Sonu gelmez cinayetlerin vasatıdır Ortadoğu. Yüz yıldır cinayetleri seriye bağlamış ve son bir yıldır da artık toplu cinayetler aşamasına geçmiş İsrail'i kurup kollayan Batı medeniyetinin imzasını taşır bu vasat, yani Ortadoğu. Dolayısıyla Ortadoğu bir coğrafyanın, bir bölgenin, bir iklimin ya da bir kültürün adı değil, olsa olsa bir "cinayet mahali"nin adı olarak nitelendirilebilir. Haritası da bu mahalde cinayet işleyen seri katillerin imzalarından ibaret.
Ben bir polisiye film tutkunuyum. Polisiye romanlar da favorilerim arasında yer alırlar. Zehir hafiyenin ya da acar dedektifin, katili yakalamak için verdiği mücadeleyi büyük bir zevkle izlerim, okurum. Har katilin, özellikle seri katillerin de mutlaka bir imzası olur. Usta dedektif, motorları çalışır vaziyetteki onlarca polis arabasının farlarının ışığında belirir önce, "kahrolası" federalleri yara yara kurbana doğru yaklaşır. İlk işi kurbanı şöyle bir incelemek olur. Sonra yere çömelmiş vaziyette uzakta bir yere bakar gibi yapar en bilgece duruşuyla ve "bahse girerim, şimdi bir yerlerde bize bakıyorsun Islak haydut!" der. İmzayı tanımış çünkü. Kaçar mı! Yıllardır okuya okuya, izleye izleye, Ortadoğu haritası şeklinde atılan imzaların uzmanı olmuşum ben de. Haritayı kimin çizdiğini, diğer bir ifadeyle imzayı kimin attığını anlarım. Hem de bir çırpıda.
Malumunuz olduğu üzere, Osmanlı topraklarının paylaşıldığı Sykes Picot anlaşması, hangi bölgenin hangi batılı güce ait olduğunun belirlendiği metindir. Anlaşmayı İngiliz elçisi Sykes ile Fransız elçisi Picot imzaladıkları için de onların adını taşıyor. O yüzden nerede bir "Cumhuriyet" görsem, burası Fransızların payına düşmüş vaktiyle, imza onu gösteriyor, derim. Krallıklar da Britanya adasına anlamlı anlamlı bakmama vesile olurlar. Sizi gidi "Islak haydutlar" derim. Herhangi bir batılı haydutun tek başına baş edemediği ülkelerin üzerine de topyekun bir medeniyet şeklinde çullanmışlar nitekim.