İslam düşüncesi üzerine konuşmanın birtakım zorlukları barındırdığı bazı sorularla birlikte daha net anlaşılabilir. Bir kere günümüzde hakim olan Batı düşüncesi ya/ya da post/modern düşünce karşısında nasıl bir imkanı ihtiva ettiğine dair müslümanlar sarahatli bir çerçeve ortaya koyamamışlardır. Böyle bir durumda zaten egemen görüş hakimiyetini devam ettirirken, diğerlerinin krizlere cevap verebilecek bir “hava” ve edebiyatı üretmesi gerekmektedir.
“İslam düşüncesi” kavramı zikredildiği andan itibaren “hangi İslam düşüncesi?” gibi bir soruyla muhatap olunmaktadır. İslam düşüncesi kendi bünyesinde bir çeşitlilik taşıdığı ve bunlardan hangisinin kastedildiği net olmadığından bu sorunun sorulması kaçınılmaz olmaktadır. Bu bağlamda İslam düşüncesi kavramına biraz hermenötik zaviyesinden bakmak zorunlu olmaktadır.
Bununla birlikte İslam düşüncesi kavramına belirli bir tanım ve zaviyeden bakmak mümkün olabilir ve kavram zikredildiği andan itibaren bu çeşitliliği ihtiva edecek şekilde anlaşılabilir. Bu bağlamda “İslam Düşüncesi” insanın düşünce faaliyetinin islami kayıtlar altında sürdürüldüğü söylemektedir öncelikle. Elbette insanoğlunun evrensel bir fiili olan düşünmenin İslami kayıtla belirlenmesi, onu bir düşünce faaliyeti olmaktan çıkarmamalıdır. Dolayısıyla İslam düşüncesi, düşünmenin niteliklerini bünyesinde barındıran ancak bunu “islami” bir zaviyeden yapmaya çalışan bir düşünme biçimidir.
Tam da bu noktada üzerinde durulması gereken problem; günümüz müslüman toplumlarında gözlemlenebildiği üzere inancın her halükarda düşünceyi temellük ederek onu boğmasıdır. Bir kısım insanlar İslam adına ortaya çıkmış düşünce biçimlerini, ya da kendi şahsi inançlarını merkeze alarak düşünceyi boğmaktadırlar. Halbuki “İslami kayıt” düşünceyi boğmamalıdır. Müslümanların bugün düşünce üretimine ciddi ihtiyaçları bulunmaktadır.