de enflasyon olmasa var ya siz o zaman görün satışları.
KÜTÜPHANEMDEN
ÖYLE GEÇER Kİ ZAMAN
TEOMAN DURALI KİTABI/SÖYLEŞİ ALİ DEĞERMENCİ
TURKUVAZ KİTAP
Farklı ve bambaşka kişiliği ve değerlendirmeleri ile felsefeyi bize sevdiren rahmetli Teoman Duralı’yı yakından tanımak isterseniz bu güzel söyleşi kitabını okuyun derim.
Kendi köklerinden kopmadan felsefe üreten ve hayata dair yorumlar getirebilen bir filozofun dünyadaki serüvenini anlatıyor.

Güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle.
Sarper SAN
